Seçimler bitti ya Türkiye!..
30 Mart mahalli seçimlerini de yaptık. Ülke genelindeki yüksek tansiyon, sandığa da yansıdı. Böyle de olsa, seçimlerin hakim teminatı altında yapılmış olması, sandıktan seçmen iradesinin çıkması, demokratik hayatımız açısından memnuniyet verici olmuştur. Zira demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlediği tek yer, bütün olumsuzluklara rağmen, serbest seçimler olmuştur. Kısaca, demokrasinin olmazsa olmaz şartı sayılan mekanizma halen işlemektedir diyebiliriz.
Seçim sonuçlarını üç açıdan ele almak isteriz. Bunlar sırasıyla;
Partiler açısından. Değerlendirmeyi, hislerimizi katmadan, objektif ölçülere göre yapacak olursak, partilerin aldığı oya bakmak gerekir. Seçmen yapısı birbirine uyan 2011 ile 2014 seçim sonuçlarını hatırlamalıyız. Buna göre;
2011 seçimlerinde; AKP 21.353 bin oy (% 49,95) - CHP 11.147 oy (% 25,94) - MHP 5.585 oy (% 12,98) almış. 2014 seçimlerinde; AKP 19.111 bin oy (%43.30) - CHP 12.533 bin (%27.85) - MHP 7.718 bin (%17.67) oy almış.
Sonuçlara önce iktidar muhalefet açısından bakalım: İktidar 2011 seçimlerinde muhalefetten 4.621 bin oy fazla alarak önde iken, 2014’de 1.140 bin oy az alarak geride kalmış görünüyor. Partiler açısından ise: AKP oyunu 2.242 bin azaltarak, % 49.95’den % 43.30’a düşürmüş. CHP oyunu 1.386 artırarak, % 25.94’den 27.85’e çıkarmış. MHP oyunu 2.133 artırarak, %12.98’den 17.67’ye çıkarıp, en kârlı parti olmuştur.
Özetleyecek olursak; muhalefet partileri oyunu artırırken, iktidar oy kaybedip, muhalefetin gerisine düşmüştür. İktidarın ikinci kaybı, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarından, siyaseten de olsa aklanmak istiyordu, ama tersi oldu, ibra alamadı. Mesele, gerçek aklanma yeri olan yargıya kalmıştır.
Seçim sonuçlarını bir de partilerin beklentileri açısından ele almak gerekir. Yüksek beklenti içine giren muhalefet partileri umduğunu bulamadı. İktidar ise gerilemesine rağmen umduğundan fazlasını buldu. Tabii iktidarın görülmemiş ölçüde devlet imkanlarını, başta TRT olmak üzere fütursuzca kullandığını, seçim adaletinin yerle bir edildiğini kaydetmek zorundayız. Diyebiliriz ki, muhalefet “devlet partisi” yle yarışmıştır.
Devletin temel yapısı açısından. Seçimlerde Türkiye Cumhuriyetinin kuvvetler ayrılığına dayanan devlet yönetimi ile bağımsız ve tarafsız yargının tahrip edildiği gerçeği üzerinde ciddiyetle durulduğu söylenemez. Yine, toplumda derin endişe uyandıran, devletin bütün kurum ve kararlarının “tek adam”a bağlanma çabaları, ülkenin adeta “dikta” idaresine hızla kaydığı algısı, yeterince dile getirilememiştir. “17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet” soruşturmasını engelleyen hukuk dışı operasyonlar üzerinde durulması isabetli olmuştur. Ancak, bu vahim durumun devlet yapısında meydana getirdiği ve getireceği anlaşılan yıkım ve kurumlardaki çözülme üzerinde ikna edici bilgilendirme olmamıştır. Öyle anlaşılıyor ki, iktidar devleti kendi özel durumuna göre şekillendirme macerasını sürdürecektir.
Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü açısından. Seçimlerde iktidar partisi bir yandan muhalefete ağır suçlamalar yaparken, öbür yandan 11 yıllık ortağı olan “cemaatle” kavgayı ön plana çıkarmıştır. Anlaşılamayan bir şekilde seçimlerin “İstiklâl Mücadelesi” olduğunu söyleyebilmiştir. Kafası karışan sade vatandaş düşünüyor ve soruyor, “acaba benim istiklâlimi tehlikeye sokan kimlerdir?” diye. Vatandaş haksız mı? Zira Başbakan; vatanımızı, devletimizi ve milletimizi bölmek için 30 yıldır kan döken ve son 10 yılda Güneydoğu ve Doğu Anadolu’muzda, adım adım hakimiyetini pekiştirip “paralel devlet inşa eden” bölücü terörden niçin hiç bahsetmemiştir? Bölgede kanunlarımız uygulanamaz, vatandaşımızın can-mal güvenliği sağlanamaz, bağımsızlığımızın sembolü bayrağımız dalgalanamaz, güvenlik güçlerimiz görevini yapamaz hale gelmiştir. Bu vahim halimizden, kurşunlanarak, yakılarak şehit edilen kardeşlerimizin durumundan, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın ve diğer yetkililerin haberleri yok mu? Niçin susmaktadırlar? Niçin, duymazdan ve görmezden gelmektedirler? Türk Milletine niçin bir açıklama yapılmamaktadır?
Bu acı ve geri dönüşü zorlaşan kanlı ihanet, istiklâlimize kastetmiyor da, muhalefet mi ediyor? İktidar teröristbaşının İmralı’daki hücresine giderek neyin pazarlığını yapıyor? “İmralı mutabakatı” olarak yayımlanan anlaşmaya göre; “çatışmazlık”, “özerklik” ,”ana dilde eğitim”, “bebek” katili dahil bütün teröristlerin serbest kalmaları ve “devletimize ortak olacak şekilde PKK’nın temsilcisi olarak Meclise girip siyaset yapmaları”, istiklâlimizin, vatanımızın, devletimizin ve milletimizin bölünmesi olmuyor mu? “Aman süreç bozulmasın” denilen, bu ihanetin adı değil midir?
Evet seçimlerde MHP hariç diğer partiler bu varlık-yokluk meselemiz üzerinde hiç durmamıştır. Buna göre iktidar, bölücü terörün 30 Mart’tan sonra “özerkliği (bağımsızlığı) ilan edeceğiz” dediği ve birlikte oluşturulduğu anlaşılan siyasete devam edecek demektir.
Sonuç: Seçimler bitti, “yola devam.” Türk Milleti uyan!