Siyaset-mafya-darbe
Türkiye'de siyasi dinamikler ve yasama süreçleri üzerine dile getirdiğimiz endişeler, özellikle son yıllarda demokrasinin işleyişi, yasama sürecinin şeffaflığı ve hukukun üstünlüğü konularında geniş kesimler tarafından paylaşılan kaygılar arasında yer alıyor. Anayasal değişikliklerin ve yasal düzenlemelerin, özellikle de torba yasalar aracılığıyla hızlı ve kapsamlı bir şekilde gerçekleştirilmesi, parlamentonun tartışma ve denetim işlevlerini sınırlayabiliyor. Bu durum, demokratik katılım ve çoğulculuğun önündeki engelleri artırabilir ve yürütmenin gücünü daha da pekiştirebilir.
“Etki ajanlığı” veya benzeri kavramlar altında gerçekleştirilmeye çalışılan düzenlemelerin, muhalif sesleri susturma riski taşıdığı, ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı üzerinde baskı oluşturabileceği endişeleri de var. 15 Temmuz sonrası dönemde, Türkiye'de güvenlik ve terörle mücadele adı altında alınan bazı önlemlerin, siyasi muhalefeti hedef alabilecek şekilde genişletildiği ve bunun siyasi rekabeti sınırlandırdığı yönünde yaşadıklarımızı görmezden gelemeyiz.
Bu tür gelişmeler, demokratik standartlar ve uluslararası insan hakları normları açısından kaygı verici olabiliyor. Hukukun üstünlüğünün, ifade özgürlüğünün ve demokratik katılımın korunması; her demokratik toplumun temel taşıdır. Bu bağlamda, yasama sürecinin şeffaflığı, hukuki düzenlemelerin etraflıca tartışılması ve geniş katılımla şekillendirilmesi önem taşır. Demokratik mekanizmaların güçlendirilmesi ve toplumsal uzlaşının sağlanması, bu tür endişelerin üstesinden gelinmesinde kritik öneme sahiptir.
Rejimi kökünden değiştiren Cumhur İttifakı (gündemi bir türlü ekonomiye getirmeyen), şimdi anayasayı değiştirmeye odaklandı!
TBMM’nin 2002’den bu yana üyesi olan milletvekilleri, özellikle AK PARTİ grubundaki milletvekillerinin hangi yasama döneminde, hangi yasalarla ilgili bir hazırlık yaptığını sanırım kendileri de bilmiyorlar?!
Eskiden başbakanlıktan, şimdi Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen hazır kanun teklifleri, komisyonlarda usul görüşmeleri içerisinde boğulup, hızlı bir şekilde TBMM gündemine geliyor ve gündemde de torba yasaları olarak hızlı bir şekilde kabul ediliyor.
Çıkarılan torba kanunlarının tek satırını okumadan yasalaştıran vekillerimiz, şimdi darbe anayasasına göz dikti! …ve tam bu arada Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde gizli tanık skandalı patlak verdi! Tesadüfün bu kadarı hep Türkiye’de oluyor! O kadar tesadüfü bir araya getirdiğiniz zaman, sorunlar da doğru zamanlarda çıkarsa(!) ne güzel yönetiriz ülkeyi.
Uzun uzadıya kimseye bir şey izah etmeye ne gerek var? Kanunlar ihtiyaçtan değil, tehlikelerden korunmak için yapılmalı(!) neydi o eski TSK iç hizmet kanunu 35. maddesi “Cumhuriyeti korumak ve kollamak”! Her on yılda bir demokrasiye ayar vermek! Şimdi bunlar var mı?
İç hizmet kanununa göre kimse kimseye ve demokrasiye ayar vermiyor artık. Kıytırık mafyalar, siyasi cinayetler işliyor! Kıytırık mafyalar, darbeleri engelliyor! Kıytırık mafya gizli tanıkları, darbeleri ifşa ediyor!
Oysa eskiden kabadayılar vardı, mahallelerde şehirlerde. Mahalledeki kabadayı, komiser karşısında haddini bilir, saygıda kusur etmekten korkardı. Şehirdeki kabadayılar emniyet amirlerine karşı saygıda kusur etmezdi. Ederler ise karakol komiseri, emniyet amiri kabadayıyı kulağından tutar hapishaneye yollardı. Haddini bilen kabadayılar sokakların asayişini sağlardı(!) sokaklarda uyuşturucu asla satılmaz, fuhuş ve kumara izin verilmezdi. Bunun yapıldığı yerlere batakhane denirdi. Mahallelerin batakhane olmasına ne kabadayı, ne karakol asla izin vermezdi… Ustra Kemal diye çizgi romanımız bile vardı.
Mafya icat oldu kabadayılık bozuldu!
“Devlete talipseniz, servete de marifete de talip olmayacaksınız. Servete talip olacaksanız ne devlete ne de marifete talip olacaksınız. Marifete talipseniz o zaman devlete de servete de talip olmayacaksınız.” (Mustafa Çalık)
“Türk Devlet Geleneğinde Kuvvetler Ayrılığı” olarak yazmış, hatırlatmıştım. Ülkemizde servet sahibi olmak için hiçbir makama yaslanmamak, bunun için milletten emanet makamlarda millete hizmet etmek için bulunmak gerekir. Zengin olmak için makamlar kullanılmamalıdır.
Bu makamların servet üretmesi demek, ülkeye “millî güvenlik sorunu” taşımak demektir. “Hırsıza kilit çare değil” demiş atalarımız.
Yasalar kamu düzeni için çıkarılır, yürütme eli ile uygulanır, yargı erki ile denetlenir.
Eğer buralarda aksama olursa ne olur?
Doğal bir arıtma yöntemi hatırladım(!) Foseptik çukuruna bir koyun akciğeri asılır. Asılı olan ciğere bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür. O kurtçuklar ciğeri yer ve çoğalırlar. Onlar çoğaldıkça ciğer azalır.
Bir gün kurtçuklar ciğeri tamamen yer bitirirler ve aşağıya düşerler.
Bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlarlar...
Kurtçuklar yine çoğalmaya başlarlar; bu defa da oradaki pislikler azalır, gün gelir, o çukurdaki pislikleri de yer bitirirler...
Aç kalan kurtçuklar en sonunda birbirlerini yemeğe başlarlar... Nihayet, onlar da biter ve kuyu tertemiz olur...
Sayın Cumhurbaşkanı haklı olarak “bürokratik vesayete dönüş yok” dedi. Ama sanki şu eksik kaldı; bürokrasiye de vesayet olmamalı, hiçbir kurum bir diğerini “vesayete” almamalı, devlet “vesayet” savaşları ile meşgul edilmemeli! Hiçbir kimse kanunlardan almadığı yetkiyi kullanamamalı, kullananlar için yargı, tam bağımsız denetim yapabilmelidir.
Doğrular hayatımızın bir parçası olmalıdır, doğrular bu millet için “ütopya” olmamalıdır.