Soma faciası ve “o zihniyet”
Soma kömür ocağı faciasında 284 kardeşimiz şehit oldu. 18 kardeşimiz de ocakta bekliyor. Resmi açıklama böyle. Kara haber duyulur duyulmaz, Türk Milletinin yüreği ağzına geldi. Acılar saatler geçtikçe katlandı. Bilhassa, şehit ailelerinden yükselen çığlıklar, feryatlar dayanılır gibi değildi. Ortada milli bir felaket vardı. Acımız çok büyüktü.
Hayatını kaybeden masum kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, makamları cennet olsun. Çaresizlik ve acılar içinde kıvranan aileleri, yakınları ve Türk Milletine sabır ve başsağlığı diliyoruz. Yokluk içinde çırpınan ailelerin, Cenab-ı Hak yardımcısı olsun.
Temennimiz ve duamız şudur ki; böylesine felaketin bir daha başımıza gelmemesi için bu acı olaydan ders alıp, insan canından daha önemli bir şey olamaz diyerek, gelişmiş ülkelerdeki gibi tedbirler alınmasıdır. Bugüne kadar olduğu gibi, günü kurtarmak için vaatler verip sonra da unutarak, can verenleri acılarıyla baş başa bırakıp yola, “eski tas, eski hamam” zihniyetiyle devam edilmemesi; yaraların acilen ve samimiyetle sarılmasıdır.
***
Tarihimizin bu en büyük faciası karşısında, ilk muhatap, gözlerin çevrileceği ilk adres, elbette devletimizi yöneten hükümet olmaktadır. Hükümetin, önce kendi sorumluluğunu dikkate alarak olaya yaklaşması gerekir. Öncelikle de kömür ocağının durumu, felaketin oluş sebebi, yapılan çalışmalar, feryat halindeki aileler, çevrede yaşayanlar ve bütün Türk Milleti dikkate alınarak bir açıklama yapılması beklenir. Ama, maalesef beklenen olmadı. Soma’ya iki gün sonra gelen Başbakan Erdoğan şöyle konuştu: “Kömür ocaklarında olanlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var.” İşte zihniyet de, fetva da böyle!..
Esas sorun da bu olsa gerektir. Bakınız karşımızda, daha hiçbir inceleme yapılmadan, hem de sadece Soma için değil, geçmişte olmuş veya Allah korusun, gelecekte olması muhtemel bütün felaketler için “ölümleri normalmiş” gibi gören bir zihniyet vardır. Buna göre, böylesine büyük bir felakette bile, hükümetin ve işletmeci dahil kimsenin, herhangi bir kusuru olamaz, hatta olması mümkün de değildir. Mübarek -haşâ-, her meselede olduğu gibi sanki, “hatadan münezzeh.” Bir daha tekrarlayalım; “ocaklarda bunlar olağan şeylermiş, literatürde iş kazası denilen bir olay varmış, bunlar olayın fıtratında varmış!” Madem böyle Soma’ya niçin koruma ordusuyla gittin? Değil mi?
Talihsiz, affedilmez ve sorumsuzca yapılan bu konuşma, “Kanayan yaraya tuz basma” veya “yangına körükle gitme” değilse ne olabilir? Nitekim ilk tepki, Soma ve Kınıklıların “istifa” sloganıyla üzerine yürümesi karşısında, Erdoğan’ın bir markete sığınmasında görüldü.
***
Başbakan Erdoğan’ın, bu tür faciaların “madenciliğin fıtratında var” dediği zihniyetin üzerinde biraz duralım. Ve hemen soralım; böylesine felaketler niçin, günümüzde ve hatta 70, 80, 100 yıldır dünyanın gelişmiş diğer ülkelerinde olmuyor? Maden ocaklarında “olağan” denilen ölümler niçin olmuyor? Yoksa, oralarda “fıtrat” başka mı? Cevabı açık; insan canı üstün değer görülüp, etkili tedbirler alındığı için oralarda ölümler olmuyor. İster devlet, ister özel sektör işletmesi olsun, fark etmez; ikisinde de kurallar doğru konur, etkili denetlemelerle bunlara uyulması gerçekleştirilirse, toplu ölümler ve facialar yaşanmıyor. Burada temel görev, kural koyucu ve denetleyici yegâne otorite olan devlete, yani hükümete düşüyor. Eğer devlet veya özel sektör işletmesinde, ahbap-çavuş ilişkisiyle kurallar göstermelik hale geldiyse, doğacak ölümlerin baş sorumlusu hükümetten başkası olamaz.
***
Olaya, bir de inanç dünyamızdan bakalım: Allah kainatı belli kurallara ve ölçülere göre yaratmıştır. İnsana da akıl ve ilim vermiştir. İnsanoğlu bu akıl ve ilimle, yaratılan şeyleri tanıyarak, her türlü işini ve ihtiyacını görsün demiştir.
Bu kanuna uyulursa iyi işler, uymazsa kötü ve fena işler ortaya çıkar. İmtihan dünyasının temel kuralı bu değil mi?
Yoksa Allah, kullarının, meselâ, maden ocağında genç-yaşlı demeden hepsinin birden ölmesini niçin istesin? Kuluna niçin kötülük yapsın? Buna “fıtrat” denilip, temize çıkmak mümkün mü? Tedbir almadığınız için, başınıza gelecek her felaketten elbette siz sorumlu olacaksınız.
Bu gerçeği Peygamberimiz şöyle ifade etmiyor mu; “Deveni sağlam bağla, sonra tevekkül et/sığın.”
Sonuç: Demek ki temel meselemiz, devlet sorumluluğu taşımayan “o zihniyet” tir.