"Soykırım tacirleri ve gerçekler"
Birçok kamu kuruluşumuzda ve çeşitli kamu kuruluşları arasında çeşitli sebeplerle bir hesaplaşmanın olduğu bugün daha iyi ortaya çıkıyor. Bazen tamamen yabancı merkezler adına hesaplaşanlar, kendi ülkelerinin çıkarlarını unutanlar var. Özellikle Ümraniye soruşturması bu gerçeği ortaya çıkardı. Kamu kuruluşları birbirine rakip değil; birbirini tamamlayan ve bir bütünün parçalarıdır. Ancak, devlet politikasının çoğu kere iktidarlara göre değişmesi, siyasilerin kamudaki kadrolarla basit siyasi hesaplar uğruna uğraşmaları, yapıyı allak bullak etmiştir. Sağ ve sol şeklindeki tasnife günümüzde küreselci-teslimiyetçi ve milli-yerli ayrımı ilâve olmuştur. Ayrıca, hemşerilik adına yapılan gülünç kollamalar, seçilenlerle tayin edilenler arasındaki yarış, başka sosyal hastalıklarımızdandır.
Ümraniye soruşturmasıyla ilgili gözaltılarda eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün “Ben Amerikancıyım. Amerikan emperyalizmi palavradır” şeklindeki beyanları YÖK gibi bir kuruluşun ne kadar yanlış kişilere bir dönem teslim edildiğini göstermektedir. Bu zatın “Türkçe ilim dili değildir” şeklinde yabancı dille eğitim öğretimi savunmasını da yadırgamamak gerekirdi. İster sağdaki, ister soldaki Amerikancı çizgi önemli farklar göstermemektedir.
Aslında ben size bir kitap tanıtma toplantısından bahsedeceğim. İngilizce baskısı geçen yıl yayımlanan “The Genocide of Truth” isimli eser, bu defa “Soykırım Tacirleri ve Gerçekler” adıyla Türkçe neşredildi. Milli endişe sahibi, idealist bir araştırmacı ve aydın olarak gerçekleri ortaya çıkarmayı bir görev bilen “Çılgın Türkler”den biri olan Sayın Şükrü Server Aya’ya teşekkürü bir borç biliriz. Türk olmanın şuuru ile vatandaşlık görevini yerine getirmiştir. Kendisi eseri hazırlarken objektif birtakım belge ve kaynaklara gitmiş, aleyhte ve tarafsız yabancı belgelere de dayanarak Ermeni diasporasının yalanlarını ortaya koymuştur. Eserin basılmasına İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörlüğü ve bizim kitaplarımızı da basan DER’İN Yayınevi destek olmuştur.
Tanıtma toplantısına öğretim üyeleri, Dışişleri mensupları, gazeteciler, yazarlar ve işadamları dahil değişik kesimlerden iştirakler oldu. Bizim için yüz karası teşkil eden, vicdanı tek taraflı sızlayan, malum özürlü ve dıştan destekli grup artık pek ortalarda dolaşamıyor. Bu gruptan bazı kişilerin ABD’de rahmetli Gündüz Aktan ve Yusuf Halaçoğlu’nu konuşturmamak için nasıl engellemeler yaptıkları ibretle ortaya kondu. Obama’nın başkanlığa seçilmesiyle beraber yapay soykırım iddialarının tekrar gündeme getirileceği anlaşılmaktadır. Oysa; gerek 1910’lu yıllarda bölgede bulunan, gerek daha sonra ABD’li resmi görevlilerin ifadeleri bugün soykırımı tanıma eğilimiyle ters düşmektedir. ABD Senatosu 1922’de aldığı kararla sözde soykırımın olmadığını ortaya koymuştur. ABD Kongre zabıtları açıktır. Yine 2004 yılında bazı Ermeni gruplar Avrupa Adalet Divanı’nda dava açmışlardır. Bu dava reddedilmiş ve temyiz edilmesine rağmen; mahkeme kararı onaylanmıştır. AB Parlamentosu’nun 1998 yılında aldığı karar siyasidir ve mahkemeler tarafından kabul görmemiştir. Türkiye’nin AB üyeliğinin soykırımın kabul edilmesine bağlı olduğu da unutulmamalıdır.
Toplantıda, değerli bir Türk vatandaşı olan avukat Keğam Karabetyan’ın konuşması da oldukça önemliydi. Kendisi Türk olmakla övündüğünü ve bu vatanın bir çocuğu olduğunu ifade etti. Herhalde kendisini Türkiyeli gören birçok vatansız ve milli kimliksiz insanımıza göre daha fazla ülkesine bağlıydı. Kolay ve basit genellemelerden daima kaçınmak gerekiyor.
Herkes gerekli hizmeti yapmadığı için birbirinden şikâyetçi; ama çoğunluk da biri diğerinin ne yaptığını bilmiyor. Birçok genç bilim adamı gerekli puanı alabilmek için yabancı bir yayın organında gerçekleri ortaya koyamıyor; çünkü makaleleri yayımlanmıyor. Basının da önemli bir bölümüyle görevini yaptığını söyleyemeyiz. Toplantıda Dışişleri’nde önemli görevler yapmış bir büyükelçi; Türkiye ve Ermenistan ilişkilerini düzeltmek uğruna ABD Büyükelçiliği’nin önemli bir bütçe ayırdığını söyledi. Ancak, Ermenistan’daki ABD Büyükelçiliği bu konuda ayırdığı bir bütçenin bulunmadığını belirtti. Gerçekleri ortaya koyan eserlerin yurtdışındaki kütüphanelerden çalındığı, birçoğunun satın alınarak yakıldığı da işin ayrı bir yönüdür.