Sözde terörle mücadele

TDAV’ın düzenlediği 18.Türk Dünyası Çocuk Şöleni güzel anılarla geride kaldı. Türk Dünyasını kaynaştırmak İsmail Gaspıralı’nın söylediği gibi “Dilde, fikirde ve işte birlik” parolasına uygun faaliyetler yapıldı. Aynı tarihlerde bir de olimpiyat kavramı kullanılarak “Türkçe Olimpiyatları” düzenlenmişti. Türk Okulu ismini taşıyan ancak ses bayrağımız olan Türkçenin seçimlik ders olduğu okulların, öğrencilerini Türkiye’ye getirerek olimpiyata çıkarması yadırganmayacak bir şey değil.
Samsun’dan epey mektup alıyorum. Bazı okullarda anlaşılmaz şeyler oluyor. Mesela, Feza isimli bir okulda öğrencilere sorulan test sorularından birisi şöyledir: Aşağıdakilerden hangisi İstiklalimizin simgelerinden biri değildir? Bu sorunun üç tane cevap şıkkı var: a) İstiklal Marşı b) Türk Bayrağı c) Mustafa Kemal Atatürk. Bunlardan birisi öğrencilerce seçilecek!
Son günlerde nedense hem terörle mücadele, hem de müzakere birlikte yürütülüyor. Sonuçta da gerektiği gibi mücadele edilemiyor. Hiçbir ciddi devlette silah bırakmamış bir terör örgütü ile müzakere edilmez ve muhatap alınmaz. Herhalde Türkiye bunun istisnalarından biridir. Yine Türkiye’de terör baskısı altında bir yeni anayasa hazırlıkları var. Aslında bu hazır da sadece şekil olarak tartıştırılıyor. Türkiye’nin milli birlik ve bütünlüğünün tartışmaya açılmaması insan hakları konusunda bir eksiklik zannediliyor!
Bölücü ve ırkçı terörü hak elde etmede doğal bir yöntem olarak kabul eden, terörle beslenen örgütün taleplerini karşılayacak ve şiddeti yatıştırmak için anayasa yapılmak isteniyor. Ne gariptir ki; siyasi iradenin ve kamuoyunun bir kısmının, terör ve teröristin haklarını teslim etmek üzerinden sözde bir çözüme zorladığını görüyoruz. Demokrasi teröre yenik düşürülmeye çalışılmaktadır. Milli bağımsızlığı ve egemenliği konusunda hassas olması gereken ülkemize, uluslararası kuruluşların ve iç uzantılarının belirlediği ilkeler anayasa diye dayatılmaktadır. Oysa Milli bağımsızlık ve egemenlik olmadan demokrasi olmaz. Milli kimlik, etniklik seviyesine indirilmekte, ülke toplumsal intihara sürüklenmektedir. Egemenlik hakları birilerine paylaştırılmaya çalışılarak başkanlık sistemine, eyaletlere ve federal yapıya doğru bir gidiş görülmektedir. Çok ortaklı etnik temelli bir devlet hedefleniyor.
Böyle bir ortamda iktidar ve her öneriye açığız diyebilecek kadar şaşırmış ana muhalefet partileri terör sorununu çözmek için toplanıyorlar. Terör örgütünün yan kolu olan parti de bu ikiliye dâhil olmaya hazırdır. MHP’nin bu sürece katılmaması neden yadırganıyor? Habur’daki örgüt mensuplarının karşılanışı ve yargılanışı, ardından Oslo müzakereleri halen değişik şekillerde devam ettiriliyor. “Terörle mücadelede ABD gerçeği dışlanamaz” görüşünden hareket eden bazı askeri yetkililer, aslında terörle mücadele ettiklerinin farkında değiller.
Terör örgütü, araştırmalar gösteriyor ki; halkı ve Kürtleri temsil etmiyor. Dıştan kumandalı bir takım marjinal gruplar ve çoğu da Kürtçe ve Zazaca bilmeyen kimseler terörün ve etnik ırkçılığın ön safında yer alıyor. Bunu hesaba katmayıp sorunu bir terör ve emperyal güçlerin desteğinde Orta Doğu’yu şekillendirmek olarak görmek yerine; Kürt sorunu diye etnikleştirmek hiç de gerçekçi değildir. Kürt sorunu etnik bir sorun olsaydı aynı aileden hem korucu ve hem de örgüt üyesi çıkmazdı. Elazığ’ın vatanperver Kürtleriyle Diyarbakır’ın bazı Kürtleri arasında önemli farklar olmazdı. Devletiyle sorunlu olan Kürtler değil; Kürtçülerdir. Yapılan araştırmaların çoğu ile bazı siyasilerin ve ekran işgalcilerinin görüşleri arasında çelişki var. “Terörist başının görüşlerinden de istifade edebiliriz” diyen Sayın B. Arınç ile örgütle halkı adeta kaynaştırıcı, terörün finansmanını bir türlü kesemeyen, yanlış açılımlara sığınan, terörle mücadele edenlerle mücadele eden, milli kimliğine karşı terör yaratan bir anlayış terörle nasıl mücadele edebilir? MHP bu tezgâha ortak olmamakla doğru olanı yapmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları