Şu’culuk ile muhasebe
Zamanın birinde Nasreddin Hoca bir köye gitmiş.
Tam köye girerken bütün köpekler birleşip başlamışlar havlamaya.
Hoca şaşkın, korku içinde…
Bakmış köylüler köpeklerine sahip çıkmıyor. Çaresiz, “iş başa düştü” deyip, yerden bir taş alıp köpeklere atmak istemiş. Eğilmiş yere ama taşı yerinden kımıldatamamış. Hangi taşa el atsa hiçbiri yerinden kımıldamamış. “Allah Allah” demiş Hoca; “Bu ne biçim memleket? Taşları bağlamışlar, köpekleri salmışlar…”
Dünyada gelişen olaylara baktığımız zaman nedense bu fıkra sürekli aklımıza geliyor! Özellikle emperyalistlerin bizim coğrafyada davranışları, bu fıkranın güncelliğini kaybetmemesini sağlıyor…
Değerli Yeniçağ okuyucuları, düşünün; “ben şuyum” diyorsunuz hooop etrafınızDA korumalar, korunaklı alanlar oluşuveriyor!
Sihirli bir sözcük “şu/bu olmak”!
Şuculuk/buculuk ile bir anda dokunulmaz bir konfor alanı oluşturmak, ne büyük bir sihir!
Hiçbir kural ve hukukun işlemediği bir güç alanına dönüşmek için “şucu” olmak çok önemli! Dönüştürmek istediğiniz herhangi birini şu/bu olarak kutsal bir varlığa dönüştürebilirsiniz!
Muhtevasını güce yasladığınızda; hak, adalet, ahlak ve akla ihtiyaç duymadığınız bir alandır; “şuculuk”…
Ülkeyi sevdiğini söyleyen ideolojik gruplar, Türkiye’nin adalet sistemini çökertti.
Suçu ve suçluları saklamak için her düğmeye bastılar.
Hiçbir değerin hükmü kalmadı.
Bir kaç kişinin korunması için her değeri ve kurumsal kimlikleri kendilerine kalkan yapmaya cesaret (cüret) ediyorlar!
Öylesine bir cüret etmek ki kendisini her şeyin ve her değerin üstünde gören “kutsal varlıklara” (kutsal ineklere) dönüşmüş bazı şahıslar, artık toplumsal huzurumuzu bozmaya, tehdit etmeye başladı.
İşledikleri suçları karşıtları üzerinden masumlaştırmaya kalkışacak kadar çıldırdılar!
Futbol takımlarını konuştuğumuz zaman; “hiç kimse Galatasaray’dan daha üstün değildir, hiç kimse Fenerbahçe’den daha üstün değildir, hiç kimse Beşiktaş’tan daha üstün değildir” diye, takımlarımızın önemini ve değerini marka değerlerini gücünü ifade ediyoruz. Oysa siyasetçileri kendi partilerinin üstünde tanımlıyor, kayıtsız/şartsız biat edenler ile yoluna devam edenleri alkışlıyor, sükût ediyoruz! Yani tutulan takımlar kadar değerli olmayan partilerimiz var!
Türkiye’de yaşayan herkesin sorumluluğunu alıp, önemli fikirlerini temsil eden siyasi partilerimizin üstüne hiçbir kişisel varlığın, kişisel anlayışın çıkmaması gerekiyor.
Partilerimiz fikirleri ve programları çerçevesinde iktidara geldiklerinde vatandaşlarımızı daha rahat, daha huzurlu, daha konforlu bir alana taşımanın yapılarını, yapı taşlarını oluşturmalıdırlar.
Bir suç örgütü gibi, “suça bulaşmış kişilerin sığınağı olamamalıdırlar!”
Bu partileri kendilerine kalkan olarak kullananlar, bırak partilerin üstündeki kişiler olmayı devletin üstünde olan kişiler olmaya çalışıyorlar.
Suç odaklarının siyaseti ve siyasetçiyi kullanılmasına ve devleti hukuk dışına iterek güvenilmez bir yapıya dönüştürülmesine asla izin verilmemelidir. Hukuk ve yargı bunun için vardır…
Olayların perde arkası ve kapalı kapılar ardındaki görüşmeler, yazılı ve görsel basın kulis haberleri olarak yansır. Biz bu kulis haberlerini çok merak eder, kulis haberlerinde belirtilmeyen yönleriyle düşünmeye ve konuşmaya başlarız…
Ama gördüklerimiz yaşadıklarımız artık kulis bilgilerini bile önemsiz hâle getirdi. Her şey gözümüzün önünde oluyor, teknoloji olan biten her şeyi kaydediyor. Ama gördüklerimize inanmamamız gerekiyor!
Neden?.. Güçlülerin “paşa gönülleri(!) istediği” için!
Herkes vicdanı ile işlenen her suça ortak mı olmalı?
Aklımızı, ahlakımızı ve adalet duygumuzu kaybetmemizi istiyorlar…
Ülkede merak ettiğimiz bir şey kalmadı!
Ne, ne kadar çürüyebilir ki?
Devleti istediği gibi kullanan bir güce karşı birçok kişi tasfiye edildi.
Temiz insanların siyaset yapma arzusu her zamankinden çok daha zayıf!
Bu kadar nobranlığı aşabilecek bir irade koymadan, hiçbir şeyi değiştirmek mümkün değil.
Naif bir yaşam tarzı ile muhalefet partisi olma yarışında gibi partilerimiz!..
Yasal korumaya sahipler, ama bunu kullanmayı ya beceremiyorlar veya muktedire fiyatlıyorlar!