Tartışmanın kuralları vardır

Tartışmanın kuralları vardır

Anayasa Mahkemesi ile ilgili Yargıtay’ın suç duyurusu şeklinde yansıyan ve bağlı olarak yaptığı eleştirileri Türkiye’nin önde gelen hukukçuları yanlış buldu. Bir bilimsel, hukuki veya ekonomik kararın doğruluğu ya da yanlışlığı ile ilgili haklılığı nasıl anlayacağız?

Bunun bir yöntemi var.

Nedir o?

Ölçütler.
Başka?

Kurallar ve bağlı olarak hukuk normları.

Eğer böyle bir konuda “Bana göre” diyecekseniz, söze öyle başlayacaksanız, yol budur. Değilse, “bana göre” dediğiniz şey, anlama kapasitenize, algılama biçiminize ve zihninizde daha önce var olan yapılandırılmış düşünce haritalarına göre öznel bir yapıya kavuşur. Dolayısı ile size göre olan, bana göre veya bir başkasına göre olmaktan çıkar. Hâl böyle olunca da herkese göre aynı veya benzer olmayan hükümler, kararlar, fikirler, ortaya çıkar. Bu durumda adı üstünde kişiye göre yani göreceli olur.

Peki, ne yapmamız lazım? Bilimsel ölçütlere göre, tartışmamız ve öyle hüküm vermemiz lazım.

Nasıl?

Öncelikle ortada ölçütler, normlar, kurallar, verdiğimiz karar hükümlerini haklı kılacak yapısal dayanaklar olması lâzım.

Eleştirel düşünce de bunu gerektirir.

Gerisi laf salatasıdır.

Adı üstünde görecelidir.

Yani?

Görene, bakana, anlama kapasitesine, duygusal durumuna, ideolojik tutumuna göre değişir. Başka bir ifade ile düşünce temellendirilmiş, haklılandırılmış olmaz.

İşte şimdi şu an siyasetin, özellikle de iktidar siyasetinin yaptığı tam da böyledir.

Delil yok mu?

İşkillenmeli miyiz bilmiyorum. Ancak ortada sanki iktidarın gizli bir hesabı varmış gibi geliyor. Nitekim konuyu olması gerektiği gibi tartışmıyor.

Ne yapıyor?

Siyasi tarafgirlik haline getirerek tartışıyor. Böylece ideolojik taraflar, liderlerin arkasında konumlanmış oluyor ve toplum, işin özünü anlamak yerine birbirine kılıç çeker hâle geliyor.

İktidar blokundan gelen söylemlere bakılırsa, denilmek istenen şu: “Anayasa Mahkemesi, iktidarı yıkma eyleminde bulunan Gezi eylemcilerini korumamalı. İktidar devletin bir parçası olduğuna göre onun yanında yer almamalıdır.”

İyi tamam da, iktidar neden Gezi Eylemlerini tıpkı “Arap Baharı”, tıpkı Soros’un “Pembe Devrim” hareketleri gibi iktidarı devirmeye yönelik olduğunu kanıtlarıyla ortaya koymuyor. Niçin bunu ispat edecek delilleri kamuoyundan ve mahkemelerden gizliyor? Neden televizyonlara, gazeteler dağıtıp göstermiyor?

Eğer öyle ise, bırakın iktidar partisine oy verenleri, sağduyu sahibi herkes, böyle bir gerçeklik karşısında, iktidarın yanında konumlanır. Mesela Kavala, Bahçeli’ye cevap verirken “Ben bu itham ve suçlamadan beraat ettim” diyor.

Kaldı ki böylesine ispatlı bir davadan ceza alanları Anayasa Mahkemesi elbette savunamaz.

PKK’lıları salabilir mi?

Anladığımız kadarı ile AKP iktidarında, Gezi olaylarına ilişkin derin bir şüphe ve belki de kimi istihbari bilgilerden hareketle çok olumsuz bir kanaat oluşmuş. Hâlbuki Gezi olayları sırasında hâlihazırda Cumhur ortağı olan partilerden de kimseler vardı ve demeçleri TV bültenlerinde yayınlandı.

Hiç şüphesiz en iyi bilgiler iktidarın elinde olmalıdır. Öyle ise gerçekliği ortaya koymalıdır ve biz de buna göre tavrımızı belirleyelim.

Yazarın Diğer Yazıları