Toplumun sağlığı da önemli...

Sağlığa zararlı gıdalar serbestçe satılabilmektedir. Pirinçten mısıra, şekere, gazlı içeceklerdeki boya ve tatlandırıcıya, kanserojen etkisi olan “cips” ve diğerlerine kadar sağlığımız tehdit altındadır. Üstelik zararlı gıdaların TV reklamlarında yer aldığını da görüyoruz.
Sadece bizlerin fert olarak değil; ama toplumun sağlığını huzurunu bozucu ve geleceğe olan güveni sarsıcı bir çok olaya da şahit oluyoruz. Nitekim orantısız güç kullanımı ile yayılan, tahrik edici beyanlarla tırmandırılan Taksim Gezi olaylarını fırsat bilen, terör örgütünün doğrudan ve dolaylı destekçisi sözde dost ülkeler bizimle uğraşırken ve ülkedeki gündem değiştirilirken, Ankara ve Diyarbakır’da iki toplantı dikkati çekiyordu. Terör örgütü ile içli dışlı olanlar taleplerini ortaya koyuyorlardı.
Buna göre terörist başı katil hürriyetine kavuşturulmalı, KCK’lılar serbest bırakılmalı, PKK için terör örgütü denmemeli; Kürtçe resmi dil olmalı, anadilde eğitim sağlanmalı, koruculuk kaldırılmalı, kısaca devlet egemenlik haklarını birileriyle paylaşmalı, iki başlı olmak ve “Kuzey Kürdistan’a statü” verilmeliydi. TBMM’de Araştırma Komisyonu ve akiller heyetinin kurulması da zaten onların teklifiydi ve gerçekleşti. Çözüm süreci ve barış süreci diye toplumu şaşırtanlar, acaba Hakkari’de içinde komutanların da bulunduğu helikopterin taşlanmasına ne diyeceklerdi?
Sözde sınır dışına sembolik olarak çıkan örgüt ve malûm parti yeni tavizler bekliyor. Taksim olaylarına sokuluyor veya giriyor. Bizler TOMA’lardan sıkılan ilaçlı suyun zararlı olup olmadığını tartışa duralım; ihanet yeni mevziler kazanmaya çalışıyor. Göstericilerin içine zamanla terör örgütlerinin sızabileceği; Devletle kavgalı sağ ve sol çevrelerin tahribe yöneleceği, sivil harekatı saptıracağı belli idi. Peki Türkiye’yi son yıllarda geren, milli kimliğimiz olan Türklüğümüz ve kutsal değerlerimiz ve sembollerimizle çatışan, yıpratan tartışmaya açan kavgacı uslûplu, terör örgütü ile pazarlık yapanlara ne diyeceğiz?
İstanbul Valisi sayın Mutlu’nun yatıştırıcı, açık ve samimi, sorumlu ve basiretli tutumu olmasa iş daha da çığrından çıkardı. Sosyal medyada yalan haber üretilmesi tek taraflı mı yapıldı?
Basında yer aldığına göre, Ege’de bir çok küçük ada Yunan işgali altına girmiş ve buna tepki de gösterilmemiştir. Yazılı ve görüntülü basınımız yönetenlere hoş dakikalar geçirtmekle uğraştıklarından, haberlere ambargo koyduklarından, milli hassasiyet gerektiren konularla ilgili değiller... İç çatışma ve kamplaşma adeta tahrik ediliyor veya haklı bazı talepler darbe hazırlığı kapsamında gösteriliyor.
Muhafazakârlık iddiasındaki bazıları, Rodos Adası dahil bir çok yerde camileri meyhane ve AVM yapılmasına veya kapılarına kilit vurulmasına itirazları yok. Görseler de görmüyorlar. Mütekabiliyeti bir tarafa atıp dış dayatmalarla Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmakla ve Yeni Vakıflar Yasası’nı, Petrol Yasasını çıkarmakla uğraştırıldık. Güneydoğu’da “melo” adlı sözde din adamlarına fırsat verdik. Diyanet İşleri Başkanımızı Kürtçe konuşturduk. Kürtçe hutbe verdirdik. Şimdi ise Dolmabahçe Camii’ne ayakkabı ile girilip girilmeyeceğini tartışıyoruz!

Yazarın Diğer Yazıları