Türk doğulur da olunur da!
“İngiliz ajanı Lawrence’in şu sözünü bugünler için dikkate alalım: ’Türkiye’yi bölüp parçalamak için taşla, tüfekle savaş yapan ordusuna DİN DÜŞMANI; ülkesini sevenlere ise TÜRKÇÜ, IRKÇI, KAFATASÇI diyeceksiniz. Aksi takdirde Türkleri yenemezsiniz” hatırlatmasını, Prof Dr. Nurullah Çetin’in Yenimesaj gazetesinde kaleme aldığı, “Türk doğulur da, olunur da(31 Mart 2013)” başlıklı yazısının son bölümünden aktardık.
Çetin Hoca Türk doğmadığı halde nasıl Türk olunura Mehmet Akif ve Abdülhakîm-i Arvasî’den iki muhteşem örnek getiriyor.
Akif’in Türklüğü etnik bir yapı değil, her kavimden insanın içine dahil olabileceği genel bir milliyet şemsiyesi olduğu gerçeğini vurgulu bir şekilde ortaya koyan çok soylu bir tavrı vardır. Onu aktaralım:
Yakın dostu Hasan Basri Çantay, onunla ilgili bir hatırasını şöyle nakleder:
Evet, ona tam bir İslâm şairi diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı, ateşli bir İslâm şairi, fakat Türk, daima başta kalmak şartıyla. Dört lisanı edebiyatıyla bilen Âkif, Türk olarak yazdı, Türk olarak düşündü, Türk olarak yaşadı ve nihayet Türk olarak öldü.
Âkif’in bir vakasını hatırlarım: İlk millî kaynaşma ve savaşlarda üstat Balıkesir’e gelmişti. Onun samimi arkadaşlarından biri Gönen’e teşkilât kurmaya gitmişti. Dönüşünde o arkadaş dedi ki: “....ler (muhtemelen Rum çeteleri) Türklere cefa ediyorlar. Millî teşkilâtı boğmaya çalışıyorlar. Akif’in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur: ‘Orada bir Türk Ocağı açınız ve mücadele ediniz!’ Akif’in beraberinde bulunan İstanbul’dan gelen bir kişi: -Üstat, sizi Türkçü görüyorum- demek istedi. Akif’in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı: Ya ne zannediyorsun? Türk’e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem! (Akifname, s. 225, İstanbul 1966), (İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy, İsa Kocakaplan, s.79)”
Benzer bir yaklaşımı Abdülhakîm-i Arvasî sergilemiştir. Kendisinin etnik aidiyet bakımından Arap olduğunu söyleyen bu maneviyat adamı, Arapçılık yapmadığı gibi, Türklüğü millî bir kimlik olarak rahatça benimsediğini de ifade eder.
Şöyle der:
“Ben bir Seyyid’im. Yani bu demektir ki (etnik olarak) Türk değilim. Ama yeryüzünde bütün Türkler silinse üç Türk kalsa biri ben olurdum. İki Türk kalsa gene biri ben olurdum. Son Türk kalsa da gene ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugünkü manada İslamiyet olmazdı.”
Hint kıtasında muhteşem Babür Türk İmparatorluğunu kuran (1526-1858)Babür de Türk doğmadığı halde Türk olan ve Türklüğü ile gurur duyan bir büyük şahsiyetti.
Anne ve baba tarafından Moğol soyundan geldiğini çok iyi bilen Babur bir şiirinde Moğollar için:
“Moğollar melek de olsalar kötü olurlardı./Moğol adı altından da yazılsaydı kötü olurdu./Moğol biçimlerinde bir başak bile kapmamaya bak./Moğol tohumuyla ekilmiş her şey kötü olur.”
Mısraları ile ataları Moğol’un insanlığa verdiği acı ve zararların altını çizerken yâni bir bakıma Akif’in Osmanlı’ya ihanet eden Arnavutlar için düşündüğünü kendi soyu Moğollar için düşünürken, 1526’da Pânîped vuruşmasından sonra o ana kadar kendisine teslim olmayan Biyâne emîrine gönderdiği mısralarla bakınız Türklüğü ile nasıl övünür:
Ey Biyâne emiri, Türkler ile kavgaya girme;
Türklerin çevikliği ve kahramanlığı malumdur.
Çabuk gelmez ve öğüt dinlemezsen,
Malum olanı beyana ne lüzum vardır.(x)
Önümüzde böyle örnekler varken biz Türkiye’yi 36 etnik parçaya bölenlerin Akif sevgilerine de ve İstiklâl Marşı muhabbetlerine de inanmıyoruz.
Ve “ille ayrı bir devlet kuracağız, bize Türk demeyiniz” diyen fitnecilere de; 1921’de çıkan Teşkilâtı Esasiye’deki Türk tanımının ve 1924’teki Teşkilâtı Esasiye’nin, “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın Türk ıtlak olunur(mad:81)” metninin altını imzalayan Kürt ve diğer kardeşlerimiz için “cahil” yahut “hain” deme cesaretleri var mı, kendilerine sormak istiyoruz?
Onların en cahili mevcutların en dâhisini cebinden çıkarır, cebinden..
Bayur, Y.Hikmet.(2006)
Baburnâme. İstanbul: Kabala