Türkiye kâbusunu yaşıyor

Eski Türkiye'nin güvenlik yaklaşımı ilkel ve basit olmakla birlikte anlaşılabilirdi. Birinci öncelikli terör tehdidi olan PKK'yı dağda, ikincil durumdaki DHKP, TKPML ve Hizbullah gibi örgütleri ise şehirde her an tepesine binebilecek ölçüde kontrol altında tutmaktı. Terör örgütleri aşırı büyüme ve kontrolden çıkma halinde birbirlerine kırdırılır yahut lider kadrosuna yönelik suikast düzenlenirdi. 1990'lı yılların sonundan itibaren tüm örgüt elebaşları hapse sokularak daha yakın markaja alınmaya başlandı.

Amaç özetle şuydu; "Mademki Türkiye'de bölücü, etnik, mezhepsel ve dini örgütlenmeler olacak ve bunlar bir şekilde dışarıyla bağlantıya geçecek, öyleyse bunları kendimiz kuralım veya kurduralım. Böylece gerektiğinde müdahale eder hatta kullanırız!"

Eski devlet ülkede geniş bir tabanı olan dindarların, Kürtlerin ve Alevilerin büyük partiler etrafında toplanmasına karşıydı. Bu durum Sünni Türkleri de partileşmeye yönlendirirdi! Buna engel olmak için siyasal zeminde teşkilatlanan geniş kitleler içerisinde silahlı eylem yanlılarının önü açılır böylece sempatizan düzeyindeki büyük kesimler oradan kendiliğinden uzaklaşırdı. Geriye sistem açısından tehdit oluşturmayan silahsız eylemleri savunan politikleşmiş bir grup ile terörizme yönelen fakat devletin rahatça diş geçirebildiği daha küçük gruplar kalırdı.

Gezi olayları sırasında Taksim'e Öcalan posteri asıldığında kalabalığın bir anda dağıldığını hatırlayalım. Anadolu insanı dini, dili, mezhebi ne olursa olsun anarşisti, teröristi, masum insanları katledenleri sevmez. Silahlı mücadeleye destek veren örgütlerden uzak durur. (İtirazlar ve sorular var biliyorum, başka bir yazıda cevaplarım).

Eskinin "böl, parçala, yönet", "düşük yoğunluklu savaş", "çatıştır-barıştır" vs.. mantığı ile işleyen devlet aklı cehalet kokuyordu. Sultan 2. Abdülhamid'in Balkanlarda izlediği taktiğin kötü bir taklidinin Anadolu'da tekrarlanması aslında başlı başına felaketti. Adaleti esas almayan her yönetimin eninde sonunda yıkılması kaçınılmazdır. Batı iç çatışmaların ağır sonuçlarını yaşadığı için söz konusu yöntemleri çoktan terk etmiştir. Gayri Nizami Harp denilen özel harp (kontrgerilla) yöntemleri Batı tarafından yalnızca işgal edilen ülkelerde kullanılır.

Devlet idaresini, kitleleri birbirine kırdırmak ve sonra kurtarıcı pozisyonunda ortaya çıkmak sanan zihniyet aslında ülkeye ihanet ediyor. Her çatışma toplumda yeni travmalar oluşturuyor ve geleceğe daha büyük sorunlar bırakıyor.

Son 10 yıllık dönem, Türkiye için yüzyılın fırsatlarını sunmuştu. Bölgedeki savaş ortamı, Rusya'nın komşularıyla sorunları, İran'a ambargo, İsrail'in ABD desteğini kaybetmesi gibi dış sorunlarda Ankara avantajlı konum kazanmıştı. ABD en büyük askeri üslerinin ev sahibi Türkiye'de (en azından bir süre) karışıklık istemiyordu.

İçeride ise askeri vesayet düzeni yıkılmış, ekonomik dengeler kısmen oluşmaya başlamış ve PKK terörü birkaç kez bitme noktasına gelmişti. Muazzam şansa yazık edildi. Geçici rahatlamanın verdiği başarı hissi yarım akıllı yöneticilerin aklını başından aldı. Cumhuriyetin kurulduğu yıllardaki bürokratik vesayetin rolünü şimdilerde dini söylemler kullanan sonradan görmeler yüklendi. Toplumdan koptukça başları döndü, bakışları kaydı. Saltanatlarını korumak için terörü yeniden siyaset aracına dönüştürdüler.

Orta Doğu'daki halkların en fazla nefret ettiği saray saltanatına yöneldiler. Öyle gözleri döndü ki, İslam aleminde adaletsizlik, yolsuzluk yaygınlaşırken sefalet içindeki halkın Şah Pehlevi, Saddam, Esad, Mübarek ve Kaddafi'ye duyduğu öfkenin, devasa saraylar yaptırmasından kaynaklandığını dahi unuttular. Diktatörlere taş çıkartacak saraylar inşa ettiler.

Maalesef, "Herkes kendi yeteneksizlik-yetersizlik seviyesine ulaşmak için çabalar ve o makama ulaşınca başarısız olur" şeklinde özetlenebilecek "Peter Prensibi" yine doğrulandı. Belediye başkanlığı üstünde iş yapamayacaklara devlet, danışmanlıktan öte görevleri yürütemeyecek olanlara da dışişleri ve başbakanlık teslim edilmemeliydi.

Şimdi 80'li ve 90'lı yıllara rahmet okutacak bir kâbus ortamına sürükleniyoruz. Bu kez ötelenmiş sorunlar katlanmış halde öfke dalgalarına dönüşüyor ve yolları kesiyor. Terör dağdan ovaya inmekle kalmadı, şehir merkezlerine yerleşti. Devleti yönetenler seçimini yaptı, tek umudumuz Anadolu insanının sağduyusu...

Yazarın Diğer Yazıları