Türkiye yarın 97. yaşını kutlayacak…

Böyle güzel bir ülkede ve Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderin AYDINLIĞI altında yaşadığım için çok mutluyum.

Ancak bazı şeylerin, kelimelerin ve değerlerin anlamlarını kaybettiğini düşünüyorum.

Bankalar, holdingler, şirketler; gazetelere, TV'lere Cumhuriyet ile ilgili reklamlar verecek yurttaşlar sosyal medyada mesajlar paylaşacak, hatta kimisi de 29 Ekim tatil mi diye araştıracak ve hafta sonunu da bağlayıp tatil arayışına girecek… Biz yine Cumhuriyeti "mış" gibi kutlayıp geçeceğiz...

Cumhuriyet ne demekti?

Cumhuriyet, bağımsızlık demekti…

Cumhuriyet, halkın egemenliği demekti…

Cumhuriyet, vatanseverlik demekti…

Cumhuriyet en başta adalet ve demokrasi demekti…

Laiklik demekti, devrimcilik demekti, milliyetçilik demekti, halkçılık, devletçilik, cumhuriyetçilik demekti...

Her ne kadar size umut dolu bir yazı yazmak istesem de Cumhuriyetimizin geldiği son noktayı bugünün anlam ve önemi nedeniyle aktarmak istiyorum.

Biliyorsunuz bir süredir Sayıştay raporlarındaki çarpıklık ve usulsüzlükleri sizlere aktarıyordum. Aktarmaya da devam edeceğim.

Ancak o raporlarda gördüğüm tablo Cumhuriyetin kurumlarının çürütüldüğüne işaret ediyor. Bürokraside yozlaşmanın olduğu, deneyimsiz kadroların iş bilmez bir şekilde çalışmalara imza attığı raporlara yansıyor.

Boşa harcanan milyarlarca liralık projeler, yolsuzluklar, adam kayırmacalar almış başını gidiyor. Devletin içerisinde dini ve güç odaklarının yer kapma mücadelesine soyunduğu bir düzen çoktan kurulmuş.

Buna karşılık ileri bir adım atılmazken, adalet, laiklik, teknoloji, eğitim, tarım, sanayileşme ve kentleşme anlamında geri kalmış durumdayız.

Ben sorayım…

Cevaplarını siz verin…

Adalete güveniyor musunuz?

Türkiye'nin laik bir ülke gibi yönetildiğine inanıyor musunuz?

Kendi "iPhone" markamızı üreten bir silikon vadimiz var mı?

Kendi kendini yetiştiren düşünebilen gençlerin olduğu, bu gençlere dil, tarih, fen ve matematik öğreten, eğitime eşit ulaşım olanaklarının olduğu bir milli eğitim sistemimiz var mı?

Venezuela'dan peynir, Uruguay'dan büyükbaş hayvan, başka ülkelerden saman, Polonya'dan küçükbaş hayvan ithalatı yapmayan bir üretim ağımız var mı?

Montaj sanayisini aşan, Endüstri 4.0'a ulaşan, 5G teknolojisini tüm ülke sathına yayan entegre bir sanayileşmiş altyapımız var mı?

Son olarak yenilenebilir enerji kaynakları kullanan yatay mimariyi üreten, içerisinde araçtan çok bisiklet kullanılan kentlerimiz var mı?

Cevapları biliyorsunuz.

İşte bizler hep birlikte çalışarak, çok okuyarak, okuyan nesiller yetiştirerek Cumhuriyetimizi daha da ileriye taşıyabiliriz.

Cumhuriyet dediğimiz şey sosyal medyada sadece Atatürk fotoğrafı paylaşarak geçiştirebileceğimiz "tek bir gün" değildir.

Laiklik ilkesini siyasi çekinceler ile dile getiremeyeceksin, vakıflar, cemaatler eğitimi ele geçirip gericilik yapacak sonra Cumhuriyeti kutlayacaksın!

Adalet ilkesini ayaklar altına alıp tarikatlara, yandaş gruplara peşkeş çekeceksin sonra Cumhuriyeti kutlayacaksın!

Egemenlik ilkesini ihlal edip, Rahip Brunson'ı garip garip suçlamalarla önce tutuklayacak sonra ABD'nin ekonomik yaptırımlarını görünce serbest bırakacaksınız! Bu mu egemenlik?

Türkiye'nin her gün 29 Ekim kutlarcasına coşkuyla Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için adım atması gereken hedefleri var.

Yukarıda da bahsettiğim gibi yardakçıya, yandaşa, tarikatlara, yolsuzuna, FETÖ'cüsüne yeterince enerji harcadı bu ülke.

Yine de; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

Her gününüz Cumhuriyetle dolsun.

 

Yazarın Diğer Yazıları