Türkler ve Kürtlerin birlikte yaşama iradesi...

Türkiye’de yaşayan insanların birlik ve beraberliğine, toplumsal barış ve huzura yönelen her türlü ayrıştırma ve ötekileştirme girişimi bu ülkenin geleceği için mücadele edilmesi gereken problemler arasındadır. Hiç şüphe yok ki bu noktaya odakladığımızda yakın tarihimizin bize sunduğu en belirgin tartışma alanı “Kürt meselesi” ve onunla bütünleşik bir biçimde irdelenebilecek “terör sorunudur”. Üstelik geriye dönüp bakıldığında bu tartışmalar Laz, Çerkez, Gürcü, Boşnak ve diğer etnik kökenli vatandaşlarımız hiçe sayılarak kültürel bir dargörüşlülük ve bencillik içerisinde sürdürülmektedir. Çünkü aynı süreçte Kürt kökenli insanlarımızın hak ve menfaatlerini savunduğunu iddia eden bölücü örgüt ve kuruluşlar terör ve şiddetten beslenerek dış odakların gölgesinde iç siyaseti yönlendirmeye çalışmaktadır.

Eğer bu ülkede demokrasi ve özgürleşme adına bir takım eksiklikler var ise bunlar sadece bir bölge ya da alt kültürün değil tüm Türkiye’nin meselesi olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla herkes için özgürleşme ve herkes için bütünleşme yönündeki bir strateji hakim kılınmalıdır. En önemlisi Kürt kökenli insanlarımızın ne kadarının böylesi bir problem algısına sahip olduğu tartışmalıdır. Özellikle Türkiye’nin Batısında, Orta Anadolu’da ve hatta Güneydoğunun bazı bölgelerinde PKK, Öcalan ve HDP ile arasına mesafe koyan ve teröre, şiddete lanet okuyan milyonlarca insanın varlığından söz edilebilir. Aslında rakamlarda benzer şeyler söylüyor. Bugün ülkemizde 8-10 milyon civarında (araştırmalardan yola çıkarak üst bir değer aldığımızda) Kürt kökenli vatandaşımızın olduğu belirtilmektedir. Bu sayı nüfusun %10-12’sine tekabül etmektedir. Oysa BDP-HDP çizgisi 2009 Yerel seçimlerinde %5,68, 2011 genel seçimlerinde %5,74 ve 2014 yerel seçimlerinde %6,61’lik bir oy oranına ulaşabilmiştir. Elbette ki bu partiye oy vermiş insanları bütün olarak terör örgütüyle ilişkilendirmek de mümkün değildir. Pratikte bir grup seçmen korku, çaresizlik ve devletin gücünü yanında hissetmemesi gibi sebeplerle bu partilere oy verebilmektedir. Buradan hareketle ülkemizdeki Kürtlerin ciddi sayılabilecek bir kısmının HDP-Öcalan-Kandil birlikteliğinin ortaya koyduğu söz ve eylemlere sıcak bakmadığı ortaya konulabilir.
Aslında bu zihniyet ülkemizde karşılıklı saygı temelinde ve birlikte yaşama iradesinden yana olan milyonlarca Kürt kökenli insanımızın en büyük düşmanıdır. Toplumsal barışın güçlenmesi adına son derece kritik görevlerde bulunan bu yetkililer Türk Milliyetçiliğini “ırkçılıkla” suçlarken milyonların gözü önünde “biz sizinle kardeş falan değiliz” diyerek ırkçılığın alasını yapabilmektedirler. Geçen hafta konuk olduğum Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölge” programında daha net görüldü ki bugün çözüm adına Kürtleri temsil ettiğini söyleyenlerin önemli bir kısmının Kürtleri gerçekten düşünmediği ortada... Onlara göre Türk-Kürt kardeşliğini ve birlikte yaşama iradesini savunanlar kendilerinden değil ve asla kabul etmek istemiyorlar... Ve yine onlara göre bölücü ve ayrıştırıcı olmayan; “Öcalan liderim” demeyen hiçbir Kürt kökenli vatandaşımız kurguladıkları siyasal ve sosyal sistemin içerisinde bir anlam ifade etmiyor.
Son olarak belirtmek gerekir ki geldiğimiz nokta itibariyle Kürt kökenli insanlarımızı milli kimlik ve birlik inancından uzaklaştıran siyasal ve sosyo-psikolojik yaklaşımlar ne kadar tehlikeliyse; onlar adına söz söyleyen, temsilcisi olduğunu iddia eden ve terörle ayrışamamış kişi ve kuruluşlardan az o kadar tehlikelidir. Bu ayrım Türkiye’de hangi etnik temele sahip olursa olsun herkes tarafından anlaşılabildiği ölçüde birlikte yaşama irademizi hiç kimse yok edemeyecektir.

Yazarın Diğer Yazıları