Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Tut kulaklarından gönder Kobani’ye

Dışarıdaki ‘karanlık’ mahzenlerde şekillendirilip yoğrulan ve ‘milli birlik ve beraberlik’ adı altında Türkiye’de tedavüle sokulan malum ‘açılım’ projesinin aslında ‘hangi amaca’ hizmet ettiği nihayet gün ışığı gibi ortaya çıktı.

Askerin bölgeden çekilmesini fırsat bilerek güç toplayan, ‘baskı’, ‘sindirme’, ‘yıldırma’ taktikleri ile halkın arasında kök salan ve ‘beklediği fırsatın’ nihayet ayağına kadar geldiği zannına kapılan terör örgütü, ‘Kobani’ bahanesi ile yeniden sahaya indi.
Suriye sınırındaki Kobani vilayetinde ilan ettikleri ‘sözde kanton’ bölgede, sayıları ‘iki bini aşmayan’ IŞİD militanlarının karşısında tutunamayan teröristler, şimdi ellerinde pankart Mehmetçiğe davetiye çıkarıyorlar:
- “Ordu göreve.” 
Teröristler, bir taraftan kapalı kapılar arkasında ‘pazarlık’ yaptıkları hükümete uzantıları vasıtasıyla gözdağı veriyorlar:
- “Kobani düşerse Ankara düşer.” 
- “Kobani düşerse açılım biter.” 
Kimse çıkıp yakalarına asılmıyor:
- “Ne oldu da bir zamanlar işgalci ilan edip pusuya düşürerek arkadan vurduğunuz Mehmetçik bir anda kurtarıcı oldu?” 

***

Tek bir merkezden verilen komut ile sokaklar bir anda ‘savaş alanına’ çevriliyor.
Terör örgütünün şehirlerde konuşlandırdığı ‘öz savunma’ birlikleri, ellerinde ‘Molotof bombaları’, ‘havai fişekler’ ve ‘taşlar’ ile ‘askeri kışlaları’ abluka altına alıyor, polis karakollarına saldırıyor.
‘Okullar’ ateşe veriliyor, ‘banka şubeleri’ kundaklanıyor, ‘iş makineleri’ yakılıyor, ‘belediye otobüsleri’ ve ‘sivil araçlar’ tahrip ediliyor; yetmiyor ‘ambülanslar’ ve ‘kan toplama araçları’ havaya uçuruluyor. 
‘Bayraklar’ indiriliyor, ‘Atatürk büstleri’ parçalanıyor.
Hedeflerinin ne olduğu açık:
Muhtemel bir ‘iç savaşın’ fitilini ateşlemek; hazır dünyanın gözleri bölgeye çevrilmişken Türkiye’yi ‘vatandaşlarını katleden’ülke konumuna düşürüp muhtemel bir ‘güvenli bölge’ şemsiyesinin Güneydoğu’yu da içine almasını sağlamak.
Memleket adeta ‘yangın yerine’ çevrilirken, iktidardan yemlenen malum şerefsizler güruhu, hâlâ ekranlarda geviş getirmeye devam ediyorlar:
- “Olup bitenler Gezi olayları ve 17 Aralık operasyonunun devamıdır. Bu hükümete karşı bir darbe girişimidir.” 
Kimse çıkıp yakalarına asılmıyor:
- “Onlar hükümeti mi, yoksa Türkiye’yi yıkmaya çalışıyor bre leş kargaları?” 

***

Türkiye topraklarına ‘yabancı askerlerin’ konuşlandırılmasına da izin veren ‘savaş’ tezkeresini Meclis’ten geçirttikten sonra ‘çizmelerini’ giyerek sınıra koşan devletin tepesindeki zat, ‘uzman bir stratejist’ edası ile ABD yönetimine akıl veriyor:
- “Sadece havadan bombalama yapmakla bu meseleyi asla çözemezsiniz.” 
Başbakanlık koltuğundaki ‘emanetçi’ ise ülkenin başına örülen çorabı şöyle özetliyor: 
- “Eğer Esad’ın gitmesini de öngörürseniz, kara birliklerimizi gönderilebiliriz.” 
 “Analar ağlamasın, kan akmasın, insanlar ölmesin” mavrası ile başlayan açılım sürecinin geldiği son noktada adeta terör örgütünün ‘esareti’ altına giren iktidar, ‘yeni tavizleri’ müzakere için bir kez daha İmralı’daki katilin kapısını çalıyor.
Diyarbakır’da birlikte halay çektikleri Mesut Barzani ve saz arkadaşları ise Kandil’deki kediciklerin Kobani’ye rahatça gidip gelmeleri için Türkiye sınırında bir ‘güvenlik koridoru’ açılması için bastırıyor.
Kimse çıkıp yakalarına asılmıyor:
- “Daha önce hangi koridordan gelip Mehmetçiği arkadan vuruyorlardı ise şimdi aynı koridoru neden kullanmıyorlar?” 

***

Eğer Türkiye’yi idare eden gerçek bir ‘milli’ hükümet olsaydı ne mi yapardı?
Sokaklara dökülüp ‘devlete’ meydan okumaya kalkışan çapulcu sürüsü ile onlara ‘gaz veren’ uzantıların alayının tutardı kulaklarından gönderirdi Kobani’ye.
Ki bir ‘hukuk devletinin’ askerini kancıkça ‘arkadan’ vurup kaçmak ile ‘gerçek savaş’ arasındaki farkın ne olduğunu anlasınlar.
Anlasınlar da bir daha ‘bedavadan nefes aldıkları’ bu aziz vatana diş bilemeye kalkışmasınlar.

Yazarın Diğer Yazıları