Ülkenin muhalefet sorunu

Şaşmamak elde değil. Çünkü her şey tersine işliyor. İşte bakın, sahibi ve vatandaşı olduğumuz, güya seçip işbaşına getirerek kendi kendimizi yönettiğimizi sandığımız iktidar eliyle, biricik ülkemiz Türkiye, iç politika, dış politika, ekonomi, tarım, sanayi, ticaret, kira, konut, deprem sorunları, kısaca her alanda boğuluyor.

Güya halk olarak kendi kendimizi yönetiyoruz.

Nasıl yönettiğimiz ortada. Aynı zamanda nasıl bir halk olduğumuz da ortada. Demokrasi bilinci yüksek bir halkın (seçmenin) gözü iktidarın üzerinde olur. Denetleme gücünü kullanır. Kılı kırk yarar ve kendi çıkarını korur.

Vergilerle sana verdiğim bütçeyi nasıl hazırladın?

Ödenekleri kime nasıl dağıttın?

Uğrunda şehit olduğum ülkemin millî servetini, doğasını, ekmeğini suyunu, madenlerini kime verdin? Millî tasarrufumuzla kurulan millî sanayimiz gelişiyor mu? Ülkenin finans kuruluşlarını, sanayisini ne yaptın diye sorar değil mi?

Sormuyor.

Sormayınca ne oluyor?

Ağlıyor, yakınıyor.

Buyurun, emeklimiz ağlıyor.

Garibanımız zaten perişanın da perişanı.

Aralık ayında ülkenin bütçesi barajı aşmış ve tüm zamanların zirvesine çıkmış. 842 milyar lira açık vermiş.

Çiftçi desen, hepten dertli. Öyle ilginç olaylar yaşanıyor ki, mesela Silifke’de tapulu arazisini ektikleri için hapis yatanlar var.

Ekonomiyi düzeltmek için iş başına gelenler, para bulamıyor. Bu gidişle bulması da mümkün değil. Çünkü işbaşındaki iktidar, güven verici değil.

Güven, ağdalı konuşmalar ve laflarla olmuyor. Güven, tutarlı, nitelikli istikrarlı bir hukuk düzeniyle oluyor. O da bizde yok. Hazırını da bunlar ters yüz etti.

Kaldı ki iktidarın ciddi bir ekonomi planı yok.

IMF’ye tepkiliyiz.

Mahkûm olmamamız lazım, o da doğru. Lakin IMF’nin, beğenelim veya beğenmeyelim, her zaman tutarlı bir ekonomi programı vardı. Hangi ülke ile anlaşmışsa yapılan programa o ülke uyardı. IMF de denetlerdi.

Ve sonunda ekonomi düzlüğe çıkardı.

Şimdi?

Şimdi ortada benzer bir program var mı?

Yok!

Yok olduğu için de bunalım sürüyor.

İşte, tam da bu noktada, benim ülkemde yine büyük bir terslik yaşanıyor.

Yıllardır süren bütün bu olumsuzluklar karşısında, aklı başında bir çözüm önerisiyle halkın huzuruna gelen siyasi kapasite de yok.
Hayret verici bir şey.

İktidar ne kadar çözümsüz kalıyorsa, bunu fırsat bilip, halkın önüne tutarlı bir çözüm sunması beklenen muhalefet de o kadar çözümsüz.

Çözümsüzlük sürecindeyiz. Hem de yıllardır süren bir siyasi çözümsüzlük.

Bu sebeple Türkiye’nin en önemli siyasal sorunu nedir, sorusunun cevabı, hep birlikte içinde yaşadığımız sorun çözemeyen, çözüm üretemeyen salt eleştirmenin ötesine geçemeyen muhalefettir.

Normal koşullarda sorun yaratanın iktidar, sorundan faydalanıp çözüm üreterek, iktidarın değişmesine sebep olanın da muhalefet olması beklenir.

Olması beklenen bu. Lakin olan bu değil. Türkiye’de iktidar ve muhalefet ikisi birden kendileri sorun.

Şaşılacak bir şey, ama durum bu.

Altılı Masa deneyiminde ilk defa, ele avuca sığar, 2 bin 300 maddeden ve yedi ana başlıktan oluşan, uzun süren çalışmaların sonunda ciddi bir çözüm önerisi hazırlanmıştı. Ancak doğar doğmaz öldü. Böylece farklı siyasal görüşlerin ortak çözüm önerisi olarak tarihte yerini aldı.

Sürdürülebilir olsaydı, seçimden en az bir yıl evvel tamamlanıp, üzerinde sürekli konuşularak tekrar edilen bir program hâline getirilse idi, belki tarih önünde ciddi bir iş yapılmış olacaktı.

Türk siyaseti, iktidar muhalefet karşılıklı çözümsüzlük üreterek birbirini destekleyerek yoluna devam ediyor. Günün sonunda olan ülkeye ve millete oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları