Psikiyatri Uzmanı Dr. Zekeriya Kökrek, intiharı yalnızca bireysel bir sorun olarak değil, toplumun bütününü ilgilendiren bir halk sağlığı meselesi olduğunun vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:

İntihar zayıflıkla açıklanamaz; sessizlik ve damgalama onu büyüten en tehlikeli unsurlardır.

TARİHSEL SESSİZLİK VE TOPLUMSAL ALGI

İntihara yüklenen anlam tarih boyunca değişti. Antik dönemde kimi kültürlerde “onurlu çıkış” olarak görüldü. Ortaçağ’da ise ağır bir günah sayıldı, intihar edenlerin cenazeleri reddedildi. Modern çağda sosyolog Émile Durkheim, intiharı toplumsal bağların zayıflığıyla ilişkilendirerek bilimsel zemine taşıdı.

Bugün intiharın nedenleri çok boyutlu: biyolojik, psikolojik ve sosyal. Ancak hâlâ toplumlarda sessizlik, damgalama ve yanlış inançlar baskın. Dr. Kökrek bu noktada özellikle kişisel ve sosyal tabulara dikkat çekerek şöyle diyor:

Din ve kültür değerleri koruyucu olabilir ama tek başına asla intiharı önlemeye yetmez. Sosyal adalet, destek ve sağlık hizmetleri şarttır.

SAĞLIK SİSTEMİNDE GÖRÜLMEYENLER

Psikiyatrlar intiharı önlemenin ilk şartı olarak risk işaretlerini zamanında fark etmek olduğunu vurgulasalar da Türk sağlık sisteminde bu yönde ciddi eksikliklerin olduğunun da altını çiziyorlar. Konu hakkında görüşüne baş vurduğumuz Dr. Kökrek konu hakkında “Basit bir soru bile hayat kurtarabilir: ‘Aklına kendine zarar vermek geliyor mu?’ Bunu sormak tehlikeli değildir; aksine kişiye yalnız olmadığını hissettirir.” diye başladığı sözlerini, intihar planından son anda vazgeçen bireyler hakkında şu kritik uyarıları paylaştı:

Ne yazık ki sağlık çalışanları dahi bu soruyu sormaktan çekiniyor. Çünkü yanlış anlaşılma ya da damgalama korkusu baskın. Oysa riskli kişiye erken ulaşmak en güçlü koruyucu faktördür.

"ÇÖZÜMÜ İMKANSIZLAŞTIRIYOR"

Toplumumuzda hâlâ “el âlem ne der?” kaygısı oldukça güçlü. Aileler çoğu zaman intihar girişimlerini saklıyor. Ruhsal sorunlar bir zayıflık, acizlik ya da “iman eksikliği” olarak damgalanıyor. Bu yaklaşım, yardım aramayı zorlaştırıyor. Dr. Kökrek’in söz konusu zorluk hakkında şöyle diyor:

İntihar edenleri ve ailelerini damgalamak, sorunun çözümünü imkânsız hale getirir.

MEDYADA YANLIŞ DİL VE TOPLUMSAL GÜRÜLTÜ

İntihar haberleri medyada genellikle sansasyonel bir dille veriliyor: “Şok intihar”, “trajedi” başlıkları hem merak uyandırıyor hem de risk altındaki kişiler için tetikleyici olabiliyor. Ünlü psikiyatr Zekeriya Kökrek bu konuda ise "Medya intiharı sansasyonla değil, sorumluluk bilinciyle haberleştirmelidir.

Doğru ve serinkanlı konuşmak önlemenin ilk adımıdır" diyerek intiharın siyasi tartışmalarda yalnızca bir istatistik olarak sunulmasının da aynı ölçüde sorunlu olduğuna dikkat çekti. Dr. Kökrek konu hakkındaki sözlerini "Çünkü her rakamın ardında umutları ve hayalleri olan bir insan var" diyerek sonlandırdı.

KLİNİK VE EPİDEMİYOLOJİK GERÇEKLER

Epidemiyolojik veriler, intihar edenlerin %80–95’inde yaşam boyu en az bir psikiyatrik bozukluk bulunduğunu gösteriyor. En sık eşlik eden bozukluklar:

  • Depresyon (%50–60): İntihar edenlerin yarısından fazlasında mevcut.
  • Bipolar bozukluk (%15 yaşam boyu risk): Hastaların %25–50’si intihar girişiminde bulunuyor.
  • Şizofreni (%5–10 ölüm riski): Özellikle hastalığın erken döneminde risk yüksek.
  • Alkol ve madde bağımlılığı: İntihar riskini 10–15 kat artırıyor.
  • Borderline kişilik bozukluğu: Olguların %70’inde intihar girişimi, %10’unda ölümle sonuçlanan intihar görülüyor.

EN GÜÇLÜ UYARI

Yıllardan beri sürdürdüğü klinik araştırmalarından yola çıkarak "En güçlü uyarı işareti umutsuzluktur" diyen Dr. Kökrek “Daha önce intihar girişimi olan kişilerde risk çok yüksektir. Bu nedenle hastaların yalnız olmadığını hissetmeleri ve çevrelerinin dikkatli olması kritik önem taşır.” uyarısında bulundu.