Yargı krizi, süper kupa, şehitler, Gazze mitingi, Kurum / Kerim YILMAZ

Yargı krizi, süper kupa, şehitler, Gazze mitingi, Kurum / Kerim YILMAZ
Yerel seçimi ahaliye ucuz eşit adil yerel hizmet eksenine çekip kampanyayı bu eksende yürütmek gerek. Aksi halde kimlik siyasetine kurban veririz. Akıl, ahlak, adalet..

Son yıllardaki tatbikatıyla itibarı dip yapan yargıda, akla ziyan tavır ve kararlar devlet krizine dönüşüyor. Anayasa 153.m hükmü çok açık ve hiçbir yoruma muhtaç değilken bile zırvanın götüremeyeceği teviller gırla gidiyor. Meclis'te sayısal üstünlüğü kesin ve muhalefet kanadından TİP'li bir vekilin oraya gelmesi siyaseten kayda değen bir şey değil. Tümü bu iktidar zamanında atanmış Anayasa mahkemesinin siyasi bir tavrı olmadığı da aşikar.

Öyleyse asıl sebep ne amaç ne olabilir? Bir tarafta Gezi sendromundan çıkamayan bir ruh hali diğer yanda Sinan Ateş soruşturmasının tetiklediği iktidar içi kavganın örtülü icrasından başka bir şey değil. Mevcut konjonktürde her iki tarafta birbirinden vazgeçebilecek durumda değil. O yüzden yerel seçimden önce Can Atalay'ın hapisten çıkması ve S.Ateş soruşturmasının tamamlanıp kamu davasının açılması pek mümkün görülmüyor. Bir de konunun sürekli gündem işgali halkın gerçek sorunları, geçim zorluğu, işsizlik, derinleşen yoksulluk konularını konuşturmamaya yarıyor.

Yargının yürütme eliyle ''etkisizleşerek'' hem iç hem de dış dünyada ülkemizin hukuk devletinden uzaklaşma görüntüsünün yüksek yargıçlar eliyle delillendirilmesi, hukuk güvenliğinin zaafa uğratarak ekonomik krizden çıkışın yolunu da tıkıyor.

Cumhuriyetin 100. yıl kupa finalinin Suud'da oynatılması işi komşularla iyi ilişkiler sadedinde basit bir organizasyon değildi. Kral'a muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı'yı İstanbul Konsolosluğunda kuşbaşı yapan yamyam yönetim anlayışı ve öteden beri Türk, Atatürk düşmanı bir ailenin sırf parası çok diye piarı için köklü iki takımımızın meze yapılmak istenmesi TFF için utanç vesikası olarak tarihe geçti. Ülkemizin ve Cumhuriyetimizin itibarını kurtaran Fenerbahçe ve Galatasaray'ı tebrik, duyarlılık gösteren futbol camiasına teşekkür ediyorum.

Takımlarımız sahaya çıkmadı diye ağlaşanlar, Suud Kralı öldüğünde yas ilan edenler ne yazık ki o günlerdeki 12 şehidimizi klasik başsağlığı mesajlarıyla geçiştirdiler. Hakkurk'ta gerçekte ne olduğunu gizleyip soranları hain ilan ederek millicilik oynadılar. Askeri uzmanlara göre; 12 şehit verdiğimiz son eylemde güvenlik şirketi üzerinden ve tarihte ilk defa ABD, Türk ordusu ile silahlı çatışmaya girmiştir. Suriye'deki PYD'yi her konuda eğiten donatan ve adeta ordulaştıran ABD ile çatışmayı göze almadan bölücü terörün bitirilmesi imkansızdır. Esad'a karşı olanlarla bir olup onun toprağında savaşan ordumuz pekala PYD'de ile de savaşabilir.

Bunu yapmak yerine iç siyasette muhalefeti terörle özdeşleştirip şeytanlaştıran iktidarın terörle mücadelesi, tıpkı Filistin'e destek mitingine sonradan şehitleri de katması gibi takiyyecidir. Eğer olmasaydı orada bizim bayraklarımız olur, yargı kararıyla kesinleşen Hizbuttahrir örgütünün flamaları ''hilafet sancağı kalkmıştır'' sloganlarıyla taşınamazdı.

Dahası bunun tıpkı Menemen'de olduğu gibi Cumhuriyete isyan muamelesi görülerek anında soruşturma başlatılırdı. Fevren yumruk atan Türk genci Ege tutuklanmaz, ona yumruk atan sığınmacı da salınmazdı. İlaveten bu milletin bin yıldır Müslüman olduğu bilen ve eskiden defalarca nutkunu atan D. Bahçeli'de o flamaya 'kelime-i tevhid' güzellemesi yapıp Türkçü Ege yerine ümmetçi o güruhu arkalamazdı.

Göç yoluyla istila olduğu aşikâr olan sığınmacıların milyonlarcası ülkeye alınmaz, önce vatandaş sonra memur yapılmazdı. İstanbul Fatih'te doktor ve sağlık personeli olanlar Mossad ajanı olarak yakalanmazdı. Doktorlarını döve söve kovalayıp eğitim ve diplomaları şüphelilerin hangi hastanede ne kadar çalıştığı ve kaçının yabancı istihbarat elemanı olduğunu sormayan, sorgulamayan bir milliyetçilik anlayışı ancak ''ayaklar altına alınmış'' faslından olur.

İSTANBUL'A KURUM ADAY

Beş yıl önce -şimdi barıştığı- Sisi'yle yarıştırdığı Binali iki kez yenilince İmamoğlu'nun karşısına Murat Kurum'u çıkardılar. İstanbul düşerse Kudüs düşer retoriği devam edecek gibi. Adaylık konuşmasında Kurum; “İstanbul'da Mekke ve Medine'nin emanetleri var, Kudüs'ün ruhu var, Saraybosna'nın yeşili var.” diyerek yerel seçim yarışının zemini ve propagandasının eksenini ilan etti. Ne yazık ki herkes var ama orada Türk yokmuş gibi davranıyorlar. Bilinçaltındaki zengin Araplara pazarlama fikrini rezerv alan hinliğini dışa vuruyorlar. Ortalama kiraların emekli maaşının iki katı olduğu İstanbul'da Türklerin mülkiyetine bu yolla çöküp köyüne göndermek istiyorlar.

Daha önce İstanbul'a ihanet ettik itirafını yapan Erdoğan'la yarışacağını bilen İmamoğlu'da muhalefeti ayrıştırma potansiyeli olan ''karşı mahallenin'' oyu için kimlik siyaseti tuzağına düşerse seçimi kaybeder. Hilafetçilerden rahatsız olduğu kadar bölücülerden de rahatsız ve tepkili milliyetçi seçmenin artık seçeneksiz olmadığı da aşikar.

AK Parti teşkilat ve temayüllerine rağmen Kurum'un aday gösterilmesi özelde imar rantı genelde de kanal İstanbul için bir tercih olmalı. Deprem yaraları ve acılarının taze riskinin de aktüel olması nedeniyle kentsel dönüşüm yoğunluklu propaganda ne kadar etkili olabilir? Önceki seçimlerde işe yarayan imar aflarının insanımıza evlerini mezar yapan sonucu hafızalardan kolay silinemez. Bir de toplu konut yalanları var ki neredeyse her şehirde fiyasko olan ve binlerce mağdur yaratan TOKİ'nin ve bağlı olduğu Bakan taze İBB adayının vaatleri karşılık bulmaz.

2019 seçim öncesinde Kurum; Yaklaşık 10 milyon 350 bin kişinin başvurduğu İmar Barışı sürecini bu ay sonu itibariyle tamamlıyoruz. İmar Barışına başvuru yapan vatandaşlarımızın yapı kayıt belgelerini alıp, imar barışından faydalanmaları için ödeme sürecimiz 30 Haziran’da bitiyor.'' diyerek övünebilirdi. Ama halkımız bunun konuta ulaşmada akılcı bir çözüm olmadığını çok acı bir şekilde tecrübe etti.

İkinci günden itibaren bizzat içerisinde olduğum K.Maraş depreminde halkın ne kadar aciz ve çaresiz bırakıldığını gördüm. Verilen onca söze rağmen depremzedelerini 330 gündür çadırdan kurtaramamış, çok cüzi köy evi dışında kalıcı konut teslim edememiş, konteynırlarda sıkça çıkan yangınlardan ölümlerine engel olamamış iktidarın depreme hazırlık propagandası tutmaz.

Yerel seçimi ahaliye ucuz eşit adil yerel hizmet eksenine çekip kampanyayı bu eksende yürütmek gerek. Aksi halde kimlik siyasetine kurban veririz. Akıl, ahlak, adalet..

İlgili Haberler