Yarın bayram, mutlu mu insan?..

Yarın bayram, mutlu mu insan?..

"Kaçakçı atlarının izne çıktığı, babalarımızın yüreklerini korkulardan arındırdığı bayramlar her şeyi ötelemeye yetiyordu!..
Bir sığınaktı bayramlar; öfkeden, özlemden, hasretten, kurşundan ve mayından arınmış!..
Bir sıcak yuvaydı bayramlar herkese merhametle kucak açmış...
Kırmızı toprakların kaçakçı beklediği bayramlarda, boşa düşen pusular yaşamın acımasızlığı karşısında belki de tek galibiyetimizdi...
Babalarımız bizimleydi çünkü... Annelerimiz tezek ateşinde mercimek çorbası pişirirken; ailenin tüm yürekleri, kömür ateşine avuç açmış teneke mangalın sıcaklığına teslim olurdu...
Sınır, tel örgü ve mayın uzaktayken, jandarmalar tüfeklerini toprağa çatarken, yaşamın bezirganlığı içinde bayram coşkusunu huzurlu yaşardık...
Elbette komşulardan gelmiş bir sahan etin kavurmaya dönmesi değildi tek sevincimiz; hep olurdu ya ocakta, içimizi ısıtan kaçak çayımız!..
Evet; ekmek-korku ikileminde büyüdüğümüz o garip sokaklarda, yılda iki kez bizi bize kavuşturan, bizi kimsesiz ve ilgisiz bırakmayan, üşümüş bedenlerimize sıcak kucaklar açan bayramlarımız vardı... Hem de "Suriye" sınırındaki eski Urfa''da... 
Yani sınır tellerinin az ötesinde; din bağnazlığının, koyun keser gibi insan boğazlamadığı o günlerde!..
Söyler misiniz; bu dünya, inançların kurban kestirdiği zamanlardan, bağnazlığın "savaş" adı altında insan boğazladığı bu zalim günlere nasıl gelebildi?.. Ve bayramlarımıza olan tertemiz inançlarımız niçin kirletildi?.."

Yaşamın her anını "kurban" edenler!..

Yukarıdaki satırları 2013 yılının Ekim ayında, ''Kurban Bayramı''nın henüz başındayken kaleme almışım...
Suriye iç savaşının iyice alevlendiği dönemde, dinci terörün insan boğazladığı günlerde, aslında yaşamın acımasızlığına karşı bir isyanı da dile getirmiş o satırlar...
Peki; bu yazıdan sekiz yıl sonra, nedir dünyanın ve özellikle de Türkiye''nin ahval ve şeraiti?..
Ne yazık ki bu ülkede bırakın bayramların coşkusunu, sıradan günlerin yaşam sevincini ve heyecanlarını da her gün barbarca- acımasızca hırpalayan, yaralayan-tüketen çok vahim olaylar yaşanıyor...
Çünkü yaşamın her alanında acımasızca kurbanlar veriyor insanlık!..
Teröre yıllardır kurbanlar veriyor bu ülke...
Kadına şiddet vahşeti neredeyse her hafta birkaç "kurban" alıyor!..
Çocuklar şiddet kurbanı bu dünyada...
Gençler öfkenin kurbanı, işsizliğin-geçim sıkıntısının-hayat pahalılığının-enflasyonun ve gelecek belirsizliğinin kurbanı!..
Heyhat!.. Faturalarını ödeyemeyen, ev kiralarını karşılayamayan, işsizlik yüzünden buzdolabına gıda maddesi koyamayan insanlar, siyanürle toplu olarak kendilerini "kurban" ediyorlar bu memlekete...
Peki, yalnızca insanlık mı "kurban" ediliyor bu ülkede?.. Ne yazık ki değil...
Her yıl yüzlerce insanımızı ormanların kesilmesi, yeşile yönelik tahribat ve rant betonlaşmasının yol açtığı çarpıklık yüzünden meydana gelen sel gibi, doğal felaketlere de "kurban" veriyoruz!..
Ve ne yazık ki bir dizi çarpıklık-acımasızlık-dehşet-vahşet ve öfkeyle birlikte; Türk insanı sosyal-siyasal-ekonomik tahribatlara "kurban" olmaktan kurtulamazken, bir yandan da din istismarıyla-toplumu uyutma stratejileriyle birlikte, vurgun-talan- yolsuzluk ve rüşvetle köşeyi dönenler, halkımızı her acımasızlığa "kurban" ediyorlar, ne yazık ki yarattıkları kahredici manzaraları izlemekten de utanmıyorlar...

Unutun dertleri bir anlığına...

Yarın Kurban Bayramı''nın ilk günü...
Yukarıda, sosyo ekonomik vahametini resmetmeye çalıştığımız bu ülkede, kaç baba cebinde para ile bayrama girecek, kaç aile çocuklarına yeni giysiler alacak, kaç evde kurban kesilecek ve kaç yurttaşımız bayrama huzurlu-mutlu (eskilerin özlemini de anarak) neşeyle-keyifle girebilecek acaba?..
"Nerede o eski bayramlar" diyorlar ya; bayramların ruhu kaybolmuyor aslında...
Bir yandan toplumsal yozlaşma (çıkar ilişkileri) bir yandan sosyo-ekonomik farklılıklar, zenginle yoksul arasındaki uçurumun büyümesi ve tüm bunlardan dolayı yaşam telaşına düşen-ayakta durmak için çırpınan insanlar bayramları bayram gibi, coşkulu yaşayamıyorlar, eskiye özlem duyarak, anılarıyla ayakta durmaya çalışıyorlar...
Ne tuhaf değil mi; bundan 20-30 yıl önce bayramlaşmak için kapıları çalan, büyüklerin evine heyecanla koşan çocuklar-gençler, teknolojinin her şeyi yakınlaştırması ama insan ilişkilerini uzaklaştırması nedeniyle internet üzerinden el öpüyorlar-selam çakıyorlar, sanal bayramlar (!) kutluyorlar...
Velhasıl; yaşamın içindeki sosyal-siyasal-ekonomik çarpıklıklar yetmezmiş gibi, bir de teknolojinin bayramları sosyal ilişkiler açısından "kurban" etmesi gibi bir vahamet var ki, doğrusu insan ne yapacağını şaşırıyor...


Yukarıdaki saptamalar-serzenişler ve geçmişe özleme dikkat çeken tüm satırlara rağmen; bu dünyada her şey tehlikelere- kötülüklere-yanlışlara-tahribatlara-sömürüye "kurban" olmuşken, siz yine de yaşama olan bağlılığınızın-hayata karşı enerjinizin- ailenize-çevrenize-dostlarınıza karşı duyarlılığınızın zerresini bile "kurban" etmeyin...
Yarın her şeyi unutarak, (çocukluğunuzda yepyeni ayakkabılarınızı yastık altında saklamanın) heyecanını da anımsayarak, Kurban Bayramı''nın ilk gününe heyecanla uyanmaya çalışın...
Hiç olmazsa dört gün de olsa bayramı, neşenizi, sevinçlerinizi ve keyfinizi huzursuzluklara "kurban" etmeden geçirmeye çalışın...
Ne yaparsanız yapın, her şey olacağına vardığı için, bayramda mutlu-neşeli uyanarak yaşamın keyfini çıkartın...
Geçmişe özlemin yol açtığı hüzünlere rağmen, yaşamın hiçbir anının "kurban" edilmediği eski günlerin anısına, size ve ailenize mutlu bayramlar diliyorum...

Yazarın Diğer Yazıları