Asıl sorunumuz muhalefetsizlik

MHP barajı aşınca, AKP 367’nin altında kaldı. Matematik hesaplar doğru çıktı. Hesap edilmeyen ”İpli“ Bahçeli oldu

Haydi CHP yok.. Peki MHP var mı?..  Hani bir Devlet Bahçeli görüntüsü vardı, seçim öncesi, mitinglerde “İp” gösterirdi, en çirkin imalarla.. Meğer yanlış anlamışız.. Öcal Ağabeyim yazdı.. Meğer Recep Tayyip Beye “Kuyuya düşersen benim ipimle çıkarsın, merak etme” demek istermiş..
Seçim gecesinin Recep Tayyip Erdoğan’ı gözümün önünden gitmi-
yor. Kulaklarımdan silinmiyor.. Nasıl harika bir lider vardı ekranlarda..
Zaferi sindirmiş, hatta unutmuş.. Herkesi kucaklayacağını açıklayan, elinde aday listesi, parti parti dolaşacağını, uzlaşma arayacağını söyleyen..
O Recep Tayyip nasıl oldu da, bu öfkeli, hoş görüsüz, dediğim dedikçi “Tek adam” a döndü?..
Çünkü o “İpli” lider Bahçeli “Sen merak etme, başın sıkışınca yanındayım” dedi, demekle kalmadı.. Oldu da.. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de, Anayasa değişikliklerinde de Recep Tayyip cephesinin uzlaşma aramasına, ödün vermesine, pazarlık yapmasına gerek kalmadı. Tayyip Bey istiyor, Bahçeli Bey anında “Baş üstüne” diyor ve tüm MHP gurubu AKP’nin arkasındaki yerini alıyordu..
Hangi MHP gurubu..
Bu ülkede seçim sistemini biraz bilenlerin “(Ne yazık ki, başta da İlhan Ağabey ve ben) destekledikleri MHP.. Sadece iki parti barajı aşarsa, sistem birinci lehine işlediğinden, AKP tek başına Cumhuriyetin şeklini değiştirecek bir çoğunluğa ulaşacaktı. Oysa bir üçüncü parti barajı aşarsa, ayni oy oranı ile üçte iki çoğunluk elde etmesi mümkün olmayacaktı. MHP barajı aşmaya en yakın üçüncü partiydi.
MHP barajı aşınca, AKP 367’nin altında kaldı. Matematik hesaplar doğru çıktı. Hesap edilmeyen ” İpli “ Bahçeli oldu. Bir evvelki seçimde partisini iktidardan hezimete taşıyan, siyaset yeteneksizi Bahçeli, eksik oyları tamamlayacağını, daha Meclis açılmadan ilan edip, Tayyip Beyin tüm sorunlarını çözdü..
Şimdi milletin yarısından fazlası, yani seçim rakamlarıyla yüzde 53’ü AKP’den şikayetçi.. Şikayetçi de ne?.. Bu Baykal CHP’sine mi, ya da bu Bahçeli MHP’sine mi güvenip sandığa gidecek?.
Yarın seçim olsun, sandığa gidersem ayağım, oy atarsam elim kırılsın..
O zaman sorun ne?.. Bu ülkeye acilen bir muhalefet gerek..
İflas etmiş, tüm güvenilirrliğini yitirmiş eskiler bitmiş.. Şimdi, yeni, tertemiz bir siyasal kuruluş gerek!..
Bu ülkeye ” Umut “ gerek!..
* Hıncal Uluç/ Sabah

+++++


Sakın ne oldum deme...

“Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu karar, şahsım ve demokrasi adına hayırlı bir karardır... Ekranları başında bu kararı heyecanla bekleyen ve beni bizzat arayarak tebrik eden vatandaşlarımıza, teşekkür ederim.”
Kim dedi bunu?
Tayyip Erdoğan.
 “Anayasa Mahkemesi’nin bugün aldığı karar, bir hukukçu olarak söylüyorum, çok yerinde bir karar... Sadece Tayyip Erdoğan için değil, milletimiz için de çok olumlu karar.”
Bunu diyen?
Bülent Arınç.
“Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, hiç tartışmasız, evrensel hukuk standartlarında bir karardır. Bu çağdaş karar sayesinde, açıkça, düşünce özgürlüğü üzerindeki engeller kaldırıldı diyebiliriz.”
Bu?
Zafer Üskül.
“Anayasa Mahkemesi, hem kendi itibarı adına, hem hukuk adına, hem de kamu vicdanı adına çok önemli bir karar verdi. Adaletli bir karar verilmiştir. Aksine bir karar, adalet ilkeleri açısından tartışma yaratabilecek bir karar olurdu.”
Bu laflar kimin?
Cemil Çiçek’in.
*
Ne zaman dediler bunları?
19 Temmuz 2001’de.
Aynı Anayasa Mahkemesi, Tayyip Erdoğan’ın siyaset yasağını kaldırdığında!
*
Boşuna demiyor Başbakanımız...
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Geçmişi hep hatırlatın, unutturmayın. Neredeeeen, nereye geldik!” 
* Yılmaz Özdil/ Hürriyet

 

+++++



Ahmet Altan’a Nobel verin!
Diyorum ki Ahmet Altan’a Nobel’i versinler de hepimiz rahatlayalım... PR adına yapılması gereken her şeyi yapıyor zaten, bir roman daha patlatsın, iyi niyetli savcılar bir de romana 301’den dava açsın, Batı basını ayaklansın, liberaller mahkemelere savrulsun... O mağduru oynasın...
Verseler Ahmet Altan’a Nobel’i de bu tiyatro perdelerini kapatsa...
Ah bu Orhan Pamuk yok mu...
Ondan sonra herkes Stockholm’deki fraklı törenin yolunun provokasyon, toplumu karşısına alma, germe ve mağduriyetten geçtiğini zannetmeye başladı belli ki... Bir zamanlar en yakın rakibiydi Ahmet Altan. O da galiba aradaki mesafeyi kapatmak için Taraf gazetesini kullanmaya karar verdi galiba...
Yoksa neden çıksın evinden, huzurunu bozsun, rahatını kaçırsın ve Türkiye’nin en tuhaf gazetelerinden birine imza atsın...
Sanki yıllardır bir siyasi mücadele içinde... En son aşk yazıları ve romanlarında bırakmıştık onu, koltuğunun altında kontratlar olmadığını söyleyip, isyan ederek bahara, kuşlara, Göztepe Parkı’na, ağaçlara dalmıştı...
Zaten ta 10-15 sene önce, Yeni Yüzyıl’da vazgeçmişti siyaset yazmaktan... Bundan sonra aşk yazıları yazacağını beyan ederek çekip gitmişti... Öyle de yaptı... Kimileri başyapıt değerinde denemeler kaleme aldı... Edebiyatçı kimliğinin altını iyice çizdi...
Sadece kitabı çıktığında basına görünür, orada da sadece edebiyat konuşurdu. İyice soyutlamıştı kendisini gündelik siyasetten, sıkılmış bunalmıştı. O işlere onların ailesinde Mehmet Altan bakıyordu artık.
Ahmet Altan da edebiyatçı olarak Orhan Pamuk’la kıyaslanmaktan mutlu bir hayatı yaşıyordu. Yazdığı kitaplar rekor denemesi yaparken, sürekli üretirken birden edebiyata küstü.
Orhan Pamuk ona fark attı ama; o saygın anılır oldu, Altan ise “bestseller.”
Çoktandır ses de çıkmıyor. Şimdi roman yazacağı vakitleri Taraf’ta öldürüyor. Bu geçen zamanda da habercilik dersleri veriyor, meydan okuyor, İslamcı Basın’ın bile yer yer cesaret edemediği militan bir politika izliyor.
Bakıyoruz, Taraf günlerdir kafa bulandırıyor. Manşetler atıyor, insanları hedef gösteriyor ama altından hiçbir şey çıkmıyor. Zeka oyunlarıyla birkaç habere takla attırılıyor ama hep içi boş.
Üstelik, bu hırs ve dengesiz gazetecilik anlayışı kendi muhabirlerini de yakıyor, ona çeteci muamelesi yapılmasına yol açıyor. Tehlikeli bir çizgide, toplumun sinir uçlarına nedensiz müdahale eden bir yayıncılık yapılıyor... Dahası, verdikleri haberlerinin çoğu da ele geçirilmiş değil, servis edilmiş. Yayın yasağı konuyor, umursamıyorlar. İktidarın yayın organlarıyla beraber anılıyorlar, yüzleri kızarmıyor.
Ahmet Altan’ın yorumları da aşk hikayelerinden, bir bahar günü düşen yapraklardan, “Ey kavmim” den, Göztepe Parkı’ndaki bir ağacın büyüsünden çok uzakta. O kadar şiddetli, o kadar taraflı, ortalığı yıkan, her önüne geleni deviren cinsten ki...
Tıpkı gazetesi gibi o da militan bir çizgide yazıyor. İlhan Selçuk hep aynı yolda ilerliyor... Bir başka uçta Hasan Karakaya da... Alper Görmüş, yıllardır ayın şeyin mücadelesini veriyor.
Peki Ahmet Altan?
Neden yıllar önce bunları bıraktığını beyan etti o zaman? Anlayamıyorum.
Neyin rövanşı, neyin intikamı çok merak ediyorum. Kimin kimi gaza getirdiğini, sağduyudan uzaklaştırdığını da.
Bakıyorum en yakınında Yasemin Çongar var şimdi. Bu yakınlıktan mı birbirlerini yanıltıyorlar acaba... Zira epeydir o da raydan çıkmış gibi. Kısa süre önce Washington’daki en kıdemli Türk gazetecisiyken, şimdi diplomasi çevrelerini bile şaşırtan bir değişim içinde. Tıpkı Altan gibi frensiz bir kamyon misali yokuş aşağı son sürat ilerliyor, önüne ne gelirse deviriyor... Sağduyusunu da kaybemiş adeta...
Acaba, o da Pulitzer mi istiyor diye düşünüyorum...
* Oray Eğin / Akşam

 

+++++



‘Ben yaptım’ isyanı
“İstesek, binlerce kişiyi Ankara’da toplar, kapatma davasına karşı miting yaparız, ama gerilim istemiyoruz, Tayyip Bey parti teşkilatından bu yönde gelen talepleri durduruyor”.
Kapatma davasına bu bir tehdit, bir göz korkutma mı, yoksa gerçekten gerilimi düşürme politikası mı?
Eğer, Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını dinlemesem, böyle bir politika var, diyeceğim. Ancak, Erdoğan daha kürsüye çıktığı andan itibaren, kendisi gibi düşünmeyenlere söylemediğini bırakmıyor.
Nerede ve ne zaman kürsüye çıksa, o üslup, o hırçınlık, o kavgacı söylem. Gerilim tohumlarını biraz daha ekiyor. Ülke biraz daha geriliyor.
İnanç ve duygu
Tayyip Erdoğan’da, çevresiyle paylaştığı, şöyle bir inanç var:
“Bugüne kadar, hiç bir başbakanın yapmadığını ben yaptım, beni nasıl anlamıyorlar?”
Hem o kadar iş başarmış olsun, hem partisine kapatma davası? Ve onca başarıya karşı, ona siyasal yasak? Kendisine göre, bu büyük haksızlık. Onun için her çıkışı o haksızlığa isyan.
Bu duygu, bu inanç Erdoğan’ı müthiş hırçınlaştırıyor. Sivil toplum örgütlerinin “geri adım” çağrısına tepkisi ortada. “Ne geri adımı” çıkışı, bu duygunun ürünü.
Böylesine katı inanç ve duygu yoğunluğu içinde, Erdoğan’dan gerilimi düşürmesini beklemek, hayal.
Fırtına galiba böyle biçiliyor.
* Yalçın Doğan/ Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları