Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

14, 17, 25 Aralık derken çözülüyoruz. Dikkat!

Yönetim, 17-25 Aralık’ta ortaya çıkarılan yolsuzluk ve rüşvet olaylarının acısını çıkartmak, yıldönümünde hatırlanmasını örtbas etmek, çözüm sürecindeki esas tavizlerin verileceği dönemdeki sıkıntıyı gidermek ve onu gündemden düşürmek maksadıyla, 14 Aralık’ta cemaate yönelik karşı bir operasyonun yapılmasını sağlamıştır.
Haziran’daki genel seçim öncesinde, yolsuzluk, rüşvet ve çözüm sürecinin yarattığı olumsuzluklara, cumhurbaşkanlığı sarayı başta olmak üzere, resmi kurumlarda, onunla bağlantılı kurum ve bireylerde görülen gösteriş, şatafat ve israfa yönelik uygulamaların da eklenmesiyle, iktidar oylarının gerilediği, anketlerde yer almıştır. Bunun yarattığı endişe, iktidarı daha sert söylem ve uygulamalara yöneltmiştir.
Gündem değiştirmek için Osmanlıca dahi tartışma konusu yapılmıştır. Osmanlıcanın, Türkçenin Arap harfleriyle yazılan, içinde çoğunlukla Arapça ve Farsça kelimelerin bulunduğu, halkın değil, saray ve çevresinde konuşulan bir jargon olduğu dikkate alınmadan ideolojik bir anlayışla ortaya atıldığı gözden kaçmamıştır. Arzu edenlerin sarayda kullanması mümkündür.
Ülke bunlarla meşgul olurken Kürtçüler/ bölücüler, gelinen ortamdan ve iktidarın taviz eğiliminden istifade ederek uluslararası teşebbüslerini, söylem ve eylemlerini arttırmışlardır.
***
Bölücü/ırkçı siyasi partinin eş başkanı, Avrupa Parlamentosundaki konuşmasında yerel parlamento, eyalet meclisi ve özerklik konusunu dile getirmiştir. Konuşmasında  “Her kimliğin, anlayışın, inancın kendini yerelde yönetebildiği, yerelde yetki sahibi olduğu, yerel parlamento, belediye meclisi, il genel meclisi, eyalet meclisi, ne derseniz deyin orada temsiliyet bulduğu, kendi dilini, eğitimini, kültürünü, geçmişini, geleceğini garanti altına alabileceği, karar mekanizmalarına temsilcileri aracılığıyla katılabileceği yönetim mekanizmalarına ihtiyaç var. Bir de bu demokratik ulusun, demokratik devletin kendini savunabilmesi gerekir. Yani toplum kendini her şeyden önce ’devlet’ denen egemen aygıta, otoriter aygıta ya da otoriterleşme tehlikesi olan o aygıta karşı savunabilmelidir. Yargının, medyanın, sivil toplumun özgür ve tarafsız olabildiği bir düzene ihtiyaç var. Ayrıca toplumun kendi öz savunmasını gerçekleştirebileceği yerel güvenlik birimlerine ihtiyaç var”  demiştir.
Konuşmada “Demokratik bir toplum ve devlet yarattığınızda bunu yaşatmanın şartlarından biri de o bölgede başka devletlerle ittifak kurabilmenizdir. Bu da demokratik konfederalizmle mümkündür. Yani, komşu halklarla sınırların anlamsızlaştığı yeni birlikler, yeni ittifaklar ve yeni iş birlikleri geliştirebilmektir” sözleri de yer almıştır.
Ayrıca bu kavramların, Öcalan’a ait olduğunu, bunun Türkiye’de demokratik çözüm ve müzakere süreci tartışılırken tarafların nerede ve konularının ne olduğunu, kimin ne istediğini, ne yapmaya çalıştığını gösterdiğini söylemiş ve bunların, ifade edilirken asla gözden  kaçırılmaması gereken derinlikli bir perspektif olduğunu konuşmasına eklemiştir. Türkiye’de yürüyen müzakere sürecinin esasının bu olduğunu da açıklamıştır.
Bu konuşmalar, Öcalan, PKK yönetimi, bölücü siyasi parti ve iktidar arasında nelerin müzakere edildiğini açıklıkla ortaya koymaktadır. Çözüm süreci, barış, akil adamlar, görüşmeler vs.nin tamamen zaman içinde kamuoyunda, Avrupa Parlamentosunda söylenenlere uygun algı yaratmaya yönelik olduğu değerlendirilmektedir.
***
Diyarbakır ve bölgedeki diğer belediyelerin, devlete ve cumhuriyete isyan edenlerin meydan, cadde ve sokaklara isimlerini vermesi, devlet yönetimine isyan olduğu görmezlikten gelinmektedir. Cumhuriyet döneminde konan isimlerin değiştirilmesine karşı konulamadığından, hatta bunu siyasi ranta dönüştürme düşüncesiyle bu değişikliklerin, iktidarın önde gelenleri tarafından makul olduğu dahi savunulmaktadır.
Van’da Belediye Spor oyuncuları ve taraftarlarının, Bergama Spor maçında asker selamı veren futbolcuya saldırmaları, vatanın ve milletin güvenliğini sağlayan askere, dolayısıyla Devlet’e olan tahammülsüzlüğün bir örneğini teşkil etmektedir. Diyarbakır’da Kürdistan bayrakları dağıtılmakta ve asılmaktadır. Bunlar, çözüm, barış, analar ağlamasın diye diye nerelere geldiğimizi açık bir şekilde göstermektedir.
Çözüm süreci olarak yürütülen politikanın yanlışlığı başından beri görülememiştir. Terörün kaynağının üniter devlet, ulus devlet anlayışından kaynaklandığı gerekçesiyle ülke hızla federasyona doğru sürüklenmektedir. Arkasından bölünme kaçınılmazdır. Benzerliği olmamasına rağmen, İspanya, B. Britanya örneklerinin, bu ülkeleri ne duruma getirdiği iyi etüt edilmeli, kamuoyunun yanıltılmasını önlemeye yönelik politika ve stratejiler geliştirilmelidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları