Yeter ki iyi niyet olsun

Sayın Cumhurbaşkanımızın Ankara’daki temaslarından çıkan sonuç “görüşmelere devam; Rum tarafında da iyi niyet olursa inşallah yakında bir anlaşma mümkün olur; Türk tarafı olarak biz iyi niyetimizi çok kez kanıtladık; en son örneği Annan Planına evet deyişimiz; sonsuza dek bekleyemeyiz ama B planımız da yoktur, sakın korkmayınız; BM ve AB Rumlar üzerine baskı yapsın.” Devlet Bakanı Sayın Bağış da daha güzelini söylemişti:  “AB her iki tarafa da baskı yapsın” artık yeter “ desin” demişti. Kulaklarımız çınlıyor.
Rum tarafından gelen seslere baktığımızda onlar da bizden ve daha ziyade Türkiye’den “iyi niyet” beklemektedirler. Türkiye’nin meşru Kıbrıs Hükümeti ile normal ilişkiye girmesini, limanların Kıbrıs bayrağına açılmasını, askerin çekilerek istilaya son verilmesini, yerleşik dedikleri insanlarımızı Anadolu’ya alarak kolonizasyona son verilmesini, AB’nin Nazi hükümetine yapılan gibi, faşist Türk idaresine müsamahalı davranmamasını, Türkiye’nin hizaya getirilmesi için sert çıkılmasını istemektedirler.  “Kıbrıs’ın meşru hükümetiyiz, 1960 Cumhuriyeti vardır, Anayasası devam etmektedir, Kıbrıs devletini Kuzey’deki yasa dışı idare ile aynı kefeye koyamazsınız”  diyorlar. Kıbrıs meselesinin 1974’de istila nedeniyle başlayan bir mesele olduğunu ısrarla savunuyorlar, 1963-74 yıllarını belleklerinden silmişler. Adalet istiyorlar, kalıcı bir anlaşmadan yana olduklarını söylüyorlar. Bunu kanıtlamak için de Hristofyas  “Makarios’un ve ondan sonraki liderlerin izindeyim”  diyor; EOKA’dan ilham aldığını söylüyor, EOKA bize yön vermektedir diyor. Adil bir anlaşmanın olabilmesi için de Kıbrıs’ta Tek halk-Tek devlet-Tek egemenlik-Tek vatandaşlık vardır, azınlıklar çoğunluğun haklarını (1960 Antlaşmalarında olduğu gibi) gölgelememelidir diyerek  “kalbi iyi niyetlerini”  her gün açıklayıp duyurmaktadırlar. Allah’ın günü Türkiye’yi AB’de veto edecekleri tehdidini tekrarlayıp duruyorlar. Bu kadar iyi niyetli liderlerle Türkiye aynı masaya niye oturmuyor diye üzülüyorlar.
Türkiye’deki zirveden ise  “Rum tarafında yeter ki iyi niyet olsun”  kararı çıkıyor. Kırmızı çizgilerimiz yine yok. Tek halk-Tek devlet-Tek egemenlik-Tek vatandaşlık üzerine bina edilecek olan bir anlaşma için devam eden sürecin desteklendiği açıklanıyor. AB’ye  “her iki tarafa da yeter artık diyerek baskı yap”  çağrısını yapan Bağış kardeşimizin çağrısı da kulaklarımızda çınlıyor. Demek Türk tarafı da suçlu ki AB’den  “her iki tarafa baskı yapması”  isteniyor. Tek’li her şeyi kabul etmiş olmamız demek ki yetmiyor. Kıbrıs meselesine AB karışmamalıdır siyasetimiz de rafa kaldırılmış oluyor. UBP adına zirve görüşmelerine katılan Sayın Özgürgün de, KKTC’de iken yaptığı açıklamaları unutup  “Talat-Hristofyas görüşmelerinden memnun olduğunu, bu görüşmelerin bir parçası olduğunu”  dile getiriyor.
KKTC’de seçim kampanyasını başlatmış olan Sayın Cumhurbaşkanı Talat, ziyaret ettiği köylerde “iyimser hava” yaymağa  “Türkiye de görüşmeleri destekliyor”  mesajını vermeğe devam ediyor.  “Devletten, egemenlikten, Türk garantisinden vazgeçilemez, Türkiye AB üyesi olmadan bizim Rumlarla birleşip bütünleşerek AB’ye girmemiz Türkiye’nin temel haklarını ortadan kaldırır, bunu yapamayız”  diyenleri  “marjinal, kimseyi temsil etmeyen kişiler”  olarak tarif eden Cumhurbaşkanı hâlâ Annan Planı zamanındaki %65 oyun kendisinden yana olduğunu farz ederek çıktığı, dönüşü olmayan yola devam ediyor. Hristofyas  “Talat benden de olumlu beyanatlarda bulunarak seçimde kendisine yardımcı olmamı istedi”  diyor ve Rum liderliği bir bütün olarak Sayın Talat’ın yapmış olduğu, hepimizi ayağa kaldıran, tavizlerin, yeterli olmadığını savunmaya devam ediyor. Aramızda derin ayrılıklar vardır diyor. İyi niyet mesajımız bu günlük bu kadar!

Yazarın Diğer Yazıları