Yüce Türk Milleti

Ufuklar kararınca kavramlar da daralıyor. Kavramsal darlanma, millî kültürü de tarihi derinliğinden koparıyor. Kalp ve beyin eş zamanlı beslenmeyince ya vicdansız bir ideal ya da akılsız bir cezbe haliyle karşılaşıyoruz.

Kendimizden başlayalım. Bugün Türk Milliyetçiliği ülküsünü savunanların düştüğü 2 temel yanılgı var:

Birincisi, milliyetçi partiler seçim sonuçlarında düşük oy aldığında jakobenleşiyor ve seçmeni küçümsüyor. Hatta öyle ileri gidenlere rastlıyorum ki, Aziz Nesin'in meşhur "Türk milletinin yüzde 60'ı ..." şeklindeki sözleri yanında hafif kalır.

İkincisi, Türk milletinin başka kesimleri yutarak değil, aksine en küçük etnisiteyi bile olduğu gibi koruyarak yüceldiğini unutuyoruz. Coğrafyamızdaki birçok farklı kültür hem rahatça bugünlere kadar gelmiş hem de Anadolu mayasıyla yoğrulup kaynaşmıştır.

Türk Milleti kavramı bizim için vazgeçilmezdir. Aynı atmosferi paylaştıklarımız bunu özümsemediyse öncelikle sorgulanması gereken kendi tavırlarımızdır. Sağduyumuzu koruyamaz fevri tepkiler verirsek Türk Milleti asıl o zaman zarar görür. Eskilerin ifadesiyle mehabetimizi yani saygınlığımızı korumak bizi üstün kılar. Bu duruşumuz elbette ihaneti görmezden gelelim anlamına gelmez.

İhanet dalga dalga yayılırken, toplum milliyetçi bir parti yerine diğer partilere oy veriyorsa sorgulanması gereken Millet değil milliyetçiliğimizdir. Benzer şekilde Müslümanların günümüzdeki perişanlığı, İslamiyet'ten değil Müslümanlığımızdan kaynaklanır. İnançlar ve ülküler temsilcileri ile yükselir...

Köklü medeniyetlerde zaman düz bir çizgi gibi akmaz. Bazen yukarı çıkar, bazen aşağı iner. 6 yüzyıl tavanda temsil edilen medeniyet 2 yüzyıldır dipte seyrediyorsa bunun nedeni tembellik, bencillik, adam kayırmacılık, çıkarcılık ... ve adaletsizliktir.

Geri kalmışlık ve dağınıklığımız yüzünden düşmanları suçlamak gerçeklerden kaçmaktır. Gençleri uyarmak ve çalışmaya teşvik açısından ihanet odakları, düşman devletler nazara verilebilir fakat öncelik yeni nesillere temel değerleri yaşayarak anlatmak gerekir. Yoksa bugünkü gibi yeni yılgınlıklara hatta başkalaşmalara kapı aralanır.

Son yıllarda çevremizdeki iç savaşlar ve ülkemizde İslamcılık adına yapılanlar sadece gençleri değil olgunluk çağındakileri dahi değerlerinden uzaklaştırdı. Partisine, cemiyetine, cemaatine, tarikatına, meşrebine, mezhebine kızan ve küsen ne kadar da çok insan var. Küskünlük bu noktada kalsa neyse... Milletine ve dinine bağlılığı zayıflayanları dahi görüyorum.

Dava adamları zor zamanda belli olur. Bizim asıl düşmanımız "kendine Müslümanlar" ve "tatlı su milliyetçileridir". 7 Haziran'dan 1 Kasım'a iktidardan kaçan yaklaşık 5 milyon seçmenin tekrar geri dönmesi sadece tek şeyi gösterir: Milletin çaresizliğini!

İktidar, savunduğu tezlerin hepsinden tornistan ederken, topluma karşı yıldırma taktikleri kullanıyor. Sadece Türk milliyetçiliğini değil, hukuku, adaleti, millî güvenliği de ayaklar altına aldı. Bunun için içeride düşman üretiyor ve ibret-i alem için herkesin gözü önünde evire çevire dövüyor.

Herhangi bir sebeple zulme sessiz kalanlar, hatta "onlar da zamanında şöyle yapmıştı, oh olsun!" diyen önce ahlaki değerlerini kaybeder ardından korkutularak sindirilmiş milleti umutsuzluk girdabına atar. Almanlar, Hitler'e sessiz kalmanın acısını çok pahalı ödedi. Ruslar, Stalin'e boyun eğmenin bedelini hâlâ ödüyor.

Türk Milleti asaletini birlikte yaşadıkları toplumlara, komşulara, kendisine sığınanlara yüce gönüllülüğü ile hak etmiştir. Biz kendimiz olursak öfkesinden kendini kaybetmişlere karşı en okkalı cevabı veririz. Susmayalım, yılmayalım, değerlerimize sarılalım. Bakın o zaman her şey nasıl düzelir...

Yazarın Diğer Yazıları