Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Zulm ile abad olan ahirden ne bekler?

Henüz her şey bir 'sis bulutu' altında; bazen bir 'boşboğazın', bazen kendini tutamayan bir 'hırçın muhterisin' itirafları 'sanal' gündemler ile gözlerden kaçırılmak istenen 'gerçek' vaziyeti ortaya koyuyor.

Vaziyet dediysek, 'buzdağının' yalnızca suyun üzerinde yüzmeye başlayan bir bölümü; meselenin 'iç yüzü' nedir, kim kimin hesabına çalışmaktadır, kimin niyeti halis, kimin ki hasmane bilemiyoruz.

Bildiğimiz, ülkenin sürüklendiği nokta.

Bir takım insanların, ellerinde baltalar, 'önlerine çıkanı' vurup, kırma derdinde; Türkiye Cumhuriyeti'ne '100'üncü yılını' göstermeme arzusunda oldukları kesin.

'Kurtuluş Mücadelesi'ne burun kıvırmaktan tutun, "Aslında Türk diye bir millet yoktur" herzelerine kadar bir yığın beyan ve davranış bize bunu söylüyor.

Doğrusu, söyleyene değil de 'söyletene' bakmak; yavaş yavaş, hazmettire hazmettire, alıştıra alıştıra 'bir takım projelere' yer açıldığı artık aşikar.

Milletin gözünün içine baka baka, "Ben yaptım oldu" patavatsızlığı sürdürülüyor.

İşin tuhaf yanı, yapılanların 'kimin' ya da 'kimlerin' menfaatine olduğu da boşlukta.

Ardı arkası kesilmeyen bir 'yalan rüzgârı' ile millet uyuşturulup, günlük hayatın telaşesi içerisine düşürülüp, 'büyük oyun' gözlerden kaçırılıyor.

***

Gidişatı görenlerin, 'gemiden' teker teker inmeleri 'kayıp yılları' geri getirebilir mi?

"Yol arkadaşlarının" feryat figanı bile Sultan'ın aklını başına devşirmeye yetmiyor.

Farkında mısınız; bir zamanlar altı en çok çizilen malzemelerden biri 'demokrasi' idi.

Peki, şimdi neler oluyor?

Ağzını açan 'şamarı' yiyor; gıkını çıkaran 'kötü adam' haline geliyor; "Bu kadar da olmaz ki" diye sızlanmaya başlayan derhal 'aforoz' ediliyor.

Şöyle bir göz önüne getirin; 'yola çıkılanlar' ile bugün 'güverteden' el sallayanları.

O ne furyaydı öyle; 'en kızılından', 'en yeşiline' kadar tam bir ittifak halinde kol kola, omuz omuza 'ileri demokrasiye' doğru tam yol yelken açmışlardı.

Kaşıya kaşıya; her kesimi istismar ede ede 'farklı bir tablo' için fırça atıyorlardı.

Öyle üçe beşe değil, tam '36 ayrı parçaya' vurgu yapmak sıradan hale gelmişti.

İçeri ile yetinmeyip dışarıya da el attılar; Orta Doğu'dan Uzak Asya'ya nerede mazlum ve mağdur varsa onların yarasına merhem olmaya giriştiler.

Peki ya sonuç?

Her dal ellerinde kaldı; hem içeride hem dışarıda bir yığın 'hoşnutsuzluk' oluştu.

'Pembe vaatler' yerini 'bir daha onarılamayacak' kırgınlıklara bıraktı.

***

Gemiden atlayanlar, 'gemicik' sevdalıları için şimdilik hiç bir şey ifade etmeyebilir.

Zira, onlar artık 'tersanelerinin' hayli geliştiğini, 'filolarının' limanlara sığamayacak kadar genişlediğini iyi biliyorlar.

Bir şeyi daha biliyorlar, 15 yıl içerisinde 'her noktada' hükümran olduklarını; artık 'hiç kimsenin' kendilerini o koltuklardan, makamlardan sürüp atamayacağını.

'Tahkimat' sağlam; 'arpasını' bol verdikleri 'boş teneke' misali ses çıkaran bir takım yanaşmaların da bu özgüvendeki payını unutmamak gerek.

'Her devrin adamı' olmanın nimetlerinden bıkmamaya ant içmiş bir takım menfaat şebekeleri, bu 'zulüm gemisinde' kürek çekmenin vebalini elbet ödeyecek.

Hatta geçmişte zaman zaman ödediler; ama akıllanmaları için belli ki 'daha büyük musibetler' gerekiyor.

Unuttukları bir şey daha var; hani millete 'vaaz-ü nasihat' ederken her cümlenin arasına sokuştururlar ya "Zulm ile abad olanın, ahiri berbat olur" diye.

Evet, bu bir hakikattir ve onca mazlumun 'ahını' alma, onca insanı 'işinden gücünden', 'hürriyetinden' etme küstahlığının 'bir bedelinin' olduğu bugün değilse de yarın anlaşılacaktır.

***

Sis bulutu henüz dağılmadı.

Ama, küresel efendilerinin değirmenine su taşıyanlar, 'toplumsal huzuru' hedef alıp, sürekli 'yaraları' kaşımaktan nemalananlar güç geçtikçe daha da zora giriyor.

Efendileri neyi hesapladı, neleri kafasına koyduysa bir anlamda 'sopanın ucunu' göstermeye başladı.

Hadi hayırlısı diyelim.

Yazarın Diğer Yazıları