Fosili asile yeğlemek, fosil idoller ve dönüm noktaları...

Fosilsever, fosilperest olmak... Nedendir?.. Çünkü fosil'in canı yok, dili yok, geleceği yok... Cismi var içi geçmiş ve de geçmişi var derinden derin...

İşte bundan yürekleniyorlar, bundan dolayı fosile dayanıyorlar, ona inanıyorlar, onu kullanıyorlar; esin kaynağı olarak sunmaya, yutturmaya kalkışıyorlar, kutsama, tabulama, tapulama gereksinmesi duyuyorlar...

Fosili asıla yeğlemek, bugünün değer ve yeteneklerini, emeklerini görmezden gelmek, inanmamak, küçümsemek; sözü hemen fosillere getirip onlardan sonra bu alanda bir yıldız, önder, öncü, yolbaşı ve değer çıkmadığına yazıklanmak, sızlanmak.

Fosilleşmiş kafalardır bunlar, fosile endeksli kafalar...

Seçtin mi fosilden idolünü, sonrası kolay; gelsin bitikler, savlar, bildiriler, çalıştaylar, oturumlar, yazılar, çiziler; fosil-yakıt niyetine... Deyiş, taşlama, güzelleme olarak yakıyorlar: "Aldı Âşık Fosilî bakalım ne dedi?"... Ne diyecek ki, ne diyebilir ki? Yalama olmuş ayak ve uyaklarla, kullanıla kullanıla laçka olmuş imge ve simgelerle zihinsel tembellik, düşünce uyuşukluğu, yineleklik kısır döngüsü... Ve cüheladan, alkış ve onama...

Fosilleri birbirine anlatmaya, abartmaya doyamıyor yurdum insanı...  Ve fosili kutsayan fos "iller" var bu ülkede, isim vermeyeyim, herkes oturduğu, doğduğu yerlere baksın eleştirel gözle, Anadolum ve varoşlar ne yazık ki fosilperest oldu, bunu görelim.

Bunu görenler var, çıkıp ortaya diyorlar ki: "Bu fosil işte, öyküsü belli, bileşimi belli, vereceği iletiler belli... Öztürkçesiyle 'Taşıl'dır bu, kutsal bir yanı yoktur."  

"Senin fosilin fostur" biçiminde daha açık diyen deliler de oluyor tabii ki (Tanrım delisiz etmesin bu ülkeyi)... Onlara fena sinirleniyorlar bu fosil kutsayıcıları... Ağız dolusu sövgüler, taşlar geliyor fosillerine ayna tutana. O taşıllarına ise, bilindik abartılı övgüler geliyor onlardan,  hem de yüksek perdeden...

Bu fosilcilerden çok çekenlerden biriyim... Her yerde önüme çıkıyorlar... Dilimi tutamayıp fosilperestliklerini yüzlerine vurunca da, Erzurum deyimiyle "dil azarlığı"na başlıyorlar, atışıp itişince de sinirlerimi laçka ediyorlar. 

Sussam mı, uysam mı gidişata, nabza göre şerbet mi versem, rüşvet-i kelam mı etsem? Yok canım, bugüne dek beceremedik, bundan sonra da olacağı yok. Sinir harbine devam!

Dönüm Noktaları

Şiir ve deneme öksüzdür, boynu büküktür günümüz Türkiyesinde, bundan dolayı denemeyi denemeye devam ediyorum, şiire de yer ve destek veriyorum bu köşede. "Dönüm Noktaları" adlı şiirim son yazdıklarımdan. İlginize ve beğeninize sunayım:

Bir durumdan bir başka duruma geçişin sonu ve başı

Bir sapınçtır tekdüze gidişattan

Heyecan, umut, belki de hüsran

Öyküler çıkar bu yinelekliğin bozulmasından

 

Arkanızı bıraksın diye geçmişe attığınız bir sapan taşı

İçbükeyken dış bükey olmak ya da tam tersi

Dönüm noktaları kimi zaman bir çıbanbaşı

 

Neden ben, sonuç benden midir bu bağlamda?

Dönüm noktalarımda payım nicedir Tanrım?

Kolaycı değil olgucu olayım desem de

İçime işleyen kimi değinmeler 

Yazgı tuzağına çekip aklımı çeler

Yazarın Diğer Yazıları