Niksar öyle bir sardı ki beni... (1)

Niksar'da oldum 26-27-28 Ekim'de. Niksar Kaymakamlığı, Belediyesi ve Tokat Şairler Yazarlar Derneği'nin birlikte düzenlediği "Erzurumlu Emrah'tan Cahit Külebi'ye Kültür Sanat ve Halk Âşıkları Şöleni"ne çağrılıydım şair-yazar kimliğimle.

Erzurumlu Emrah ve Niksar, ne ilgisi var? Diye sorulabilir elbet. Yanıt: Emrah kopar ata yurdu Erzurum'dan, çıkar gurbet illere, gezer gezer gezer, sonunda Niksar'da karar kılar. Ve ömrünü burada bitirir. Gömütlüğü Niksar'da.

Emrah üstüne bir de panel düzenlendi bu etkinlikte TÜRKSAV Başkanı değerli şair-yazar Yahya Akengin, TRT Erzurum Radyosu Müdürü benim değerli dostum İsmail Bingöl, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Özden ve Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şube Başkanı Hanefi İspirli katıldılar. Emrah farklı bakış açılarıyla ve az bilinen yönleriyle değerlendirildi.

Gelelim şiirde Cumhuriyet dönemimin büyük ismi Cahit Külebi'ye... O da Erzurum kökenli, ailesi yurtları düşman işgaline uğrayınca muhacir oluyor Tokat Zile'ye, orada 1917 yılında doğuyor, babasına Niksar'da bir memuriyet veriyorlar, Külebi, ilk mektebe burada başlıyor ve Niksar'ı çok seviyor, hiç unutamıyor, şiirlerine de yansıtıyor bunu. Yalnız şiirlerine mi? Hayır vasiyetine bile yansıyor, Niksar'a gömülmeyi arzu ediyor. Bu, olamıyor, Ankara Karşıyaka'ya gömülüyor. Fakat Niksar, değerlerine vefalı bir kent, bu bağlamda duyarlı bir kent, hemen gerekli temasları kurup girişimleri yapıyorlar, oğlu Ali Külebi'nin onayını alınıyor, Külebi ve değerli eşinin kabirleri Niksar'a nakledilip Erzurumlu Emrah'ın hemen yanındaki anıt-gömütlüğe konuluyor.

Biz de vardık oraya gördük bu kutsal yerleri. Külebi'ye bir tarihi konağın bir katını da ayırmışlar, heykeli var masasının başında, şiirleri, fotoğrafları asılı duvarlarda.

Niksar vefalı, Niksar'ın tarihi zengin, Niksar Danişmendli oğullarına başkentlik yapmış bir belde. Roma'dan Cumhuriyete dek her dönemin yapıtlarına rastlıyorsunuz. Bir yanda kale, Nizamettin Yağıbasan Medresesi, bir yanda Roma dönemimden kalma silah deposu "Roma Arsenali" ve daha neler neler neler...

Niksar mikroklima özellikli bir yer, iklimi ılıman, yetişmeyen meyve yok gibi, kıpkırmızı narlar, tupturuncu Trabzon hurmaları asılıyor ağaçlardan, çamları ulu mu ulu, ceviz ağaçları da öyle ve cevizi çok lezzetli; bir ağaç denizi var ovasında, sırtını Canik Dağlarına vermiş. Niksar'ın fidanlarını da gördük elbet, görmekle kalmadık, o yörenin çocuğu Türk Sanat Müziği Sanatçısı Hüseyin İpek'in sesinden türküsünü de zevkle dinledik, ses de kattık.

Peki kimleri gördüm? Başta bir türlü yüz yüze tanış olamadığım sevgili hemşerim, günümüz Türk şiirinin önemli ismi Yahya Akengin'le ve onun çok yakın dostu, gıyaben bendenizin de iyi bildiği Kayserili şair büyüğümüz Abdullah Satoğlu ile. Kayseri'den iki güzel şair daha vardı, birini Bayburt Dede Korkut Kültür Sanat Şöleninde tanımıştım, ben ona hep şunu derim "Fazıl Ahmet Bahadır, sen, memleketim Bayburt'un bana en değerli armağanısın". Kayserili diğer şairin adı Adnan Büyükbaş, saygılı, içten ve bizden bir şair... Bir de Elbistan'dan birincilik ödülünü (Cahit Külebi Memleketime Bakış Şiir Yarışması) almaya gelmiş bir hoş şair vardı Mehmet Dalkanat, bazı fikirlerimiz uymadı ama olsun.

Yazarın Diğer Yazıları