Toplumsal refahın şifresi: Kalkınma

Büyüme önemlidir ve fakat büyümenin ne kadar halka yansıdığı da önemlidir. Büyümenin ne kadar halka yansıdığını ve halkın refahını kalkınma verileri gösterir. 

Ekonomik kalkınma, büyümeyi de içine alan daha geniş bir kavramdır. Büyüme ile elde edilen gelir artışı, toplum refahı için kullanılırsa, büyüme halka yansımış ve ülke kalkınmış olur.

Ekonomik büyüme yanında, ortalama yaşam beklenti süresi, kişi başına düşen doktor sayısı, çocuk ölüm oranı, kişi başına düşen gazete okuma oranı, öğretmen sayısı gibi ölçütlerle çevre şartlarının iyileşmesi de kalkınmanın birer göstergesidir. Ayrıca kalkınma olması için teknolojik gelişmenin de sağlanmış olması gerekir.

Demokrasi de kalkınmayı ve toplumsal refahı destekleyen önemli bir unsurdur. Demokrasi, Hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokratik özgürlükler, kalkınmanın temel şifreleridir.

Gelir artışı yüksek ve fakat yaşam kalitesi düşük, katılımcı demokrasiye sahip olmayan bir toplum gelişmesini tamamlamış bir toplum değildir.

Söz gelimi Suudi Arabistan, petrol üretimi nedeniyle büyüyor ve fakat gelir artışı halka değil, bir aileye yansıyor.

Başka bir açıdan bakarsak, Türkiye bu sene ikinci çeyrek 5.1 oranında büyüdü ve fakat kamuda çalışan işçi ve memura, büyümeden refah payı verilmedi. Ayrıca işçi ve memurun sosyal güvenliği veya çalışma şartları, çocuklarının eğitim imkanlarında da ilave bir artış olmadı. Yani büyüme topluma yansımadı.

Öte yandan bir ülke cari açık veriyor ve borçla büyüyorsa, bugünkü büyüme yarınki küçülme demektir. Zira cari açık ve dış borçlanma sonsuza kadar devam edemez. Bir gün bunları geri ödemek gerekir. Bu şartlarda kalkınma gecikir veya olmaz. Arjantin bir zamanların gelişmiş ülkesiydi. Bugün gelişmekte olan bir ülkedir. 

Yine biz eğer cari açığı finanse etmek için değil de, yatırım yapmak için dış borç alsaydık, hem daha çok kalkınırdık hem de bu yatırımlar kendi borcunu öderdi.

Demek ki kalkınma politikası aynı zamanda, küresel süreçte ülkenin ekonomik çıkarlarını koruyacak, ülke mallarının uluslararası piyasada rekabet gücünü artıracak, ekonomik anlamda bir ülkenin açık veya gizli olarak kaynak kaybını önleyecek bir politika olmalıdır. Yani Ulusal Kalkınma Politikası olmalıdır. 

Ulusal Kalkınma Politikasını, klasik iktisat, neo-liberal politikalar içinde değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü ülkelerin kendine özgün koşulları, özellikleri, sosyo-kültürel yapıları, tarihi ve kültürel değerleri birbirine uymaz. Ulusal iktisat politikaları bu koşullar içinde şekillenir. Bu anlamıyla evrensel bir teori olmaz.

Söz gelimi, Çin'de piyasa ekonomisi anlayışı ile ABD'de piyasa ekonomisi anlayışı birbirinin tersidir. Buna rağmen her iki ülke de kendi ülkesinin çıkarını maksimize edecek ulusal kalkınma politikaları uygulamaktadır. Çin merkezi kararlar ve kur politikası ile rekabet gücünü artırıp, dış işlemlerde cari fazla vermektedir. ABD ise kapitalizmin temsilcisidir. Cari açık veriyor. Ancak doları dünya parası yaparak ulusal çıkarlarını koruyor ve ulusal politikalar uyguluyor.

Kişisel düşüncem, bizim küresel süreçte iktisat teorilerine boğulmak yerine, ülke çıkarlarımızı  maksimize edecek bir kalkınma politikası içinde cari açıktan kurtulmamızdır.

Özetle, ulusal kalkınma politikaların temel dinamiği, büyümeyi topluma yansıtmak aynı zamanda dış rekabet gücü kazanmaktır. 

Yazarın Diğer Yazıları