Mahşerin Dört Atlısı, Hristiyanlıkta kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına inanılan dört atlıyı sembolize eder.

Mahşerin dört atlısı içinde üçüncüsü siyah at, açlık ve kıtlıkların simgesidir. Savaşlar (çağımızda, iç siyasi sorunlar, terör, çeteler, güven) ve çevreye verilen zararlardan kaynaklanan açlık ve kıtlıkları ifade eder.

Ekonomik krizler ekonomiye zarar verir ama ciddi istikrar politikaları ile bu zararı minimuma düşürmek mümkündür. Ancak bir ülkenin cari açık yoluyla kaynak kaybetmesi ile fiziki ve beşeri sermaye kaybetmesi yoluyla ülkenin topyekun yoksullaşması hiçbir zaman telafi edilmez.

Gelir dağılımının bozulması ve halkın yoksullaşması da, uzun dönemde kısmen telafi edilebilir. Ancak maliyeti yüksektir.

  1. Cari açık ülkemizi yoksullaştırdı.

Bir ülke eğer yatırım yapmak için sermaye malı ithal ediyorsa ve bu nedenle cari açık veriyorsa, Yatırım malı ithalatı (makine–teçhizat vs.), üretim kapasitesini artırır. Yüksek teknoloji gibi yatırımlar ileride daha çok üretim artışı ve ihracat artışı yaratır. Ülke döviz kazandırır; cari açık kapanır. Borçlanma maliyeti, yatırım karlılık oranından daha düşük ise cari açığın finansmanı için alınan borç kapatılır.

Aramalı ve tüketim malı ithalatında ise yaratılan katma değer düşüktür. Söz gelimi biz 1000 dolarlık ihracat yapmak için 800 dolarlık aramalı ve hammadde ithal ediyoruz.

Tüketim malı ise doğrudan kaynak kaybına neden oluyor.

Türkiye de toplam ithalatın yüzde 86’sı aramalı ve tüketim malı ithalatıdır.

Bu nedenle Türkiye de;

Döviz çıkışı kalıcıdır, karşılığında elde kalacak varlık yoktur. İthal ettiğimiz mal tüketildiği anda, ülke net servetinin bir kısmı dışarı gitmiş demektir.

Cari açığı dış borçla finanse ediyoruz. Dış borç ana para ve faiz ödemeleri ithalatın maliyetini artırdı. Cari açık devam ediyor. Dahası Dış borçlanma gelecek nesillerin gelirine bugünden çek yazmak demektir. Başka bir ifade ile bugünkü tüketim ile gelecek nesillerin gelirini ipotek altına almış oluyoruz.

Doğrudan yabancı yatırım sermayesine varlık satarak cari açığı bir süre finanse ettik. Başkanlık sisteminden önce gelen doğrudan yabancı yatırım sermayesi, fiziki yatırım yapmadı. Karlı işletmeleri Liman, banka, arsa, fabrika vb. satın aldı. Bu varlıkların yarattığı karlar yurt dışına çıkıyor.

Yatırım malı dışındaki ithalata dayalı cari açık, ülkeyi görünmez biçimde yoksullaştırır. İleride bunun zararını tamamen telafi etmek hiçbir ülke için mümkün olmamıştır.

  1. Fiziki ve beşeri sermaye çıkışı da aynı şekilde ülkemizi yoksullaştırdı.

2013 yılına kadar Türkiye ye daha çok sıcak para, kısmen de olsa doğrudan yabancı yatırım sermayesi girdi. 2013 sonrası azaldı. Şimdi bazı aylar doğrudan yabancı yatırım sermayesi çıkış daha fazladır.

Konrad Adenauer Vakfı verilerine göre, Türkiye de 18–25 yaş grubunun yaklaşık 2/3’ü ülkeyi terk etmeyi düşünüyor.

2023 yılında Türk Tabipleri Birliği (TTB)’ne göre yurtdışında çalışmak için başvuran doktor sayısı 2 785’e ulaşarak rekor kırmıştı.

TÜİK 2023 verilerine göre Türkiye’den lisans düzeyinde en yüksek göç oranlarına sahip bölümler:

    • Moleküler biyoloji ve genetik:yüzde 17,9,
    • Biyomühendislik:yüzde 10,2,
    • İşletme mühendisliği:yüzde 9,8,
    • Elektronik mühendisliği:yüzde 9,1,
    • Matematik mühendisliği:yüzde 8,9,
    • Bilgisayar mühendisliği:yüzde 8,4’dür.

Vasıflı insan gücü, uzman iş gücü yetiştirmek için her ülke büyük kaynaklar ayırır. Bir ülkenin yetiştirdiği vasıflı insanlar, gençler, bilim adamları, hekim, mühendis, başka ülkeye gidip, orada kalıp çalışmaya başlarsa, bu katlanılan maliyetin atıl kalması demektir. Bu şekildeki insanların göçüne “Beyin göçü (brain drain)” deniliyor.

  1. Türkiye de gelir dağılımı aşırı bozuldu. Bu durum uzun dönemde kısmen telafi edilir. Ancak maliyeti yüksek olacaktır.

Gelir dağılımındaki bozulma sadece bir sayı (Gini katsayısı) değildir; halkın yaşam savaşında, sonradan görenlerin çeteleşmesinde, nüfus yapısının, toplum dokusunun bozulmasından da açıkça görünüyor. Gelir dağılımının aşırı bozulması, her şeyden önce sosyal barışı bozar. “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar.”

Dediğim gibi gelirin yeniden dağılımı, yüksek maliyeti olan bir süreçtir.

  1. Kaybedilen fırsatlar geri gelmez.
  • Yetersiz beslenme, sağlık sorunları, eğitimden kopuş gibi etkiler ömür boyu iz bırakır.
  • Bu nesil için eğitimde fırsat eşitliği gibi kayıp fırsatlar (daha yüksek ücret, daha iyi meslek, daha yüksek verimlilik) geriye dönük olarak düzeltilemez.
  1. Servet birikimi ve miras etkisi.
  • Sonradan ağır vergilerle bile bu servet farkını azaltmanın siyasi ve sosyal maliyeti yüksektir.
  1. Siyasal güç yoğunlaşır.
  • Gelir ve servet belli gruplarda yoğunlaşınca, bu gruplar medya, siyaset ve bürokrasi üzerinde daha etkili olur.
  • Vergi reformu, sosyal harcamaların artırılması gibi dağılımı düzeltecek politikaları engeller.
  1. Toplumsal sermaye ve güven erozyonu.
  • Eşitsizliğin çok arttığı toplumlarda sosyal gerilim, kutuplaşma, suç, liyakatsizlik artar.
  • Böyle bir ortamda verimlilik ve yatırım iştahı düşer; uzun vadeli büyüme potansiyeli geriler.
  • Sonradan gelir dağılımını biraz düzeltmiş olsanız bile, bu kaybedilen büyüme ve güveni tam geri getiremezsiniz.

Özetle; “Gelir dağılımındaki bozulma, ileride alınacak tedbirlerle bir ölçüde düzeltilebilir; fakat kaybolan fiziki ve beşeri sermaye, miras yoluyla pekişen servet eşitsizliği ve bozulan toplumsal doku nedeniyle, bu adaletsizliğin tamamının telafisi mümkün değildir.”