Benim sinemalarım

Filmin, sinemanın yüz küsur yıllık tarihi var. Karnaval eğlencesi olarak başlayan fılmler, bugüne kadar, önce sessiz sonra sesli, daha sonra renkli ve panavizyon olarak bir çok dönemlerden geçti. Bundan sonrası da yeniliklere, mesela  “3 boyutlu”  fılmlere vb... açık. Televizyon, sinemayı oturma odalarına getirdi ve yeni boyutlara imkanlara yol açtı. Yapım, efekt, grafik vb.. teknikleriyle gelişmeler her gün devam ediyor. 

Türk sinema tarihi

Türkiye’de sinemanın tarihi, sessiz filmlerim gösterildiği sinema salonlarının açıldığı 1908 yılına dayanır...  Türk filmciliğinin öncülüğünü de, -Türk Ordusu- Enver Paşa yapmış! Türk sinemasının gerçek doğum tarihi, 14 Kasım 1914...
Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde yedek subaylığını yapan Fuat Uzkınay, Türk sinema tarihinin ilk filmini çeker.  “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adını taşıyan ve tarihi anısı olan bu film, 150 metre uzunluğunda bir belgeseldir.
Bir yıl sonra (1915) Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi kurulunca, Türkiye’de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg de bu kurumun başına getirilir. Yardımcısı da Fuat Uzkınay’dır. Weinberg, savaşla ilgili ve Türkiye’yi ziyarete gelen imparatorların gezi belgesellerini çekerken, bu ara Enver Paşa’yı ikna edip öykülü uzun film denemesine de girişecekti.

Benim sinema tarihim

Bu sinemanın tarihçesi... Gelelim benim  “fılmlerime, sinemalarıma” ... İlk hatırladığım sinema salonları Tünel’de Elhamra , Taksim Meydanında,  Majk, Atlas, Yıldız ve Lale’dir!
Bu salonlarda piyanist eşliğinde fılmin sahnelerine göre çalardı. Gösterilen  “Şarlo”  ve  “Pat Pataşon”  komedileri ve kadın kahramanların son anda uçurumun eşiğinden veya haydutların elinden, erkek kahramanlar tarafından kurtarıldıkları macera filimleri idi! 
Sonra ilk yabancı yapımı, sesli fılmler çıktı!
  Beni en çok etkileyen yabancı film “Garp CephesindeYeni Bir Şey Yok”  ve otuzlu yıllarda İpekçi kardeşlerin Nişantaşı’nda okulumuzun karşısındaki, bir ekmek fabrikasından bozma İpek Film stüdyosunda çekilen  “Bir Millet Uyanıyor”  fılmi! Bu filmin büyük ark ışıkları altında çekilişini camdan izlerdik. Kurtuluş Savaşı’na dair olan bu filmin kopyaları galiba yanmış. Senaryosu bulunsa da yeni versiyonu yapılsa ne iyi  olur.
Küçük yaşlarımızda sinemaya büyüklerle giderdik... En keyif aldığımız fılmler  “16 kısım tekmili birden”  kovboy ve macera filmleri idi. Sonra diğer sinema salonlarında,  “Melek”  sinemasında duygusal,  “İpek”  sinemasında da kaliteli yabancı filmler oynardı. Glorya (sonra Saray), Tan, Sümer ve en sonra da AR sineması vardı.. Tabii Kadıköy’de de Süreyya Paşa sineması.
Zamanın olayı, Melek sineması  “prömyerleri” ne İstanbul’un kalbur üstü aileleri genç kızlarıyla gelir, localarda otururlardı. Bizler de aşağıdaki koltuklarımızdan kızları “keserdik”
...
Bu “prömyerlerde”  localar bir bakıma, annelerin kızlarını görücüye çıkarma yöntemi idi!
Sinemaların  “Paradi”  denen yıkarı bölümlerinde, zamanın magandaları   oturur ve filmlerin belli münasip yerlerinde, espriler patlatırlardı! Ama o zamanların  “magandaları”  kibar, esprileri de zarifti! 
  Bir defasında, iri kıyım yakışıklı Victor Mature’ün filmi gösterilirken,  muteber bir ailenin kızı aşka gelmiş;  “Al götür beni Viktor” diye bağırmış ve olay günlerce konuşulmuştu!
 Daha küçük bazı sinemaların locaları o zamanın yer kıtlığında  “birlikteliklere”  yer olurdu! Sinemedan sonra Beyoğlu’ndaki pastahanelere gidilir   “sup anglez”  denen dondurma tatlı yenirdi...
 Sinemayla ilgim bu kadarla da kalmıyor. Günümüzden 63 yıl önce gazeteci Faruk Fenik ve rahmetli Mithat Perin’le  “Sinema Haftası”  adlı bir dergi yayınlayacaktık. İlk sayısının kalıpları ve bütün emeklerimiz, Tan Matbaası, gençler tarafından tahrip edilince heba oldu...

Ecevit’in arşivi ve tesadüfler

Rahmetli dostum, eski Başbakan Bülent Ecevit tarihe damga vurmuş bir devler adamıdır!  Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarının arşivinin Kıbrıs Harekâtının yıldönümü olan 24 Temmuz’da yayınlanacak  olması, hem bir kadirbilirlik, hem de siyasi tarihe ışık tutacağı için, sınıf arkadaşı olarak beni çok sevindirdi’85 Rahşan’ı, eşinin hatırası konusunda bu kadar duyarlı ve titiz davrandığı için tebrik eder ve de İş Bankası Kültür Yayınları Genel Müdürü Ahmet Salcan’ı bu teşebbüsünden dolayı kutlarım.  Eserin bilim danışmanlığını, değerli Prof. Dr. Alemdar Yalçın yapıyor. Bu vesileyle, ilginç bir rastlantılar zincirinden söz edeyim. Bu eserin editörü Emre Yalçın, Ecevit ve Rahşan’ın tanışmalarına vesile olan ve  1944 yılında Robert Kolej’de sahne alan “İnsanlar niçin yaşarlar” piyesinin baş kadın oyuncusu Sabahat Karahasan’ın oğludur. Ve bu oyun yakında, önce Alanya’da sahneye konacak...


ÖZDEYİŞ
 “Sinema çıktı, tiyatro öldü”

 “Eğer filmim tek bir adamı üzerse görevini yapmışım demektir”

 

GERÇEK FIKRA
Bütün İstanbul seni aroor!..
Size bizzat yaşadığım bir olayı anlatayım...
Sinan Korle hem iyi bir gazeteci hem de nüktedan ve muzip bir arkadaştı. Vatan gazetesinde beraber çalıştık ve o sıra hepimize oyunlar oynardı. Korle sonra Birleşmiş Milletler’de Protokol şefi ve oradan da emekli oldu...
Vatan’da çalışırken, bir akşam gazete baskıya verildikten sonra o akşam nereye gidelim diye düşünüyorduk. Sinan,  “Pangaltı’daki ’TAN’ sinemasında güzel bir film var, telefon et yer ayırtalım” dedi. (O yıllarda sinemalarda yer ayrılırdı) Sinemanın gazete ilanındaki numarasını aradım, karşıma  “Buyurun ben diş hekimi Kevork” diye biri çıktı. Telefonu kapattım.. Ama bu sefer muzip Sinan telefonu aldı ve aynı numarayı aradı, bu sefer  “makinist Agop orada mı?” diye sordu... Doktor gene soğukkanlılık ve nezaketle;  “Yanlış aradınız. Ben Dr. Kevork diye” cevap verdi...
Sonra beş altı arkadaş aynı numaraya  “Makinist Agop geldi mi?” diye telefon ettik! Dr. Kevork gittikçe sinirleniyordu. En sonunda Sinan tekrar aradı ve  “Ben makinist Agop. Beni arayan oldu mu?” diye sorunca Dr. Kevork patladı; “Ulan herif neredesin, herkes, bütün İstanbul seni aroor!”

 

KARAGÖZ Kolleksiyonundan

14 ŞUBAT 1931


MANŞET: “Avrupa İttihadı (Birliği) Konferansına Çağrıldık”
RESİM: Hacivat’la Karagöz ve bir yandan da Amerika, duvarın arkasından bakıyorlar.
Avrupalılar, Türkiye Dışişleri Bakanı “Jaket Ataylı”, elinde evrak çantası fakat omzunda da mavzer çantası, Dr. Tevfık Rüştü Beyi (Aras), Avrupa İttihadı (Birliği) kapısından saygıyla içeriye buyur ediyorlar!
HACİVAT - Karagözüm bak Tevfik Rüştü bey bu konferansa ne kıyafetle gidiyor!
KARAGÖZ- Ne sandın ya Hacivat. Avrupalılar bizi elâ gözlerimiz için değil silahlı ve kuvvetli olduğumuz için çağırıyorlar... Dünya siyasetinde en uygun kıyafet budur!

Ve İçeride: 1931 Dünya Güzellik Kraliçeleri

Yazarın Diğer Yazıları