Yetişkinler için "küçüklük oyunları"

Çocukluğumuzda, birçok oyunlar oynardık. Mesela, “tek mi çift mi?”; avucumuza bilyeler, taşlar alır, sorardık “tek mi çift mi” diye. Avucumuza üç taş alıp karşımızdakini şaşırttığımız da olurdu! “Saklambaç” oynardık, saklananı bulunca “sobe” derdik... “Kör ebe” oynardık... “Sek sek” oynardık... “Hırsız-polis” oynardık; kimimiz “hırsız”, kimimiz “polis”! Hırsızların, polislerin sayıları değişirdi, bazen on polise bir hırsız, bazen de, bir polise, on hırsız!... Sandalye oyunu vardı... Oyuncu sayısından bir eksik sayıda sandalye, gramofon durunca, herkes sandalyelere oturur, ama biri açıkta kalır!
Daha ileri yaşlarımızda “sessiz sinema” oyunu oynardık... Seçilen kişi, aklından bir kitabın, filmin adını tutar ve diğer oyuncular onun hareketlerinden, kitabın veya filmin adını bulmaya çalışırlardı...


Ramazanda, Karagöz, kukla oynatılırdı...
Ve bugünkü “Oyun”
Bugünlerde bütün bu oyunlar “Büyük Oyun”  içinde oynatılmakta!
Avuç içinde saklananın, ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Saklananlara “sobe” diyemiyoruz! Gözlerimiz bağlanmış. Doğruyu, gerçekleri bulmaya çalışıyoruz... “Sek sek” oynarken, tek ayağımız üzerinde “kırmızı çizgileri” aşıyoruz. “Karagöz” halkın sağduyusunu, karşısındaki “Hacivat” da, züppeliği, ukalalığı temsil eder... Şimdiki enteller gibi! Ve şimdi de kuklalar-kuklacılar var!  Evet, bugünlerde bütün bu oyunlar yüksek düzeylerde oynanıyor, Türkiye’mizde!... Hırsızlar belli, ama polisler hakkında rivayet muhtelif!  Ve “açılım” konusunda, Hükûmet  “açılımın” bilyelerini, avucunun içinde tutuyor, ne olduğunu hareketlerinden anlamaya, “kör ebe” oyunundaki gibi el yordamıyla ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz! Bazıları bulduklarına yapışıyor, bazıları da körler gibi görmeden, anlamadan, dinlemeden ve düşünmeden, “değneklerini” bellemişler; Körler körlere kılavuzluk ediyor ve körlerle yatanlar şaşı kalkıyorlar! “Gerçek polislerin” hırsızları yakalamalarını bekliyoruz! Bakalım sandalye oyununda, kimler oturacak, kimler açıkta kalacak? 
Unuttum; bugün de,  hokkabazlar, cambazlar, sihirbazlar var! Yerli, yabancı “Hokkabazlar”. Bizler “Cambazlara” bakarken, malları götürüyorlar!
Ve sihirbazlar, illüzyonistler “ne sihirdir ne keramet” şapkalardan yapma güvercinler uçuruyorlar, olmamışı olmuş gibi, gerçek suçluları kahraman, gerçek kahramanları suçlu gösteriyorlar!
Ben; “Yıktın perdeyi, eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola!” diye huzurlarınızdan ayrılıyorum. Gerisini, şimdilik hayalhanenize bırakıyorum. Devamı, beyaz perdede, Karagöz ve kukla perdelerinde! Duhuliye serbest!


NOT: Bu kadar oyun içinde bir gerçek: Açılımın ABD projesi olduğu iddiaları hususunda, iki noktayı hatırlatayım: Alparslan Türkeş, ellili yıllarda Genelkurmayda, önemi bir yerde görevli iken, bir Amerikan subayı, askerlere Kürtçe eğitim verilmesini önermiş... Başbuğ da bu öneriyi, elinin tersiyle, şiddetle ret etmiş! Ve unuttuk, bir de özellikle doğuya gönderilen “Amerikan Barış Gönülüleri” vardı... Onlara sonra ne oldu? Onlar sonra kim oldular?

Yazarın Diğer Yazıları