Milli onur, 1998'den sonra siyasi-parasal rant!

Bugünkü 2008 Mayıs’ındaki ahval ve şeraiti özetlemek için, akla bir çok deyim geliyor: “Ülkenin çivileri çıktı. İşlerin cıcığı çıktı. Tuz koktu”! Ve bu sırada “ipler” kimlerin elinde! Bunlar, durumu, uzun yazılardan ve akademik değerlendirmelerden çok daha veciz bir şekilde özetliyor!
Ne dünyada, ne de Türkiye’nin yakın tarihinde hiçbir hükümet, hemen hemen bütün kesimleri ve kuruluşları. böylesine karşılarına almayı “başaramamışlardı”! Ve Türkiye’de  “laik-ulus devlet” bu kadar tehlikede olmamıştır!

Demokrasi
Ama diyeceksiniz ki, AKP yüzde 47 ile seçilmiştir ve belki de, şimdi, bu destek yüzde 50’leri geçmiştir! Paradoks, “mağduriyet sendromu” iktidarın işine yarıyor. Ve “demokrasi var”; Parlamentoda bu AKP’nin ezici ekseriyeti var! Dengir Mir Mehmet Fırat’a göre bu milli iradeye “ram” olmak gerekir! Fırat galiba, “Ram olmanın” ne demeye geldiğini, bilmiyor ve bunun için de, istemeyerek asıl gerçeği ifade etmiş oldu. “Ram”  olmak “boyun eğmek” demek!
Evet, Türkiye, Türk milleti, şimdi bu “çoğunluk despotizmine” Meclisteki otomatik, “indir kaldır” demokrasisine “râm olmuş” durumdadır. Ama ne zamana kadar? Başbakan yakın tarihi hatırlamalı! Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın gözleri açıldı mı? Sanmıyorum; hâlâ duvardaki yazıları göremiyor, kükrüyor gürlüyor! Ancak 27 Mayıs öncesinde olduğu gibi otobüs, bu sefer freni patladığı için değil, direksiyonu elinde tutanın geri vitese alamadığı için, makûs kaderine doğru yuvarlanmakta!
Devletin temel kurumlarının,Yargıtay’ın, Danıştay’ın, rektörlerin bu durumda, bu tehlikeli gidiş karşısında  “hatırlatma”  bildirisi yayınlamalarına, hem iktidar, hem de sözde aydınlar tepki gösterdiler... Onlara göre,  “Kapatma Davası”  konusunda, AB ve komiserleri, yabancılar, Türk Yargısını uyaracaklar hatta tehdit edecekler ama Türk yargısı, yaklaşan tehlike hususunda uyarıda bulunmayacak! 

Aydınlar!
Önceki akşam Ahmet Hakan’ın,  “Tarafsız Bölge”  programını izlerken ekrana atmamak için, kendimi güç tuttum!  “Prof”  Eser Karakaş ve Niyazi Öktem “bu muhtıralara” karşı çıtılar. Bunların ve “Kapatma Davasının” yanlış, gayrihukuki olduğunu söylediler. Barolar Birliği Başkanı Avukat Özdemir Özok ve Prof. Ali Ülkü Arzak, AB’nin -yabancıların- parti kapatılması hususunda “hariçten gazel okuduklarını” söyleyince de, mademki AB’ye girdik bir kere bu müdahalelere “ram” olmalıyız demeye getirdiler. Siz şu çelişkiye bakın; Türk Yargısı uyarmayacak ama AB’nin, ne idükleri ve Türkiye hakkındaki bilgi ve bildikleri belirsiz bazı yabancı adamlar; “Partiyi kapatırsanız fena olur” diyecekler, tehdit edecekler. AKP Hükümeti de Yargı Reformu projesini önce onlara danışacak! Buna sadece “milli onur” değil, salt mantık isyan eder.

GAP’ı gaptırmak!  
Başbakan Temmuz’daki mahalli seçimler yaklaşırken GAP çıkarması yaptı... 1970’de Süleyman Demirel’in inisiyatifiyle büyük heyecanla, başlatılan Dicle-Fırat üzerindeki baraj ve tesislerle bölgeyi kalkındıracak bu proje, bunca para döküldükten sonra, iktidara gelen AKP, ülkede taş üstüne taş koymadı ve fakat malını mülkünü, topraklarını yabancılara peşkeş çekiyor. GAP projesini, 1998’den sonra, neden alargaya aldı! Ve Sayın Başbakan, şimdi GAP’ı birden hatırladı? Tabii Güneydoğu oyları için! Oysa bugün asıl sorun, eğer uyanmazsak, ”GAP’ı“ sonunda,”kimin gapacağı“?
Erdoğan Diyarbakır’da,”Tek vatan tek devlet tek bayrak“ diye mangalda kül bırakmadı... Ama acaba neden, özenle, ”Tek millet“ demedi... Buna da daha önceleri, Türk ”milleti“ ve ”Türklük“ hakkında, söylediklerinin yanına, bir ”mim“ koyun!
Bizlerle onların arasında, büyük frekans farkı ve kan uyuşmazlığı var. Erdoğan, AKP ”oy“ peşinde. Başlıca tasaları ne pahasına olursa olsun, iktidarı kaybetmemek! Bizlerin tek tasası, ise ”Atatürk’ün Cumhuriyetini,ulus devleti“ kaybetmemek! Ve bir tarafta ”milli onur“, diğer tarafta ise ”siyasi-nakdi“ getirim!

Yazarın Diğer Yazıları