Başbakanın hakkı var!

İnsan, çok konuşunca hatalar yapar, ama bazen de doğru söyler. Başbakanımız da öyle; öfkeli konuşmalarında “yalan söylüyor” diyemeyeceğim ama, maksadını aşmasa da, malum öfkesiyle ekseriya, endazeyi-ölçüyü kaçırıyor.
Son Grup konuşmasında,  son tutuklamalar konusunda çok doğru sözler söylemiş: “Aksi kanıtlanmadığı sürece herkes masumdur. Kimse suçlu kabul edilemez. Hakkında kesin hüküm bulunmadıkça hiç kimseye suçlu gözüyle bakılamaz.” Aynen öyle. Adalette-yargıda “masumiyet” karinesi esastır. Ama bir de  “mağduriyet” var!
Erdoğan da tutuklamalar -yargılamalar iddialarını- “süreci” izliyormuş. Bu da doğru. Başbakan sıfatıyla da, “fahrî savcı” sıfatıyla da tabii izleyecek. Fakat hem savcı, hem yargıç olmak mümkün mü?
Başbakan devam ediyor: “Emekli ve muvazzaf süreç bazı askerlere yönelik olay tamamen yargı sürecidir. Herkesin yargıya, yargı süreçlerine saygı duyması şart.”  Bu da doğru!  Ancak bu “süreç” daha ne kadar sürecek? Ülkenin Başbakanı  biliyor mu? Hiç kimse biliyor mu? Yargılanan komutanların, subayların Başkomutanı mevkiinde bulunan ve onlara sahip çıkması gereken Cumhurbaşkanı biliyor mu? Savcılar, Yargıçlar biliyorlar mı?
İyimser-kötümser
Balyoz ve Ergenekon davalarındaki bu süreç - davalar ne kadar sürecek? Bu konuda çok bilgili olan Sedat Ergin, dosya, iddianame sayfalarının adedine göre iki  yüze yakın sanığın ve bir o kadar tanığın dinlenmesi sürecini vb. tahmin ederek söylüyor: “En iyimser tahminle, 2 yıl”
- En kötümser-karamsar tahminle 10 yıl! “...Bu “süreçlerde” kim öle kim kala!.. Neler olur; neler neler olmaz!..
“En iyimser tahmin” şu: “Yargılamalar sonunda, mahkemeler,  sanıkların, komutanların  “Cumhuriyeti korumak ve kollamak” yasal görevleri. Yaklaşan tehlikeleri öngörerek, olası “savunma” planları, senaryoları, harp oyunları yapmışlar... Siviller de “Ne olacak bu gidişat” diye aralarında dertleşmişler; “teknik takibe”  uğramışlar... Fakat adil mahkemeler, geç de kalsa, sonunda sanıkların çoğu hakkında, beraat kararı veriyorlar...  O zaman, bu masum-mağdur kişilere,  kaybettiklerini kim geri verecek? Haydi, davalar “en iyimser tahminle” iki yılda sonuçlandı. Cumhurbaşkanının özür dilemesi, Başbakanın da lütfedip “mağdurları” Dolmabahçe ofisinde yemeğe davet edip “pardon” demesi,  ne yazacak; neye yarayacak?.. Ölenleri geri getirecek mi?
 “En kötümser tahminle” hükümler, on yıl sonra verilse,  o zamana kadar, Erdoğan’ın “siyasî ömrü” vefa edecek mi? Arkasında bunca acı, bunca enkaz bıraktıktan sonra!.. Erdoğan bunları düşünüyor, rahat uyuyor mu? Benim uykularım kaçıyor!..
Tarifi imkansız zararlar
Başbakan, “Bu işleri hükümetle ilişkilendirenler hezeyan içindedirler. Yargıya siyasî müdahalelerde bulunmak bizim işimiz değil. Bizim yürütme olarak görevimiz, yetkimiz bellidir” buyurmuş. İlke doğru da,  son olanlara, yargıya başka müdahalelere ve sözde “reformlara”  bakarak burada büyük bir “mülâhazat hanesi” açmak gerek! 
Başbakanın “iyi ve eşitlik niyeti” tabiî ki esastır, ama bu “sürecin” insanlara verdiği zararlar bir tarafa, Türk Ordusuna verdiği telâfisi imkânsız zararların, acaba farkındalar mı?.. Düşmanlar, -bölücüler, PKK- farkındalar. Sevinçler içindedirler; cesaret buluyorlar! Yapamadıklarını bu iktidar ve yanaşmaları başarıyor. Başbakan, “Bu yargı sürecinin sonucu ne olursa olsun, TSK’yi daha da güçlendirecek, bütün iddialara son verecektir” demiş... “Fahrî savcı” nasıl bu kadar emin olabiliyor?.. Gerçek şu ki, bu “süreç” Türk Ordusunun düzenini alt üst etmiş, içine nifak -Komutanlar arasına terfi rekabeti- sokmuştur. Öyle ya, “masumiyet” karinesine rağmen, tutuklanan ve yargılananların terfilerinin önü kesilmiştir... Bunu Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, acaba gönül rahatlığıyla mı açıkladı?  Bu, hizmetlerine, kahramanlıklarına rağmen bu askerlere,  haksızlıktan öte gadretmektir!
Fakat daha vahim bir tehlike var; şu sırada en hassas askerî noktaların-sahaların, havaların komutanlıkları boş. Tabiî zamanla bu boşluğu dolduracak çok  değerli subaylar var... Ancak terfi düzeni  sisteminin böyle bozulmasından sonra, subaylar önlerinin ve  kendilerine terfi yolunun açılmasından memnun olacaklar. Ama sonra, aynı şeyler, onların da başlarına gelecektir!  Kısacası, YAŞ’ta Ordunun geleneklerine  “darbe”  yapılmıştı. Bundan sonra,  Silahlı Kuvvetler içine, subaylar arasına, hatta eşleri arasına da nifak ve rekabet girecek... Acaba Başbakan bu durumun vahametinin, ülkeye vereceği zararın bilincinde mi? Başbakanlar gider gelir ama, Türk Ordusu giderse bir daha gelmez!..

Yazarın Diğer Yazıları