Kahramanlar ve kargalar

Önceki bir yazımda, bugün yaşadığımız dönemi “eşhası” - tarihini- nasıl değerlendireceğini sormuştum... Eminim bugün, Ergenekon-Balyoz davalarında tutuklananlar, “ içeride” yatanlar, ileride bu kâbustan uyanıldığında, “kahraman” olacaklar. Tarihte öyle anılacaklardır. Şimdi, Soner Yalçın da bu onur listesine geçmiştir. “İçerideki” diğer gazeteciler, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve Silivri’deki diğerleri, işgalci Yunanlara, İzmir’de “ilk kurşunu” atan, şehit Hasan Tahsin gibi basın “panteonunda” yer alacak ve tabloları, her halde Basın Müzesi’nin duvarlarına konulmalıdır... Ya post modern Ali Kemaller? Ya şimdi Soner Yalçın’a bir meslektaşları olarak manevi destek vermeleri, hiç olmazsa susmaları gerekirken, ona yapılan haksız muameleleri destekleyen, sözde gazeteci-yazarlar! Bilirsiniz; “leş kargaları” , yerde yaralı yatanların kokusunu alınca, üzerlerinde uçuşmaya başlar, ölünce de üstüne üşüşürler... Şimdi yaralı, onurlu askerlerimizin üzerinde, ölmelerini bekleyerek, sevinç çığlıkları atarak, uçuştukları gibi! Soner Yalçın’ın da üzerinde uçuşuyorlar! Ama ben onlara haber vereyim; sonunda ne Sonerler, Balbaylar ölür ne de Türk askerleri!
Bu, Soner Yalçın’a yaptıklarına yazdıklarına İktidara muhalif Ergenekon sürecini soruşturduğu için kızgın olanlar, aslında kendileri gibi düşünmelerine rağmen, kendi mesleklerine vurulan bu darbe karşısında, suskun, hatta mahcup olmalarına karşın, Soner’e vuruyorlar. Bunlara “karga” demek bile az; önüne sıfatlarını koymalı...
Bu adamların kim olduklarını kayıtlara geçsin, ileride tarihçilere referans olsun diye, adlarıyla yazmalıyım. “Ergenekon bezlerinin dokunduğu oda” diye yazan, Sabah köşe yazarı Emre Aköz, “Soner Yalçın Ergenekon üyesi mi?” diye soran Star yazarı Ahmet Kekeç ve  Zaman yazarı Hüseyin Gülerce.. Adam kendi, varakparesinde ve bizzat kendisi tarafından, her Allahın günü, Türk Ordusu hakkında ürettikleri fesat-kin nefreti görmüyor da, “Gazetecilik değil, kin ve nefret üreten bir site” diyor. Buna, yüzsüzlük, küstahlık denmez de ne denir!
Soner Yalçın olayı, bir mihenk taşı. Bu, iktidarın ve yanaşmalarının, “Basın Özgürlüğü” hususundaki anlayışını belirtiyor. Her konuda ateş püsküren Erdoğan suskun. Herhalde “Yargının tasarrufudur” diyecek, ama “biriktirenlerin” nasıl harcandığının ve “harcananların” acaba farkında mı?
ABD Büyükelçisi Riccardione “Türkiye’de, Basın Özürlüğü var mı” diye sormuş. Ankara’da yeni. Öğrenmek ister ve taze Soner Yalçın olayı ile öğrenmeye başlamış. İktidar Bakanları “bir Büyük Elçi, içişlerimize karışamaz” diyorlar. Bir defa basın özgürlüğü “iç işi” değil evrensel bir konu. Riccardione’nin bu konudaki raporu daha sonra Wikileaks’den sızacağına göre şimdi açıklandı! Eğer Büyük Elçi “Türkiye’de, her şey mükemmel, sınırsız basın özgürlüğü var” dese idi, aynı Bakanlar Riccardione’ye övgüler yağdırlar, sözlerini seçim malzemesi yaparlardı.


Vur abalıya-vur üniformalıya
“Vur abalıya-vur üniformalıya” günlerindeyiz... Şırnak’ta, bir eğitim tatbikatı esnasında bir Yüzbaşının tabanca eğitimindeki görüntüler, “Yüzbaşı askerlerini hedef aldı” gibi, sarsıcı başlıklarla, gazeteler ve internet sitelerinde yer aldı ve hemen ordu düşmanlarının, orduya vurmalarına, yeni fırsat oldu. Aslında orduya düşman olmadıkları halde, bunu, hemen, aslını faslını öğrenmeden yayınlayan arkadaşlara hayret ettim; hemen tepki göstermeden, bu ciddi olayı “çek etmeleri” , resmi açıklamaları beklemeleri gerekirdi... Özel kuvvetlerde komando birliklerinde Komutanlar erlerine özel koşulları simüle eder. Ek eğitim vermeleri Türk Ordusuna özgü değil... Kore’de, Tugayımızın bir cenahını tutan, ünlü ABD Marine Deniz Piyade Birliğinin, bir tatbikatına seyirci olmuştum. Askerlere, yılan eti yedirilmesinden, hakiki savaş şartları simüle edilerek, yerde sürünerek ilerleyen askerlerin başları üstüne, hakiki mermilerle ateş edilmesine kadar! Yüreğimiz ağzımıza gelmişti.
Genelkurmay Başkanlığı, bu olay hakkında, soruşturma başlattı. Herhalde, olayın gerçek boyutları ortaya çıkar. i
Önce, basına kapalı bir tatbikatta bu görüntüler dışarıya sızdıran kim. Bu araştırılmalı, meydana çıkartılmalı... Ama bu konuda başka bir saptama; Soner’in odası basılır, o ve arkadaşları tutuklanırken Genelkurmay’dan bavulla belge çalan Mehmet Baransu, tutuklandı mı? Taraf’a baskın yapıldı mı?
Genelkurmayın ilk açıklamasındaki inceliğe dikkat edin; “Türk Silahlı Kuvvetlerinin atış yönergelerinde bu şekilde bir atış eğitimi yer almamaktadır. Ancak ’güven atışı’ olarak adlandırılan bir atış şekli, önceki yıllarda bizzat adı geçen personelin de katıldığı bir gösteride icra edilmiş ve televizyonlarda yer almıştı.” O zaman buna nedense tepki gösterilmedi aksine övüldü!
TSK’nın, bu olayın gerçek boyutlarını daha fazla açıklayarak, Yüzbaşısına sahip çıkacağını umuyorum.
Pekâlâ, ben ordunun bedava avukatı mıyım? Herkes ordumuza komutanlara vururken, ordumu ve subaylarını, savunuyorum! İşte o kadar!

Yazarın Diğer Yazıları