MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Yeter artık!..

Kimse CHP’li seçmeni aptal yerine koymasın.
“Beykoz Konakları”  CHP’den elini çeksin!
DSP’yi, ANAP’ı, DYP’yi bitiren bu ahbap çavuş/tavlacı ekip, o  “çok bilmiş politik akıllarıyla”  CHP’yi bitirmeye çalışıyor.
Cumhuriyet çınarı CHP, eskimiş kurnaz politikacıların tavla partilerinin mezesi yapılamaz. Herkes haddini bilsin!
Rahmetli Bülent Ecevit’e darbeye kalkışarak AKP’ye iktidar sunan bu siyasi cehalet, şimdi de CHP’yi tümüyle ele geçirmek istiyor.
2001’de DSP’de yapamadıkları darbeyi şimdi CHP’de başarmak istiyorlar.
Devrimci CHP, bu tür hiziplere/ayak oyunlarına kanmaz. Kandırılamaz.
Çekin elinizi...
“Beykoz Konakları” ndan siyaseti dizayn edemezsiniz.
Sizi biliyoruz...
Siz, düşün insanı için en büyük eksiklik olan direnme gücünden hayatınız boyunca yoksun oldunuz. Hiçbir mücadele içinde olmadınız.
Siz, hiç bedel ödemediniz.
Ne yoksul halkı tanıdınız ne sokağı bildiniz. Bu nedenle siyaseti masa bşı stratejisiyle kurgulayacağınızı sanıyorsunuz.
Yapamadığınız, beceremediğiniz bu seçimlerde ortaya çıktı.
Bilmiyor muyuz...
Pensilvanya belasını siz getirip soktunuz bu partinin içine.
Kasetlerle-tapelerle AKP’nin yıkılacağı gibi sığ propaganda metotlarını siz CHP’ye dayattınız.
Fikir despotlarının- zihniyet zorbalarının kalesi gerici/yobaz gazetelerden-televizyonlardan çare umdunuz.
Cemaat’in tezgahlarla insanları hapse sokmasına karşı çıkıp hukuk mücadelesi veren CHP’yi, Pensilvanya’nın yalanına ortak ettiniz.
Partiyi utanç verici bir hale getirip, Cemaat’i savunur yaptınız.
Böylece, her seçimde bir korku inşa ederek oy toplayan Erdoğan’ın kaybetmemesinde başrolü oynadınız.
Dürüst idealist CHP liderini, güvenilmez duruma düşürdünüz. Komplocu-iftiracı polislere, savcılara, hakimlere kol kanat gerer hale getirdiniz.
CHP’yi cehaletin kuyruğuna taktınız.
Yeter artık!
Siyaseti; sadakatsizlik üzerine kurarak çürüttünüz.
Düşünsel kirliliğinizle partiyi küçülttünüz.
Cahilsiniz ve hilekarlığınızla herkesi aldatacağınızı sanıyorsunuz.
Bu köhnemiş politik anlayış bitecektir. Bitmelidir. Yürekleri kor gibi yanan gençler/evlatlarımız; sizin bitmez tükenmez iktidar hevesiniz için canlarını vermedi; kör olmadı, işsiz kalmadı, hapse düşmedi.
Haddinizi bilin!..
Gidin tavlanızı oynayın.
(...)
CHP, Türkiye’nin yeniden kurtuluşunun partisi olacak ise, bunu yolu;  “Beykoz Konakları” ndaki  “siyaset mühendisleriyle”  ilişkisini kesip, ülkenin yoksullarıyla kucaklaşmasıdır.
CHP 1919’daki köklerine-ruhuna dönmelidir.
CHP, kendi devriminden korkmamalıdır, utanmamalıdır.
İşte o zaman...
Bugünün yenilmişleri yarının yenenleri olacaktır.
Ve Türkiye kazanacaktır...
Soner Yalçın/Sözcü

Oo çok sert!
Soner Yalçın’dan CHP’yi “yöneten” konak ahalisine: Seçmeni aptal yerine koymayın, haddinizi bilin...

 

Aslında oyların yüzde yüzünü alırdı da...

Helak edici gücünü hissetmedi “cahiller” 
Bazı liderlerin değeri çok geç anlaşılır. Zira zamanın ötesindedirler. Sanki bir zaman makinesine binip gelmişlerdir! İşte sözünü ettiğimiz lider böyle bir mümtaz şahsiyet. Bırakın dünyayı, Türkiye halklarının yaklaşık yüzde 55-57’si bile değerini henüz anlamamış, ona oy vermemekte.
Peki, neden ve nasıl olur da bu milletin yarısından fazlası, Avrupa’nın neredeyse hepsi, ABD bu kadar kör olabilir. Hadi onlar ‘kâfir’, peki Ortadoğu’nun Müslüman halkları, mesela Mısırlılar, Lübnanlılar, Suriyeliler, Bahreynli Şiiler, neden biat etmezler bu nur yüzlü, insanlığın kurtarıcısına? Zira cahiliye devri henüz sonlanmamış, ahir zaman halifesinin misyonu ve vizyonu anlaşılamamıştır da ondan. (...)
Bu kör cahil kitlenin karşısında neyse ki, onurlu, akıllı, karakterli bir münevver ordusu vardır. Onlar eşi benzeri yeryüzüne gelmemiş bu liderin cevherini keşfetmiştir. Mesela yüzünden biat akan Mehmet Metiner böyle bir zat-ı muhteremdir. O da başta liderin değerini kavrayamamış, hatta hiç hak etmediği biçimde eleştirmiştir; ‘nurlanmadan’ taa yıllar önce kendisi, sümme haşa,  “Ben Tayyip Erdoğan ile demokratik bir Türkiye inşa edileceğine inanmıyorum. Zira icazet aldığı içerideki çevreler statükonun sahici sahipleri”  diyebilmiştir. Tabii biat ettikten sonra bu ulu liderin icazet micazet alamayacağını anlamış ve çok üzülmüştür.
Yüzde 43 ile milletinin yüzde 100 oyunu almayı becermiş bir lider görmemiştir tarih. Hâlâ değerini bilmeyen vatan hainleri, Pennsylvania’dan aldıkları emirlerle onu karalamaya çalışmaktadır. Dedik ya cehalet böyle bir şeydir! Ama evrenin güçleri onunla birliktedir, şer çıkacak sandıklarda bile şeri yenmiş, ona karşı gelen kâğıt parçalarını kül etmiştir. Ve hâlâ karşısındakiler, titremek yerine ona kafa tutmaya çalışmaktadır. Daha hiddetini görmemişler, helak edici gücünü hissetmemişlerdir de ondan...
(...)     Ceyda Karan/Taraf

 

Adil talan düzeni(!)
Avanta ve talan düzenlerinde, temeli üretime dayanan düzenlerin sosyal adalet kurumunu hiç değilse görünüşte andıran yeni bir kavram telaffuz edilmeden geliştirilir. Bu da talan sosyal adaletidir. 
“Talan sosyal adaleti” nde, amaç, geniş kitlelere  “sen de talan ve yağmadan pay alabilirsin, düzen sana da getiri sağlar”  zihniyetini yerleştirmektir. 
Burada geniş kitlelerin talandan veya avantadan alacakları payların, devede kulak olması önemli değildir. Önemli olan talandan pay alma ihtimalinin varlığıdır. Ve unutmayalım, talan sosyal adaleti bir olgu olmaktan çok algı, hatta bölüşümde adalet olmadığından, bir yanılsamadır. 
Burada pay alma olasılığının yüksekliği değil, var olması önemlidir. Örneğin, ömür boyu sigara içmiş bir kişi, piyango bileti alırken, kendisine büyük ikramiye vurması olasılığının kansere yakalanması olasılığından bin, on bin kat daha düşük olduğunu aklına getirmez. O sırada düşündüğü tek şey, kendisine de çıkma ihtimalinin var olmasıdır. 
Talan sosyal adaleti, “sandıklı baskı rejimleri” nin bekasını sağlayan kendine özgü bir kurumdur. 
Talan sosyal adaleti sistemi iyi kötü işledikçe, kitleler talandan ve avantadan pay almaya devam ettikçe, rejim de onun iktidarı da güvencededir. 
Ali Sirmen/Cumhuriyet

 

Çocukluğundan beri Başbuğ’un örgütünde
Ergenekon Mahkemesi rekor kırdı, 16 bin 500 sayfalık gerekçeli karar yazdı. 
İçinde yok yok. Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ “terörist”  değil,  “terör suçlusu”  imiş ve  “örgütün”  yöneticisiymiş... Örgüt üyeleri arasında sınırlı iletişim varmış... Örgütün bazı hücrelerine ulaşılamamış... En komik gerekçelerden biri de şu: Muzaffer Tekin’in telefon fihristinde Başbuğ’un telefon numarası varmış. Başbuğ-Tekin ilişkisinin farkında olsalar, kim bilir neler yazarlardı. Nasıl bir ilişki mi?Başbuğ tahliye olduktan sonra yaklaşık 10 gün önce İstanbul Üniversitesi Çapa Hastanesi’nde tedavi gören Muzaffer Tekin’i ziyaret etmekle kalmadı, şunları söyledi:  “Muzaffer Tekin’i çocukluğundan tanıyorum. Tabur komutanımın oğlu. O kadar şövalye ruhlu bir subay ki, hastalığını bile söylemeyi yediremeyen bir arkadaşım.”  Besbelli Başbuğ’un bu sözlerini duymadılar. Duysalar,  “Muzaffer Tekin’i çocukluğundan itibaren örgüt üyesi yaptı” derlerdi mazallah!..
Müyesser Yıldız/facebook.com

 

“Bütünşehir” yasasının ilk somut meyvesi:

Kazanıyorsun ama kaybediyorsun
Geçen aylarda “Bütünşehir yasası”  adlı bir yasa çıkmıştı hatırlarsınız. Büyükşehir statüsündeki illerde tüm belde ve köyler büyükşehir belediyesine bağlanıyordu. Bu yasa yürürlüğe girdi. Yasanın sürprizleriyle ilk tanışan da Eskişehir oldu. CHP Eskişehir’de başarılı sonuçlar aldı... 
Prof. Yılmaz Büyükerşen, oylarını arttırarak tekrar Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandı... 
Tepebaşı’nın başarılı Başkanı Ahmet Ataç yeniden seçildi. 
Odunpazarı Belediyesi AKP’den CHP’ye geçti. Seçimi ilçe belediye başkanlığına soyunan Milletvekili Kazım Kurt kazandı... Ne var ki... Büyükşehir belediye meclisinde CHP azınlığa düştü. Şimdi mecliste AKP’nin 28, MHP’nin 1 oyuna karşılık CHP’nin sadece 16 üyesi yer alıyor... Bu nasıl oldu derseniz... Şöyle oldu...
Eskişehir merkezde yaklaşık 600 bin, civar ilçelerde yaklaşık 100 bin seçmen yaşarken... Yeni yasa belediye meclisine merkezden 16, civar ilçelerden ise 29 üyenin girmesini öngörüyor. Sonuçta 100 bin kişi Eskişehir büyükşehir meclisinin 2/3’ünü belirliyor. Kalan 500 bin seçmen de meclisin 1/3’ünü tayin ediyor. Böylece merkezin yönetimi uzak ilçe ve köylere veriliyor.
Şimdi Eskişehir’in tüm belediye hizmetleri ve imar kararlarında civar ilçeler söz sahibi olacak. AKP her türlü engellemeyi yapabilecek.
O ilçe ve köylere belediye hizmeti götürme yükümlülüğü ise büyükşehire düşecek...
Hatay’daki durum da çok farklı değil... Sıkıntılı bir durum...
Melih Aşık/Milliyet

 

Muhalefet muhalefet olsa...
Haberi Gül verdi.
Kuveyt’e yanında götürdüğü yandaş gazetecilere;  “Başbakan Erdoğan ile konuşmanın zamanı geldi” dedi.
Oturacaklar.
“Tahterevalli” yi konuşacaklar.
Hooop aşağı!
Hooop yukarı!
Gül, aşağı!
Erdoğan, yukarı!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, başbakanlığa inecek. Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığına çıkacak.
Biri; Putin’leşecek.
Öbürü; Medvedev...
(...)
Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül, rüşvetçilik ve yolsuzluğu koruyanlar diye tarihe yazıldılar. Bu yazıyı alınlarından silemezler. Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, dolar dolu kutular, kasalar, yasaklar, adam kayırma, kişi zengin etme, yargıyı esir alma,  “Alo Fatih...”  telefonlarıyla simgeleşen diktatörlük tafraları ve orduyu kumpasa getirterek tahterevallilerini kurdular.
Biri; hooop aşağı!
Öbürü; hooop yukarı!

***

Türkiye Rusya değil.
Tahterevallileri çürük.
Muhalefet, muhalefet olsa.
Halkı yanına almayı başarır.
Edirne’de çocukların parkını betonlaştırmaya gelmiş rantçı kepçesinin önüne oturarak yıkımı durduran 75 yaşındaki Kıymet Peker gibi bir insanı bulur; “işte Cumhurbaşkanı adayımız...” diyerek 22 milyon oyun Putinciliğin tahterevallisine dayanak olmasını önler. Çürük tahterevalliyi ancak halkın birleşen gücü yıkar.
Necati Doğru/Sözcü

 

Gül “gidici” değil
Cumhurbaşkanı Gül ile iki gece üst üste dört saate yakın sohbet ettik..
Ağustos ayından sonra köşesine çekilecek gibi durmuyor..
Belli, eve gitmeye niyetli değil..
Bu konuda renk vermiyor ama izlenimim şu..
Beş yıl daha Cumhurbaşkanı kalmak istiyor.. Aday olup bu kez halkın oyuyla o makama gelmek istiyor..
Ya olamazsa?
Başbakan ‘ben olacağım’ derse..
Nisan ayı siyasetin de, AKP’nin de, Türkiye’nin de en uzun ayı olacak.. Cumhurbaşkanı ‘her şeyi konuşmanın zamanı geldi’dedi..
Her şeyi kimle konuşacak?
Tabii ki Başbakan’la..
Mayıs başına kadar, hatta Cumhurbaşkanı’nın mayıs ayında Çin’e yapacağı 10 günlük ziyarete kadar dananın kuyruğu kopacak...
Mehmet Tezkan/Milliyet

 

Obama-Erdoğan ufkunda İsrail baharı(!)
Gerek Suriye, Ukrayna ve Kıbrıs gibi bölgesel meseleler, gerekse Twitter-YouTube yasağı, basın özgürlüğü gibi sorunlu alanlarda, iki ülke dışişleri bakanlıkları arasında iletişim kanalları sürekli açık. Ama iş liderler seviyesine gelince, Obama ile Erdoğan’ın bundan sonra ne zaman ve hangi konuda görüşeceklerini iki taraf da gayet iyi biliyor: 
Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında ilişkilerin normalleştirilmesi kararı açıklandığı gün.
Utku Çakırözer/Cumhuriyet