2009 yılına girerken (1)

Temennimiz, 2009 yılının, geride bıraktığımız 2008 yılını aratmamasıdır. Temennimiz, Filistin’den başlamak üzere kan akan, terörle sarsılan, açlıkla kıvranan ülkelerin barışa, insanca yaşam şartlarına bir an önce kavuşmalarıdır. Temennimiz, “Dünya liderliğine soyunmuş ülkelerin” insanlığa ve barışa hizmet için kurulduğu söylenen Birleşmiş Milletler’i kendi çıkarları için bir araç olmaktan vazgeçmeleri ve ihtilâflı olan ülkelerde taraflara eşit muamele yapmanın önkoşul olduğunu kabul ederek Filistin’de ve Kıbrıs’ta yaptıkları gibi taraf tutarak barışa engel olmamalarıdır. Temennimiz, canımızdan çok sevdiğimiz Anavatanımızda kökten dinciliği teşvik ve tahrikten vazgeçmeleri ve demokratik, laik Türkiye’nin temelini teşkil eden Atatürk ilkelerini ortadan kaldırmak için devam eden sinsi ve açık girişimlerin son bulmasıdır.
Temennimiz, Ermeni soykırımı, Kürt davası gibi safsatalarla Türkiye’yi Sevr çizgisine getirmek için devam eden ve bazı AB üyelerince de desteklenmekte olduğu görülen şantaja da son verilmesidir.
Bu arada, 2008 sonuna kadar halledilir sözleri ile avutulduğumuz 45 yıllık Kıbrıs meselesi 2009’a havale edilmiştir. Rum liderliğinden gelen son ses bugüne kadar Türk tarafının masaya koymuş olduklarının tümünü kabul etmiyoruz noktasında düğümlenmiştir. Bugüne kadar Türk tarafının masaya ne koyduğunu bilen yok fakat görüşmelerin başlamış olduğu çizginin kalıcı ve gerçekçi bir hal çaresi için yeterli olmadığını bilenler çoktur. Görüşmelerin başlamış olduğu çizgi KKTC’nin ve egemenliğimizin altındadır. Kısacası, iki toplumlu, iki kesimli federasyon formülü KKTC’yi ve egemenliğimizi içermemektir. Başlatılan görüşmeler iç içe bir birleşim ve 1960’ın öngördüğü gibi Türklere özel haklar verilmiş karmaşık bir idare öngörmektedir ki Rum tarafı bu anlaşmayı da birkaç yıl içinde “işlemez, adil değildir” diye yıkabilecektir. Buna rağmen Rum tarafı iki halk olamaz diyebilmekte ve “iki toplumdan oluşan tek halk” üzerinde durmaktadır; ayrı devlet, ayrı egemenlik kabul edilmiyor ve AB üyesi Kıbrıs’ın 1960’daki gibi Garantilere ihtiyacı olmadığını savunuyor. Türk tarafı fiili ve etkin Garantilerden vazgeçilmez diyor. Evet, 2009’da Kıbrıs’ta uzlaşma mı göreceğiz, yoksa havai fişekleri atarak adına barış ve uzlaşma denilecek teslimiyete mi gideceğiz?


Ankara’ya bakmalıyız
KKTC’de iktidar partisi 2009’da seçim işareti verdi. Diğer partiler de bu konuda heyecanlı. Yeni küçük partilerle halk kime niçin oy vereceğini bilmez hale getirilmiş. İktidardaki büyük parti, Annan Planı zamanında yaptığı gibi “barış, derhal uzlaşma” reçetesinin doktoru biziz demeğe başladı. İktidardaki küçük partinin “ayrı devlet, egemenlik, iki halk” söylemleri koalisyonun programına uymuyor. Koalisyon programı tek halka dayalı iki toplumlu federasyon diyor. Bu koalisyona dayanarak görüşmeleri yürütmekte olan Sn. Cumhurbaşkanının masada ne konuştuğunu bilen yok. Rum tarafı tek halk, tek devlet, tek egemenlik diyor ve kurumların bile birleşmesinden bahsediyor. Garantilere gerek yok diyor. Bu dağınıklık içinde Sn. Talat “Türkiye ile işbirliği içinde hareket ettiğini” sık sık açıklarken, Ankara’dan da Sn. Talat’ın takip ettiği yolu destekleyen sesler geliyor. O halde Ankara’nın ne istediğine bakmamız gerekmektedir. Müşterek milli dava el birliği ile yürütüldüğüne ve halkımızın da görüşmelerde ne oluyor sorusuna vereceği sağlıklı bir cevabı olmadığına göre Ankara’ya bakmaktan başka çaremiz yoktur.
Konuyu irdelemeye devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları