Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Açık Saldırı: ''Gidenler gitsin'' anlayışı

Açık Saldırı: ''Gidenler gitsin'' anlayışı

Çok değerli arkadaşım Doç. Dr. Mustafa Şahin''in tesbitleri tüyler ürpetici. Harb Tarihi ve Strateji uzmanı Şahin bakın neler söylüyor:

"Kilis''te görevli olduğum dönemde (2007-2012) akademisyen kimliğimle Kilis 7 Aralık Üniversitesi''nde girdiğim derslerin yanı sıra liselerde Milli Güvenlik Bilgisi derslerine girdim. Bu dersler esnasında öğrencilere konusu geldiğinde mütemadiyyen şu soruyu sorardım: "Türkiye güçlü bir devlet midir?" Öğrenciler hep bir ağızdan cevap verirlerdi: "Eveeeeet". Bu defa tek tek sorardım: "Türkiye neden güçlü bir devlettir?" Cevap aynı noktada düğümlenirdi: "Çünkü Askeri olarak güçlüdür" veya "Güçlü bir silahlı kuvvetlere sahiptir" şeklinde cevaplar alırdım. Onlara: "Doğru ama askeri güç, milli güç unsurlarımızdan sadece bir tanesidir. Oysa milli güç unsurları yani güçlü bir ülke şu unsurlardan oluşur: Siyasi güç, Askeri güç, Ekonomik güç, Demografik güç, Coğrafi güç, Bilimsel ve teknolojik güç, Psiko-sosyal ve kültürel güçtür. Yani anlayacağız güçlü bir Türkiye için bu yedi alanda da güçlü olmamız gerekmektedir. Sadece güçlü bir Askeri yapı sadece totoliter rejimlerde söz konusudur" diye ifade ederdim.

Büyük bir iş yapılmış gibi Milli Güvenlik Bilgisi dersleri kaldırıldı. Oysa Atatürk döneminde ihdas edilen (o deönemdeki adı Askerlik Bilgisi) ve subayların girdiği bu derste sadece Askerlik Bilgisi değil, bütün güvenlik konuları, sivil savunma, polis ve jandarma teşkilatı, elbette TSK''nın yapısı da anlatılırdı. Derse, Askeri okullarda olduğu gibi sınıf başkanının "Dikkat" çekmesi ve selamlama ile başlanırdı. Derste temel olarak İbn-i Haldun''un "coğrafya kaderdir" sözü ile anlam kazanan ve tarih boyunca çevresinde harplerin hiç eksik olmadığı Anadolu coğrafyasının stratejik ve jeostratejik konuları işlenirdi. Not kaygısı olmadan erkek öğrenciler askerlik öncesi Türk Silahlı Kuvvetleri''nin genel yapısını ve geleneklerini teneffüs ederler, kız öğrenciler ise belki de sadece Asker ziyaretinde görebilecekleri Askeri ortamı ilk defa tanıma imkanı olabilecekti. Oysa gerçek daima şudur: Vatan savunmasının kadını, erkeği olmaz. Önce söz konusu ders, sivil öğretmenler marifetiyle verilecekti, hatta bu maksatla Tarih branşından öğretmen istihdam edilecekti. Ama Milli Güvenlik konularını diğer derslerin içerisine yedirelecekti güya: Yersen...

Gelelim asıl meselemize... Ülkemizin hemen her branştan yetişmiş bütün beyinleri; -şu veya bu sebepten- vatanı terk-i diyar ediyorlar. Kimisi yasal yollarla, kimisi gayr-i resmi yollarla... Ege''nin, azgın dalgalarında kaybolanlar, Meriç''in soğuk sularında boğulanların vatan cüda bedenleri vatanları ile buluşamıyor bile çoğu kereler.. Bugünlerde hizmetten yararlananlar tarafından şiddete maruz kalanlar, çeşitli sebeplerle mobinge maruz kalanlar umutlarını yurt dışında arıyorlar. Yurdumuz "ensar" söylemi ile Ortadoğu ve Asya''dan göç edenlere kucak açarken entellektüel birikimimiz berhava ediliyor. Nitelikli elemanlarımız muhacir olarak yurt dışına zorunlu hicrete maruz bırakılırken onların yerine vasıfsız elemanlara "ensarlık" yapıyoruz. Bu nelere sebep oluyor: İşte tam da burada hem akademisyen hem de eski bir Asker olarak -daha doğrusu Asker eskisi olarak- burada endişelerimi dile getirmeye hakkımın olduğunu, bildiğim yerden görüş serdetmezsem tarihe karşı görevimin eksik kalacağını mütelaa ediyorum. Farkındamıyız bilmiyorum ama entellektüel birikime sahip bireylere karşı "giderlerse gitsinler" anlayışı Milli Güvenlik Unsurlarından Demografik gücünü zaafiyete uğratacak bir anlayıştır. Öte yandan Demografik yani nitelikli nüfus gücümüzdeki zaafiyet; Bilimsel ve teknolojik güç ve Psiko-sosyal ve kültürel gücümüzde de zayıflamayı tetiklemez mi?

Şimdi gelelim Vehbi''nin kerrakesine... Gelişmiş ülkeler hiç hak etmedikleri, yetiştirilmesi sürecinde bir kuruş kaynak ayırmadıkları insanları istihdam ederken Türkiye''yi sömürmüş olmuyorlar mı? Emperyalizm sadece gelip topraklarımızı işgal etmek midir? Her bir ferdimizi önce zorunlu eğitimle 12 yıllık kesintisiz eğitime zorlayarak, mesleki eğitimi bilinçli olarak zayıflatarak sanayide ara eleman sıkıntısına ve sahada çalışacak eleman zaafiyetine ne demeli? Bütün gençlerimizi E-5 tipi üniversitelerde yüksek eğitime yönlendirip işsizler ordusu meydana getirilirken modern bir ülkede  beş hükumetin istifasına sebep olacak eğitim sorunlarımızı dile getirmeyen eleştirmeyen her kesimden muhalefete ne demeli? Bu durumda Suriye ve Afganistan başta olmak üzere Türkiye''den geri kalmış ülkelerden küçük ve orta boy işletmelerde kayıtsız ve düşük standartlarda çalıştırılmak üzere nüfus ithal edilirken, entellektüel birikime sahip -özellikle genç- nüfusumuzu Avrupa ve ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelere kaptırmak bir politika mıdır? İnsan, büyük bir oyunun içinde miyiz? Diye sormadan edemiyor.

Yazarın Diğer Yazıları