Acılı reçete

Sayın Talat Acapulco Oteli’nde Mersin’den gelen işadamlarına yaptığı konuşmada “iyi niyeti” hakkında geniş bilgi verdi; bu iyi niyetli ve tavizkâr gidişatın Türkiye’ye uluslararası arenada ne denli yararlı olacağını da özenle anlattı. Görüşmelerdeki taktiğini ve yaklaşımını Türkiye’nin bildiğini ve desteklediğini de vurguladı. Görüşme sürecinde “acılı gelişmeler de olabilir; sıkıntıları omuzlamaya hazır olmamız gerekir” dedi. Pazarlık stratejisini veya taktiğini de şu sözlerle açıkladı: Pazarlıkta esas önemli olan nokta ne kazanıldığı ve kazanç durumunun kayıptan fazla olup olmadığıdır. Kazanılanlar kaybedilenlerden fazlaysa bu, sürecin başarılı sonuçlandığı anlamına gelebilecektir. Bu formül, elma alıp armut verme pazarlığında geçerli olabilir. Bir halkın geleceği, bir milletin kaderi bahis konusu olduğunda aşılamayacak, ötesine geçilemeyecek kırmızı çizgiler bahis konusudur. Sayın Talat bunlardan bahsetmedi.
Sayın Talat’ın konuşmasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığından söz edilmemiştir; iki eşit egemen halktan biri olduğumuz ve kurulacak bir ortaklıkta bu statümüzün temel teşkil edeceği açıklanmamıştır. İyi niyet dolu bir kalple, Rum tarafının kırmızı çizgilerinden vazgeçmeyeceği beyanları ayyuka çıkmışken, Sayın Talat Rum tarafının henüz elini açmadığından bahsetmektedir. En önemlisi, kendi beyanlarıyla da teyit etmiştir ki Kıbrıs Türk halkının yüzde 65’i Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığına dayanan bir ortaklık istemektedir. Türkiye’den gelen sesler de “iki eşit egemen halk, iki demokrasi, iki devlet ve garantilerin devamı” demektedir. Sayın Talat’ın Hristofyas ile başlattığı görüşmelerde bunlardan eser yoktur. Tek halk, tek egemenlik, tek devlet formülü ve AB normlarının hâkim olacağı üniter bir devlette (adı ne olursa olsun) Kıbrıs Türkleri erimeye mahkûmdur.
Türkiye AB’ye tam üye olmadan biz Rumlarla birleşerek Kıbrıs’ın yarım yamalak AB üyeliğini meşrulaştırırsak Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki hakları da ortadan kalkmış olacaktır. Rum tarafı, 1960 Antlaşmaları’na rağmen, Türkiye’nin bu hakkını işlemez hale getirmek için AB’ye müracaat etmiş ve Yunanistan ile İngiltere’nin yardımıyla “Kıbrıs” olarak üyelik kazanmıştır. Bizim görevimiz bu üyeliğin geçersiz olduğunu ve Kıbrıs bütünleşse de Türkiye tam üye olmadan Kıbrıs’ın üye olamayacağını ısrarla savunmak olmalıdır.
Rum idaresi “Meşru Kıbrıs hükümeti” ve “AB üyesi Kıbrıs” olarak tanındığı sürece bu unvanı devam ettirmenin ötesinde bir istemi olmadığını kanıtlamıştır. Rum’a bu üstünlüğü kazandıran “dost ve müttefikler” Türk tarafına yapmakta oldukları 45 yıllık adaletsizlikten vazgeçmedikleri sürece de Hristofyas kendinden öncekilerin oynadıkları oyunu oynamaya devam edecektir. Bu oyunun adı “biz Rum halkını (Kıbrıslıları) Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkmaktan men eden engellerden kurtulmak” oyunudur. Onlara göre AB üyeliği eşittir Enosis! Bunun tamamlanmasına engel 1960 Garanti Anlaşmaları ile KKTC’nin varlığıdır. Bunlar olmasa, Kıbrıs’ın tümü AB üyesi olacak, Garantiler işlemez hale gelecek, asker adadan çıkacak, AB normları ve İnsan Hakları diyerek Kıbrıs 1974 öncesine dönecek, Türklere 1960’daki haklar bile verilmeyecek, çünkü tek halk  tek egemenlik, tek devlet formülü kabul edilmiştir. Bu nedenle Hristofyas’ın bütün uğraşı dünyayı “Biz Sayın Talat ile anlaştık, Türk hükümeti de Talat’ı desteklemektedir, ancak askeri işgal devam etmekte ve asker işi bitirmemizi engellemektedir” mesajıyla dünyayı hallaç pamuğu gibi atmaktadır ve bunu açıkça yapmaktadır. Biz de iyi niyetten, devlet ve egemenlik istemediğimizden, acılı reçetelere hazır olmamızdan bahsedip hava kesmekteyiz.
Bilinmesinde yarar vardır: Türk ulusu ve Kıbrıs Türkleri Kıbrıs meselesinin bunca yıldır yapılan fedakârlıklara, şan ve şerefimize lâyık, çekilenleri tekrarlatmayacak kalıcı bir şekilde hallini beklemektedir. Rum’a iyi niyetle bağlanacak diye acı ilâç içmeyi değil.

Yazarın Diğer Yazıları