Adalet Divanı ve İsrail’in yargılanması

İsrail devletinin Gazze üzerine yaptığı saldırılar üç ayı aşkın süredir devam ederken, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail hakkında soykırım yaptığı iddiasıyla açtığı dava, geçtiğimiz hafta, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda görülmeye başlandı ve iki oturumu gerçekleşti. İlk oturumunda Güney Afrika Cumhuriyeti’nin 84 sayfadan oluşan iddiaları dinlenirken; ikincisinde, İsrail’in kendisine yönelttiği suçlamalara karşı savunması dinlendi. Güney Afrika, İsrail’in en kısa sürede Gazze’deki operasyonlarını ve saldırılarını sona erdirerek, bölgeye insani yardımların ulaşmasını engellemeyi bırakmasını içeren ihtiyati tedbir kararı verilmesi için çabaladı; İsrail ise böyle bir tedbire gerek olmadığını ileri sürdü. Yani, henüz esasa ilişkin değerlendirmelere geçilmiş değil.

23 binden fazla Filistinlinin ölümü, 1,9 milyonun üzerinde kişinin yerinden edilmesi, Türkiye dahil bazı ülkelerin İsrail’e yönelik söylemleri iddianamede yer alırken; İsrailli yetkililerin de soykırım çağrısı içeren sert söylemlerine yer verildi.

Adalet Divanı ve soykırım iddiası

Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altındaki bir mahkeme olan Uluslararası Adalet Divanı, BM şartından doğan yükümlülükler, BM nezdinde imzalanan uluslararası sözleşmelere dair ihlaller ve uluslararası örf ve adet hukuku kabul edilmiş uluslararası hukuk normlarına dair ihlallere ilişkin olarak, hukuki ihtilaflara dair açılan davalarda karar üretme yetkisinin yanında, BM organlarının kendisine yönelteceği hukuki sorulara dair Tavsiye Görüşü açıklama yetkisini de haiz bir mahkeme.

Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından açılan davada ise, İsrail, taraf oldukları 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin yasakladığı soykırım suçunu işleyerek sözleşmeyi ihlal ettiği iddiasıyla mahkeme önünde.

Dolayısıyla, şu an İsrail tarafından işlendiğini iddia edebileceğimiz savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar açısından Adalet Divanı yetkili olmadığı için Güney Afrika tarafından ileri sürülen dosyada bu suçlar yer almıyor.

Girişte bahsettiğim gibi, mahkeme henüz esas incelemesine geçmiş değil.

İleri sürülen iddialar ve yapılan savunmalar sonucunda, davayı tamamen reddetmesi de mümkün. Öte yandan, Güney Afrika’nın sunduğu kanıtlar, bu olasılığın gerçekleşme ihtimalini düşürüyor.

Davanın esastan görüşülmesine karar verilirse, Güney Afrika’nın talep ettiği ihtiyati tedbirler uygulanabilir de uygulanmayabilir de. Yani, davanın esastan görüşülmesinin kabulü, şimdiden verilecek bir ara kararla saldırıların durdurulması anlamına gelmiyor. Kaldı ki, mahkemenin ihtiyati tedbir kararı vermesi ve bu kararın devletler açısından bağlayıcı olması, kesinlikle uygulanacağı anlamına da gelmiyor.

Kararın uygulanmasını gözetmekle yetkili organ, BM Güvenlik Konseyi. Konsey de kararın uygulanması için ancak uluslararası alanda yaptırım uygulayabiliyor.

Ancak Konsey’in yapısı, bu yaptırım kararının alınmasını imkânsız kılıyor. Zira 15 üyeden oluşan BM Güvenlik Konseyi’nin kararları veto yetkisine sahip daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere. Burada, İsrail’e destek açısından ABD ve İngiltere’nin duruşu başından beri oldukça net.

Hâl bu iken, Adalet Divanı’ndan adaletli bir karar çıksa da kararın uygulanmasını beklemek beyhude.

Kararın önemi

Bu gerçek, Adalet Divanı’ndan çıkacak kararı değersiz yapmaz. Zira, uluslararası hukuk normlarının sağlaması niteliği de olacak bu karar ile bu yüzyılda gerçekleşen bir soykırımın hukuki açıdan tespitinin bir mahkeme tarafından yapılması ileriki nesillere, tarihe bir not niteliği taşımakla birlikte, bugün için de başta Başbakan Netanyahu olmak üzere bu soykırım suçunun faili olan diğer İsrailli yetkililerin siyasi hamlelerini zorlaştıracak, uluslararası kamuoyunda itibarlarını kaybetmelerine neden olacaktır.

Yahudilere uygulanan soykırımın neticesinde aynı şeylerin tekrardan yaşanmaması uğruna kurulan bir sistemin ve imzalanan bir anlaşmanın bugün gelinen noktada, İsrail devleti tarafından işlenen bir suçun resmen kabul ve ispatına neden olmasının uluslararası hukuki ve tarihî önemi oldukça büyük olacaktır.

Bunun yanı sıra, davanın yalnızca varlığı dahi, İsrail’in tüm dünya kamuoyu önünde (duruşmalar canlı olarak yayınlanıyor) yargılanmasına ve kendisini savunmak zorunda kalmasına yol açması açısından son derece önemlidir.

Yazarın Diğer Yazıları