Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Asker Sultanımıza teşekkür mü etsin?

Görmüştük, görmüştük de ‘ikiyüzlülüğün’, ‘pişkinliğin’ kitabının milyonların gözlerinin içine baka baka bu kadar ‘şerefsizce’, bu kadar ‘alçakça’  yazılmak isteneceğini bırakın aklımızın ucunu, hayalimizden dahi geçirmemiştik.
Üstlendikleri ‘misyon’ doğrultusunda yatıp kalkıp askere küfredenler, orduyu milletin gözünde ‘itibarsızlaştırabilmek’ için akla hayale gelmeyecek ‘komplo teorileri’ uyduranlar, sanki kafalarına taş düştü, ‘sihirli bir el’ dokundu çirkin suratlarına da birdenbire yüz seksen derece çark etmeye başladılar.
Bırakın daha önce yediği herzeleri, adam daha Anayasa Mahkemesi kararını açıklamadan bir gün önce çıktığı televizyon programında şöyle şakıyordu:
- “İnşallah AYM darbecilerin beklediği doğrultuda bir karar vermez. Balyoz Davası Türkiye’nin askeri vesayetten kurtulmasının bir tescilidir. Milli iradenin seçtiği sivil hükümeti devirmeye yeltenen darbecilerin, hak ettikleri cezayı içeride paşa paşa yatarak çekmeleri gerekir. Maazallah, eğer aksi yönde bir karar çıkarsa, bu yeni Türkiye’nin sonu olur, darbelerin önü açılır.” 

***

Anayasa Mahkemesi, kumpas davasından yargılanan sanıkların özel yetkili mahkemeler tarafından ‘hak ihlaline’ uğratıldıkları yönünde karar verince, yeniden beyaz ekrana tüneyen aynı şahıs, bu defa şöyle yumurtluyordu:
- “Anayasa Mahkemesi, hukuk tarihine geçecek bir karara imza atmıştır. Balyoz Davası’ndan yargılanan sanıkların büyük bir bölümü, paralel yapı tarafından hazırlanan düzmece deliller neticesinde davaya dahil edilmişlerdir. Sanıkların suçlu olup olmadıkları yeniden yargılama neticesinde ortaya çıkacaktır.” 
Ve ekliyordu:
- “Sakın ha, sanıklar bu kararın kendi uğraşları neticesinde çıktığını sanmasın. Bu kararda Sultanımızın imzası vardır. Efendimiz eğer bireysel başvuru hakkını getirmemiş olsaydı şimdi içeride paşa paşa yatmaya devam edeceklerdi.” 
Sanıkların tahliyelerinin ardından ’tam dört gün’ geçtikten sonra sessizliğini bozan Sultan hazretleri ise aynen şöyle topa giriyordu:
- “Onlardan teşekkür beklemiyoruz. Ama bu ülkede hukuk mücadelesini kimlerin verdiğini bilsinler, o yeter. Size bu imkanı getiren biziz. Eğer AYM’ye bireysel başvuru hakkı getirilmeseydi siz yine orada kalacaktınız.” 
Bu sözler, aslında malum güruhun ‘nereden’ yönlendirildiklerinin, ‘kumandalarının’ kimlerin elinde olduğunun açık bir itirafıdır.

***

Sultan hazretlerinin ’ustalığa’ terfi ettiği dönemde Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davaları üzerinden TSK’ya karşı cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir ‘linç operasyonu’ başlatıldı.
NATO konseptini sorgulayan yüzlerce asker, ya ‘hükümeti yıkmaya’ teşebbüsten, ya ’terör örgütü’ üyesi olmaktan veya ‘casusluk’ yapmaktan hapse tıkıldı.
Haksızlığa maruz kalan askerlerden bazıları intihar etti, bazıları cezaevinde vefat etti.
Yüzlerce general, amiral, subay ve astsubay ‘demokrasi karşıtı’, ‘vesayetçi’, ‘darbeci’ oldukları gerekçesiyle tasfiye edildi.
Başına geçirilen ’çuvalın’ etkisinden kurtulamayan asker, bırakın artık ‘iç ve dış tehditlerin’ üzerine gitmeyi, ‘kendi kışlasında’ indirilen bayrağı seyreder hale geldi.
Peki bütün bunlar, yapanların yanına kâr mı kalacak, ‘hesabı’ sorulmayacak mı?
Hiç kimse öyle kendisini doğal sözcü yerine koyup, “Hazretin bir suçu günahı yok. O da aldatıldı. Onu destekliyoruz.” diye deterjan vazifesi üstlenmeye çalışmasın.
Hiç kimse de bu işten kolayca ‘yakasını’ sıyıracağı zannına kapılmaya kalkışmasın.

***

Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner.
Bugün ‘güç’ ellerindeyken, karşısındakilere her türlü haksızlığı ve zulmü reva görenler, yarın kendileri ‘aynı muamele’ ile karşılaştıklarında sakın ola ki göz yaşı döküp ‘mağdur’ edebiyatı yapmaya kalkışmasınlar.
İlahi adaletin mutlak kuralıdır:
Eden bulur.

Yazarın Diğer Yazıları