Atatürk'ten özür dileyelim

Bu yılki Cumhuriyet Bayramı’mızda, devletimizin zirvesinin ve Genelkurmay Başkanı’mızın yüzü gülmedi. Devlet protokolü bugüne kadar görmediğimiz gerginliği yaşadı. Toplumsal kriz, ekonomik krizin önüne geçti. CHP Genel Başkanı, “Cumhuriyet değerlerinin yozlaştığı bir dönemde yapılan kutlamaların bir Cumhuriyet kutlaması şartlarını ve anlamını taşımadığı düşüncesindeyim” diyerek, Anıtkabir dışındaki törenlere bile katılmadı.
Sayın okurlarım, dört gün sonraki 10 Kasım Pazartesi günü, Atatürk’ümüzün uçmağa vardığı günün 70’inci yıldönümüdür. Müsaade ederseniz ben, toplumumuzun yanlışlıklarını affetmesi için, Türk milliyetçileri adına ondan özür dileyeceğim.
“Türk” adını taşıyan ilk Türk devleti Göktürklerden yüzlerce yıl sonra, “Türk” adıyla anılan yeni devletimizi, Türkiye Cumhuriyeti’ni 85 yıl önce kurdu. Nur içinde yatsın.
Türk soyunun Ergenekon vadisinden çıkışında yol gösteren Bozkurt gibi, Kuva-yı Milliye’nin başına geçip yurdunu saran düşmanları denize dökerek milleti yeniden vatan coğrafyasına kavuşturmuştur ve “Türk Cumhuriyeti’nin temeli, Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür” diyerek, bütün olanları yine milletine hediye etmiştir. Nur içinde yatsın.
Türk milletinin karakterli, çalışkan, zeki olduğunu, güçlükleri yenmesini bildiğini, az zamanda çok ve büyük işler yaptığını, geleceğin yüksek nedeni ufkunda bir güneş gibi parlayacağını söyleyerek, “Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyen Türk olacaktır” diye haykırmıştır. Son iki-üç asırdan beri Türk yaratıldığından adeta hayıflanan nicelerine, “Ne mutlu Türk’üm diyene” dedirtmiştir. Nur içinde yatsın.
Türk kültür ve sanayi hizmetlerinin temellerini atan çalışmalara derhal başlamış, Türk Dilini Tetkik Cemiyeti, Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi kurulmuş, Merinos, Nazilli, Hereke, Beykoz, Ereğli, Kayseri Uçak, Sümerbank gibi halkın temel ihtiyaçlarına cevap verecek milli müesseseler üretime geçirilmiş, en ekonomik ulaşım olan demiryolları yapımına hız verilerek memleketimiz demir ağlarla örülmüştür. Nur içinde yatsın.
O günlerde, insanlarımızın morali yerindeydi. Bugünkü gibi devlet borçlu değildi. Milletimiz Türklüğü ile iftihar ediyordu. Türk önde, Türk ileri idi. Halkımız ’öğünüyor, çalışıyor ve güveniyor’du. Kâğıt paralarımızın, posta pullarımızın, okul şapkalarımızın üzerinde sembolümüz Bozkurt’umuz vardı. “Bir gün Sovyetler Birliği dağılabilir ve orada kalan kardeşlerimiz vardır, onlara yardım etmek için hazırlıklı olmalıyız” diyerek yarım asır önce bizi Türk Birliği’ne yönlendirmişti. Nur içinde yatsın.
 “Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapatacağım. Türk Birliği’ne inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk Birliği’yle açacaktır” demişti. Nur içinde yatsın.
Atatürk’ümüzden sonra çok şey değişti ve toplumumuz onun milliyetçi ilkelerinin bütününden uzaklaştırıldı. Bu konudaki görüşlerimi de sizlere ayrıca arz edeceğim.
Sayın okurlarım, ben Atatürk’ümüzü milli bayramların dışında üç-dört kere de çok yakından görme şansına ulaştım. Hele bir keresinde, şimdiki “Gençlik Parkı” çayırında otlattığım kuzumla evime dönerken Anadolu kulübünden aniden önüme çıkan Atatürk’le karşılaşma şansına eriştim. Görevli polislerin beni geriye itmelerine eliyle işaret ederek mani oldu ve ben kuzumu ayaklarımın arasına alıp kolumdaki ot yığınını tutarak onu doya doya seyrettim. Nur içinde yatsın.
Tanrı Türk’ü Korusun.        

Yazarın Diğer Yazıları