‘Bana Konya’yı Anlat’ Yaşayan Konya Hafızası Prof. Dr. Saim Sakaoğlu

Kent arşivlerinin kurulmasını, bu arşivlere, yaşayan insan hafızası kişiler aracılığı ile sözlü kültürün kayıt altına alınmasını hep önemsemişimdir.

‘Bana Konyayı Anlat” Hatırat Projesi’ni gerçekleştiren Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’ı yürekten destekliyor, “Bana Konya’yı Anlat” Hatırat serisi - 6’da ‘Yaşayan Konya Hafızası’ Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nu konu alan kitabı hazırlayan Ahmet Kuş’u kutluyor, hocamın hafızasına bereket ağzına sağlık diyorum.

Kitabı okudukça 1965’te Tokat Gaziosmanpaşa Lisesi’nden öğretmenim olan, öğretmen-öğrenci ilişkilerini en düzeyli biçimde sürdürdüğüm, ilminden hep yararlandığım, izinden gitmeyi amaç edinip Halk Edebiyatı alanını seçip doktora cübbesini elinden giydiğim, yaşamının bütün aşamalarını bildiğimi sandığım değerli hocam Sakaoğlu’nun özel yaşamı ile ilgili bilmediklerimin yanında, Konya’nın yaşayan hafızası oluşuna tanık oluşum beni daha da mutlu etmiştir.

Soyadı Kanunu’ndan önce aileler lakapları ile anılırdı. Sakaveliler lakabı aile büyüklerince Sakaoğlu biçiminde soyadı olarak alınmıştır. Sakaoğlu’nun babasının hattatlığı hocama titizlik gibi yansımış geldi bana, hattat titizliği dil titizliğine dönüşmüş bence. Hoca dilde hiç ödün vermez çünkü.

saim-sakaoglu.jpg

Anadolu kentleri birbirine o kadar çok benziyor ki, “Bana Konyayı Anlat” ifadesi bende “Bana Zile’yi Anlat” biçiminde belirdi. Sakaoğlu’nun çocukluğu Zile’de geçen 70 yıl önceki çocukluğumla özdeş sanki... Sokakta geçen çocukluğumuz sokak üniversitesi eğitimi aldırmış bize. Hocam’a sarışın olduğu için ‘Sarı’ lakabını takmışlar, bir yoklasak hafızamızı her birimize bir lakap takıldığını anımsarız. Eskiden kışlar da gerçek kıştı. Tavanlardan sarkan buzlar birinin üstüne düşmesin diye kırılır, karlar kürünürdü. Mahallede mahalleler arası taş savaşı yapar, sapanla serçe avlamaya çalışırdık. Saklambaç, katır kazığı, yedi kule, enek (misket) oynar, voleybol maçı yapardık. Oyuncak alınmazdı bizlere. Oyuncağımızı, çemberimizi, düdüğümüzü kendimiz yapardık. Hem doğal olur, hem de el yeteneğimiz gelişir, beceri kazanırdık.

Bayramların gelmesini iple çeker, mahallede kapı kapı dolaşır, büyüklerin ellerini öper, para ya da şeker alırdık. Hocamın bunca seneden sonra ilkokul arkadaşlarını unutmayışı gibi gerçekten unutulmayan arkadaşlıklar, ilkokulda başlayan arkadaşlıklardır.

Kentlerde, kent kültürüne etki etmiş tarihî binaların yıkılıp yok edilmesi millî hafızayı silmekten başka bir şey değil bence. Eminim okuduğu tarihî okulun taşınması yaşayan Konya hafızası Sakaoğlu’nu da üzmüştür.

Gördüğüm kadarıyla hocam da benim gibi şanslı öğrencilerden olmuş. Lisede Kemal Or ve Cahit Öztelli’nin öğrencisi olup, lisedeyken dergi çıkaranların arasında bulunup edebî zevkini sağlam temellere oturtmuş. Ben de lise sıralarında, Arif Nihat Asya, Cahit Külebi, Saim Sakaoğlu tedrisatından geçmiştim.

Üniversite yaşamında, bizim ancak kitaplarıyla ilimlerinden yararlanmaya çalıştığımız; Reşid Rahmeti Arat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Faruk Kadri Timurtaş, Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, Ali Nihat Tarlan, Abdülkadir Karahan, Ömer Faruk Akün, Tahsin Banguoğlu ve Fahir İz’in öğrencisi olması ayrıcalık vermiştir Sakaoğlu’na.

Yılda bir gün 6 Haziran’da iki bardak çay içen Sakaoğlu’nun, bugünkü zengin kütüphanesinin temelinin sahaflarda atıldığı inancındayım. Üniversitede öğrenciyken bakanlık olanaklarının katkılarıyla yurt dışına Sofya, Belgrad, Viyana, Salzburg, Münih, Venedik gibi kentlere gitmesi, Erzurum’da asistanken ABD’de Texas eyaletinin Lubbock ve Californiya eyaletinin Los Angeles kentlerinde bulunması ufkunu açan önemli olaylardandır. Doçent olduktan sonra başlayan bilimsel toplantılar için de Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Norveç, Almanya, Yugoslavya, Macaristan, Romanya, Kuzey Makedonya, Kosova, Kırım, KKTC ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bildiriler sunmuştur.

Edebiyat öğretmeni olarak kur’ada Tokat Gaziosmanpaşa Lisesi’ni çekmesine eşi Yurdanur Hanım’ın, “Sen o gün Tokat’ı çekmedin, beni çektin” demesi doğru bir teşhistir. O yıl ben de Ankara Gazi Lisesi’nden kıdemli bir öğrenci olarak Tokat Gaziosmanpaşa Lisesi’ne naklen gelmiş ve Sakaoğlu’nun öğrencisi olmuştum.

Sakaoğlu’nun Konya kitabı dizisinden birine Âşık edebiyatı ile ilgili madde yazması Konyalı ve Konya’ya başka yerlerden gelen âşıkları ayırmasına, dönemin en güçlü şahsiyeti Âşık Şem’î’yi yakından tanımasına vesile olmuştur. Tren istasyonlarında tren saatinde bulunup volta atmak, Anadolu genelinde bir gelenekti sanki.

Konya’daki Atatürk Anıtı’nı çok beğenirim. Selçuklu kültürünün zarafeti üstüne Türkiye Cumhuriyeti’nin simge ismi Atatürk çok yakışıyor derim.

Buram buram Konya kültürünü yansıtan Fahrünnisa Mahallesi Çaybaşı Caddesi zevkle okuduğumuz, bilimsel tarafı ağır basan Yaşayan Konya Hafızası Sakaoğlu’nun anılar demeti idi. Birçok baskıları yapılan 101 Anadolu Efsanesi, 101 Türk Efsanesi ve 101 Dünya Efsanesi üzerine 101 Konya Efsanesi de yayımlanır mı derken Konya’nın Kırkları dizisi içinde Konya’nın Kırk Efsanesi de yayımlanır da dileği yerine gelir. Konya ağzı ile ilgili çalışmalarına da başta yakın akrabalarından duyduğu arkaik kelimeleri derleyerek başlayan Sakaoğlu, Türk Dil Kurumu’nun özellikle uluslararası kurultaylar olmak üzere Konya ağzı ile ilgili bildiriler sunarak bu çalışmalarının zeminini sağlam temellere oturtturmuştur.

Sakaoğlu’nun, “Konya’da köklü bir mahalle kültürü vardı” deyişi Zile’de, Turhal’da, Tokat’ta, Malatya’da hatta çocukluğumda Ankara Ulucanlar’daki mahalle kültürünü getirdi gözlerimin önüne. Bazı kentlerde devlet tarafından kamu yararı gözetilerek koruma altına alınan ve bu alanlarda yapılaşmaya, değişime izin verilmeyen, korunması gereken mahallelerde varlığını korumakta bu kültür.

Eski arkadaşları, unutulmayan dostlukları, vefalı öğrencileri zamanın buğulu penceresinden görüp anımsamak ne güzel. Bunlardan Hakk’a yürüyenleri içli duygularla, hayatta olanları da kimi özellikleriyle yâd etmek ayrı bir huzur verir insana. Kitabın Dostlarım bölümü İstanbul’da bir semt olan Vefa’yı değil, gönül bağı kurulan dost, arkadaş kavramını içeren biçimiyle, bir bölümünü yakından tanıdığım; Mehmet Bildirici, Mehmet Ali Uz, Ahmet Ercilasun, Ali Berat Alptekin, Seyit Emiroğlu, Metin Ergun, Sabahattin Engin, Ali Işık, Seyit Küçükbezirci, Recai Kıcıkoğlu, Ali Yakıcı, Esma Şimşek, Atiye Nazlı, Nail Tan’ı sayıp haklarında güzel duygular sergilerken beni de anımsayıp hakkımda güzel duygular beslemesi derecesiz mutlu etmiştir.

Türk Kültürüne Dair Çalışmalarım bölümünde eski seyyar destan satıcılarını anımsatması; panayırlarda, pazar yerlerinde kendine özgü edası ile güncel konuları içeren destancılar geldi gözlerimin önüne. Aynı bölümde “Elinizi Nasreddin Hoca’nın Yakasından Çekin” yazısı da Nasreddin Hoca furyasına çok yerinde bir DUR! uyarısıdır.

Kitaplarım ve Toplantılar bölümünde her zaman baş vurabileceğimiz Sakaoğlu Kaynakçası oluşturulmuş, “Sakaoğlu İçin Yazılanlardan Seçmeler” bölümünde: (Dr.) Mehmet Ali Uz, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Mehmet Bildirici, Recai Kıcıkoğlu, Prof. Dr. Mahmut Tezcan, (Dr.h.c.) Nail Tan, Seyit Küçükbezirci, Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun, (Dr.h.c.) Hayrettin İvgin, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, İhsan Kayseri, Sabri Koz, Ali Işık, Prof. Dr. Ali Duymaz, Prof. Dr. Nergis Biray, Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Prof. Zekeriya Karadavut, Prof. Dr. Bilgehan Atsız Gökdağ, Prof. Dr. Esma Şimşek, Prof. Dr. Pervin Ergun, Prof. Dr. Behiye Köksel, Prof. Dr. Dilaver Düzgün, Prof. Dr. Sinan Gören, Prof. Dr. Abdülkadir Emeksiz, Dr. Öğr. Üyesi Atiye Nazlı gibi Sakaoğlu hakkında yazan arkadaş, bilim adamı ve öğrencilerinin arasında bulunmaktan mutluluk duydum.

Hocamızın son mutluluklarından biri de, Atatürk’un kurduğu Türk Dil Kurumu tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı anısına verilen 2023 Yılı Türk Diline Hizmet Ödülü’ne layık bulunmasıdır. Kendisini bir daha kutluyorum.

Yazarın Diğer Yazıları