Ben bugün yazıyorum siz sakalım çıktığında okuyun!

Ben bugün yazıyorum siz sakalım çıktığında okuyun!

Ko-a-lis-yon pro-to-ko-lü de-ğil; ol-ma-ma-lı!

Ko-a-lis-yon pro-to-ko-lü de-ğil; ol-ma-ma-lı!

Ko-a-lis-yon pro-to-ko-lü de-ğil; ol-ma-ma-lı!

Ko-a-lis-yon pro-to-ko-lü de-ğil; ol-ma-ma-lı!

Ko-a-lis-yon pro-to-ko-lü de-ğil; ol-ma-ma-lı!

Ko-a-lis-yon pro-to-ko-lü de-ğil; ol-ma-ma-lı!

*

Eski usul daktilo olsa, yaza yaza mürekkep kalmazdı.

O kadar çok ve sık tekrarladım ki son dönemde; altı muhalefet partisinin imza edeceği metnin ne olup, ne olmaması gerektiğini.

O kadar çok ve sık izah etmeye çalıştım ki, "anlaşma"nın, "uzlaşma"nın, "sözleşme"nin, Türkiye Cumhuriyeti''ni "parlamenter sisteme döndürmek" üzere yapılmasını ve bununla "sınırlandırılması"nı.

Ama tabii bu işler sakal meselesi!

Sakalımız yok diye zahir; "her alanda ortak çalışma"cılar galip geldi. Beklenti hem çeşitlendirildi, hem yükseltildi.

*

Ve gümmmmmm!

Mahalleler arasındaki duvarları yıkacağız derken, her mahalleden ayrı bir homurdanma yükseliyor şimdi.

*

Akıl var, mantık var;

CHP ile Saadet Partisi''nin "İstanbul Sözleşmesi"nde uzlaşması mümkün olabilir mi?

Ya İYİ Parti ile DEVA yahut Gelecek Partileri''nin "kimlik politikası"nda tutum birliği içinde olabilmesi?

Terörle mücadelede…

Dış politika önceliklerinde…

"Türk Dünyası" perspektifinde…

Zorunlu eğitimde… Müfredatlarda…

TSK''nın yeniden yapılandırılmasında…

Diyanet''in konumunda…

"Vesayet" algılamalarında…

Ve hatta Anayasa''nın değiştirilemez maddeleri konusunda…

Bu 6 parti''nin "ortak bir yol haritası" benimsemesine imkan var mı?

Ayrıca olması lazım mı?

Bu partiler aynı zamanda bir "seçim ittifakı" da kurmuş olsa -ki an itibarıyla yok böyle bir şey- bile, seçim günü geldiğinde, herkes, en nihayetinde "gönlünde yatan aslana" oy vermeyecek mi?

Oy verme işleminde belirleyici olan da "farklılıklar" olmayacak mı aralarındaki?

*

Karşılanması mümkün olmayan beklentiyi köpürtmek; hem Ahlatlıbel hem de Bilkent öncesi yapılabilecek en yanlış işti;

Valla bravo, itinayla becerildi!

*

Estirilen rüzgârın şehvetine kapılmadan, altı parti, kendilerini sadece "Parlamenter sisteme dönüş konusunda ortak hareket etmek"le bağlasalar; şimdi "o niye yok", "bu niye yok" denilen alanlar, vurgular, mesajlarla ilgili olarak da, "Bir sakin  olun arkadaşlar, bu bir seçim beyannamesi değil; nihayetinde, seçime kendi parti programlarımızla gireceğiz. Hepsi orada var" diyebilme özgürlüğüne sahip olacaktılar.

Kimse "eksik"lerden şikayet edemeyecek; zira başka bir şeyin "olması" zaten gerekmeyecekti!

*

Dedim ya, sakal meselesi!

Şimdiden sonra frene bassalar da şu "Eğitimde de ortaklaşacağız, ekonomide de…" vesair inadını bıraksalar bari!

Ortaklaşamayacakları, onlar ortaklaşsalar da seçmeni ortaklaştıramayacakları belli olduğu gibi, seçmenin "tercih şansı"nın olabilmesi için ortaklaşmamaları da gerekli!

 

 

AKREDİTASYON(!)

Altı muhalefet partisinin Bilkent Otel''deki "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" sunumu için medyaya özel bir akreditasyon uygulamadığı; en yandaşların da, en candaşların, en yoldaşların da davet edildiği meselesi o kadar abartıldı ki, bildirmeden edemeyeceğim;

Ben davet edilmedim!

*

Açıkçası; davet edilmemiş olabileceğim aklıma bile gelmemişti. Ankara-İstanbul arasında yaşanan kronik kargaşaya bağlamıştım davetiyenin elime geçmemesini.

Öyle ya;

"Katil devlet" ithamcılarından Kabataş iftiracılarına kadar herkesi davet edip de beni mi etmeyeceklerdi!

Çok saçma!

*

Sonra…

Hani "şeytan(!)" dürter ya, öyle bir işkillendim; İstanbul''u arayayım dedim:

- Benim davetiye yine size mi geldi?

Bazı basın kuruluşunun neredeyse çaycısına kadar davet edildiği etkinliğe bizim Ankara Temsilcisi dışındaki yazarlarımız davet edilmemiş iyi mi!

"Unutulmuş"uz!

"Çok pardon"muş!

*

"Fıtrat" mı diyelim!

Bir kere daha yaktın bizi Atsız!

"Yaşadığımız yüzyılın fedakârlarıyız" diye diye; kendimiz çağırdık başımıza ne geldiyse!

***

Kimse adını bile anmazken, yıllarca Hocalı diye üstümüzü başımızı mı parçalamadık; Karabağ işgaline rağmen açmaya kalkıştıkları Ermenistan sınırına mı yürümedik; Türklere uygulanan soykırımları mı belgelemedik…

Sonuç?

Azerbaycan''ın "devletlü takdirleri(!)"; soykırım iftiracılarıyla kol kola girmiş, "özür"cü bir genç sivil eskisine layık görüldü!

*

Kumpasçılara karşı sayfalarımızı siper mi etmedik kahraman Türk Ordusu''na…

Haysiyet cellatlarına mı kafa tutmadık; "özel yetkili" zulüm erbaplarına mı…

PKK''yı palazlandıran çözüm sürecinin mi maskesini düşürmedik, sahipsiz bırakılan, anılması bile yasaklanan şehitlerimizi mi taşımadık başımızın üzerinde…

Tehdit mi edilmedik bu sebeple, baskı mı görmedik…

Sonuç?

"Asker eşleri maarif takvimine soyunsun" diyen kumpas şakşakçısıyla, o askerleri "seri katil" ilan eden "akil abla"yı götürdüler, sınır hattında terörle mücadele eden askerlere "moral" ziyaretine!

*

Eğitimimiz, kabiliyetimiz, zekâmız, mesleki ilişkilerimiz başka türlüsüne pekala müsait olduğu halde, "ilke" belasına, karın tokluğuna her nevi ambargoyla cebelleşmek neyse de; karşılığında "muhalif" diye dünün yağdanlıklarının, "gazeteci" diye dünün tetikçilerinin taltifi de artık iyice işin suyunu çıkarıyor!

Ağır geliyor!

Ayıp oluyor!

Yazarın Diğer Yazıları