Biatçı ne bilsin demokrasiyi!

Biatçı ne bilsin demokrasiyi!

Türkçe''de güzel bir deyim var; boşa kürek çekmek.

Günlerdir, "6''lı Masa"da seçmene algılatılmak istenen türden bir anlaşmazlık, çatışma, ayrışma, dağılma, kopma olmadığını izah ve ispata çalışan muhalif siyasileri izliyoruz.

İyi niyetle, samimiyetle ve fakat beyhude bir çaba içinde, çırpınıp duruyorlar; boşa kürek çekiyorlar.

Çünkü, ne deseler, ne söyleseler boş.

Söyledikleri gerçek olmadığından değil.

Muhataplarının gerçeklik algısı bulunmadığından!

*

Altı farklı siyasi yolculuktan, aralarında kimi derin, kimi nüans ölçüsünde ayrılıklar bulunan farklı ideolojik geleneklerden gelen ve hatta, son tahlilde ülkeye dair gelecek tasarımları da tıpatıp aynı olmayan, zaten siyaseti de bu nedenlerle ayrı tabelaların altında yapan bu siyasi partilerin/liderlerin bir yuvarlak masanın etrafında oturabiliyor olması bile, tek başına ve ilk günden bu yana söylediğimiz gibi değerlidir.

Ama o masaya oturmuş olmak, o masada oturuyor olmak, o masadan kalkmıyor olmak bir "kayıtsız şartsız rıza beyanı" değildir.

*

Misal, "Cumhurbaşkanı aday adayı" olarak beliren ilk/her ismin sorgusuz sualsiz kabullenilmemesi…

Misal, Anayasa değişikliği teklifi için önerilen kimi maddeler üzerinde mutabakat sağlanamamış olması…

Misal, altı partiden birinin seçim stratejisi için izlediği yolun bir diğeri için gereksiz, yersiz yahut zamansız olabilmesi…

Misal, "masa dışından" destek alınabilecek kişi, kitle, yapılarla alakalı tercih/öncelik farklılıkları…

"İrade" gösterisidir.

"Şahsiyet" işaretidir.

Apır sapır mevzulardan kullanılan "farklılık zenginliği"nin yerinde sergilenmiş örnekleridir; kıymetlidir.

*

Mevzu bahis "ortak" bir akıl "geliştirmek" ise eğer;

Masaya sunulan her nevi öneriyi, emme basma tulumba hareketine formatlı bir robot gibi "komut" telakki ederek değil de kendi aklının, mantığının, vicdanının, temsil ettiği değer, kurum ve kitlelerin sesine kulak vererek eğrisiyle doğrusuyla inceleyen, irdeleyen, gerekirse eleştiren bir tutum sergilemek…

Gerekirse itirazda bulunmak…

İyidir; ortada bir "düşünce/düşünme kabiliyeti" olduğunun belgesidir.

Keza tartışmak, tartışmayı becermek/başarmak; bir düzey işaretidir; tahammüle dair…

*

Velhasıl…

Tartışa tartışa anlaşmak; nimettir.

Sadece "demokrasi"yi hazmedebilmiş toplumların başına gelir.

*

En temel iddiası, memleketi, insanların konuşamaz hale getirildiği, kimsenin kendine ait bir düşüncesinin, tavrının kalmadığı, bırakılmadığı, organize şekilde şahsiyetsizleştirildiği bir iklimden çıkarıp da temel hak ve hürriyetleri, demokratik ilkeleri hukuk devletinin sınırları içinde kullanılabilen hale getirmek olan bir "masa" için;

Bütün o itirazlar…

Fikir ayrılıkları…

Tercih farklılıkları…

"Her kafadan bir ses çıkması", "kriz", "çatlma" patlama değil; tersine  "sağlıklılık" bildirir.

Umudu kestirmez güçlendirir.

 

*

Biat kültürünü iliklerine kadar içselleştirmiş olanlar ne bilsin demokrasiyi…

Cahiliye alışkanlıklarını bir "miras" gibi sahiplenen, "güç" varsaydığı odağa bir kere teslim olduktan sonra bir daha ondan duyduğu, gördüğü dışında bir şeye inanmayan, zaten inanıp inanmama tercihinde bulunabilmesini sağlayacak asgari analiz kabiliyetinden de yoksun olan…

Haliyle "adalet" gibi duyguları geliş(e)memiş…

Güdümlü bir cenahın "en doğru"nun ne olduğunu ararken verilen "kavga"ları anlaması namümkün de…

"Muhalif" geçinen, "muhalefet"ten geçinen, lafa gelince demokratlığı kimselere bırakmayan, "aydın" kisveli ekran yüzlerinin de verilen "kavga""zafiyet" varsaymasını ne yapacağız?

Bu yanlış varsayım üzerinden masaya dayattıkları "Hadi"leri neye yoracağız?

Muhalif görünümlü iktidar maymuncukluğuna mı mesela?

Açılsın kapılar!

*

Ben bunu bilir; bunu söylerim;

Bir yandan "demokrasi" meydanlarında mangalda kül bırakmayıp da diğer yanda "tartışıyor olmalarından" rahatsızlık duyarak masayı "acil kararlara" zorlamak, "anlaşmayı" değil de "birilerinin birilerine boyun eğmesini", "birilerine boyun eğdirilmesini" dayatmak, "seçeneksizliği" pohpohlamak, demokrasinin "d"sinden bile nasiplenmemektir arkadaş!

*

Biz susarak, kan kusup kızılcık şerbeti sayarak, içimize atarak, sitemle dolarak uzaklaştığımız değil, tartışa tartışa anlaştığımız, anlaşabilmek için birbirimizi anladığımız, anlamak için duyduğumuz, duymak için dinlediğimiz, dinlemek için dinleyebilecek sesleri çıkarabildiğimiz bir ülke istiyoruz.

Üç gün önce "amasız hürriyet" nutukları atıp da, üç gün sonra en makul itirazlara bile kapıyı kapatanların riyakarlığına tokuz.

Yazarın Diğer Yazıları