Bir ''Bir söze, bir de edene bakma vak'ası'' daha…

Bir ''Bir söze, bir de edene bakma vak'ası'' daha…

Başımıza gelenlerin azımsanmayacak kısmının "ölçüsüzlük"ten kaynaklandığına inanan biri olarak, kendi bilgi, duygu, düşünce ve değerlerim uyarınca oluşturduğum; bana sorarsanız aynı zamanda "millî" de olan, ve fakat başkasına göre tamamen kişisel sayılabilecek bir ölçü silsilem var;

*

-              İsterse allameicihan olsun, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan ''Anayasa Değişikliği Referandumu''nun asli gayesini sezemeyen, "devlet"in paralel bir yapının eline geçişinin "hukuki zırha büründüğünü" göremeyen, anlayamayan, aşikâr olan "operasyonu", -gerekçeleri ne olursa olsun- "darbelerle hesaplaşma" diye yorumlayanların idrakinden şüphe ederim mesela…

*

-              Söz konusu Anayasa değişikliği paketinde, toplumun sair ekseriyeti tarafından desteklenen "makbul" maddeler arasına sokuşturulmuş ve adeta niyet beyanı niteliği taşıyan "asıl amaç araçları"nın ne anlama geldiğini, yargıda, dolayısıyla devlette yol açacağı hasarı göre bile bağlamından koparanların, "geçmiş kredilerini" kendileriyle aynı fikri dilimdeki toplum kesimlerinin gözünü perdelemek için kullananların Türk vatanına, Türk milletine, Türk devletine sadakatinden şüphe ederim…

*

- Türkçülerin, Türk Milliyetçilerinin, Ülkücülerin, Cumhuriyetçilerin kalbine, "ısrarlı/sistemli şekilde", "Ya Enver, ya Kemal" fitnesi salanların, "Enver"i siyasal İslamcılar''ın eline verilmiş ve namlusu Türk Milliyetçiliği''ne dönük bir silaha dönüştürenlerin, bir büyük Türkçü ile bir büyük Turancıyı yarıştırma ve tarih nezdinde birini diğerine linç ettirme ihtiyacı duyanların milliyetçiliğinden şüphe ederim…

*

- Adı, başı, yolu, ekolünün ne olduğu hiç fark etmez; insan iradesine tasallutu esas alan, insanları "kula kul"laştıran, robotlaştıran, ve bunu herhangi bir ideoloji yahut inançla meşrulaştıran, herhangi bir cemaatin, camianın, örgütün, teşkilatın, yapılanmanın elebaşlarını olmadık sıfatlarla kutsayan, köşelerinden, ekranlarından, kürsülerinden onlara "Ben sizi ne çok sevmiştim" diye serenatlar yapanların, aklından, mantığından, vicdanından şüphe ederim…

*

-              Yürüttükleri misyoner faaliyetlerle dini dönüştürüp bir sömürgeleştirme yahut işgal aracına çevirenleri, Gaspıralı İsmail''le bir tutanların ve bu hain girişimleri "ceditçilik" diye cilalayanların imanından şüphe ederim…

*

E bir de malum; doğa boşluk kabul etmiyor. "Fesli Meczup"tan boşalan makamı doldurmaya aday "alim(!)"ler zuhur edecekti, edecek mecbur!

*

Bütün bu sebeplerden dolayı, nazarımda "olağan şüpheli" olanların Atatürk''e bilmem kaçıncı sövgülerini, bir basın çalışanı olarak mecburen hafızama alsam da, enine boyuna yazmaya değer bulmam sair zamanda; haber değeri olan bu mutat halleri değil, bugüne kadarki cümle iftira, hakaret ve ithamlarından dolayı başlarını mozoleye vurmaları olur zira!

Gelin görün ki işin ucunda, bu nevi tipleri "rol model" edinmiş gençlerin pırıl pırıl dimağlarının daha da kirletilmesine mani olabilme ihtimalimiz, imkanımız var.

*

Ölçüleriminden biri de "mahremiyete azami saygı" olduğundan, iki gündür çok tartışılan o "Karısının üzerine kuma getiremedi diye Atatürk''ü suçladı" tivitinin bu boyutuna girmeden, bilgi hatalarını düzeltmekle yetineceğim:

BİR:

Türkiye''de her kadın "aldatıldığı" gerekçesiyle boşanma davası açabilir ama "zina davası" açamaz; 2004''te yenilenen TCK''da zina suç olarak sayılmadı. Yani... AK Parti sağolsun(!); kimsenin bir telaş bu nevi kabahatlerini Atatürk''e fatura etmesini gerektirecek bir durumu yok ortada!!!

İKİ:

Tek eşlilik, "Cumhuriyet", veya "20''lerde Kemal Paşa eliyle ve zorla dayatılan tahdit ve kayıtlar", veya "İsviçre Medenî Kanununun alâkalı kaideleri" eliyle değil, 1917''de çıkarılan "Hukuk-i Aile Kararnamesi"yle güvenceye alındı.

"Sentezci" zihniyet, sunacağım kaynaklara itibar etmeyebilir; İslam Ansiklopedisi''nden aktarıyorum:

"Hukūk-ı Âile Kararnâmesi İslâm hukuk tarihinde aile hukuku alanında hazırlanmış ilk kanundur…

Üçüncü bölüm nikâhın akdine ayrılmıştır. Bu bölümde, Osmanlı Devleti''nin ilk dönemlerinden itibaren uygulanmaya çalışılan nikâhın devlet kontrolünde kıyılması geleneğinin daha düzenli biçimde devam ettirilmesinin istendiği görülmektedir…

38. maddeye göre ikinci bir eş almama taahhüdünü ihtiva eden, alındığı takdirde eşlerden birinin boşanmış sayılması şartını taşıyan evlilik akdi geçerlidir ve bu tür bir şart bağlayıcıdır. Kararnâme öncesinde çok evlilik konusunda Osmanlı aydınları arasında yoğun fikrî tartışmaların cereyan ettiği ve çok evliliğin sınırlandırılması veya önlenmesi yönünde çeşitli teşebbüslerin bulunduğu bilinmektedir…"

*

Yine İslam Ansiklopedisi''nde göre bu kararnameyle getirilmek istenen nizamda "…eski Türk ailesinde yeteri kadar iyi örnek bulmanın mümkün olduğunu savunan Ziya Gökalp''in önemli bir ağırlığı vardır."

*

ÜÇ:

Hukuk devletlerinde hiç kimsenin "Millî an''ane ve İslam''ın verdiği ruhsatın rağmına" diyerek yasaları reddetmek "hak"kı yoktur!  

Yazarın Diğer Yazıları