Böyle ''karartma'' görmedim

Böyle ''karartma'' görmedim

32 yıllık gazeteciyim..

Son 32 yılda şahit olduğunuz büyük olayların canlı tanığıyım..

Bu olaylara depremler de dahil, seller de..

Toplumsal olaylar da dahil, suikastlar da..

**

Bu olayların bazılarında devletin işaretiyle, bazılarında da "Ortak aklın" gereği, medyanın sessizliğine şahit olmuşumdur..

Bazı olaylar vardır ki, gerçekten millî güvenlik meselesidir ve o olaylarda ortak akıl devreye girer, resmî açıklamaların izinde yayıncılık, gazetecilik yapılır..

Doğru ya da yanlış bulursunuz, bilemem.. Ben, olanı söylüyorum, yaşananı söylüyorum..

**

Ancak Ak Parti iktidarının ilerleyen yıllarında "Ortak akıl" dediğimiz gerçek ortadan kalktığı için, bizzat devleti yönetenler ortak akıldan koptukları için, yarattıkları medya da aynı akıbeti yaşadı..

Sosyal medyanın hayatımıza kattığı "Bilgi kirliliği"ni de eklediğinizde, büyük olaylarda, şöyle bir soluklanıp, daha az hasarla nasıl atlatırız diye soran kalmadı..

**

Ancak, 11 Ağustos günü meydana gelen sel felaketinde bambaşka bir tablo vardı..

32 yıllık bir gazeteci olarak, böyle bir karartmaya şahit olmadım..

O akşam, Cumhurbaşkanı Erdoğan''ın televizyon yayını bitinceye kadar, resmî bir açıklama gelmedi..

Doğal olarak da fısıltı gazetesi devreye girdi..

Ancak bu kez mesele fısıltı gazetesi değildi..

HES patladı iddiası ortalığı sararken,

Millî Yas gerektirecek kadar yüksek kayıp rakamları havada uçuşurken,

Kimse birbirinden haber alamazken,

Devlet, Cumhurbaşkanı''nın televizyon yayınına kadar sustu..

Arada yapılan kısa açıklamalar ise, "İddialar yalan"dan öte değildi..

**

Bakın o gün gazetecilik açısından ne olduğunu anlatayım size..

Malum, ormanlarımızı küle döndüren yangınlarla ilgili olarak RTÜK Başkanı medyayı tehdit etmişti.. Ardından tam da 11 Ağustos günü, çok sayıda kanala ceza yağdırdı..

Mesela FOX Haber''de, sevgili kardeşim''in yaptığı haberde şöyle bir ifade geçiyordu;

- Yangın öyle hızla yayılıyor ki, kâbus gibi..

RTÜK, resmî açıklamalarda bile "Hızla yayıldığı" söylenen yangını böyle tarif etti diye ceza kesti..

"Alevler ahenkle dans ediyor" diye tarif etmesini mi bekliyordu bilmiyorum..

Ama RTÜK''e bu saçmalığı yaptıranın, yangın haberlerinin, iktidarın acziyetini gözler önüne sermesi olduğundan eminim..

**

İşte tam da o cezaların kesildiği güne denk geldi sel faciası..

Belediye başkanlarından, muhtarlardan, vatandaşlardan yoğun bilgi akışı vardı..

Belli ki facianın boyutu da büyüktü..

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bölgedeki partililerden ve ulaşabildiği devlet görevlilerinden sürekli bilgi aldı..

Ancak, herkes tedirgin, herkes yarım ağız konuşuyordu..

Sadece medyanın üzerinde değil, herkesin zihninde bir otokontrol devreye girdi..

Net bir bilgi olmadığı için, ertesi gün gazeteciler sorduğunda, sadece sel bölgesinde ihtiyaç duyulan malzemeleri sıraladı..

Aslında bazı acı bilgiler ulaşmıştı ama, Akşener de azami dikkat gösterdi..

**

Elbette her söze dikkat edilmeli..

Ama ben, 32 yıldır, benzeri ancak Kuzey Kore gibi ülkelerde görülebilecek o karartmaya ilk kez şahit oldum..

Bölgedeki muhabirlerle konuştum.. Onlar bile, üstelik yayında değil, bir ağabeyleri ile telefonda konuştukları halde, henüz bilgi yok diyorlardı..

Bu satırlar kaleme alınırken kayıp sayımız 40''ı aşmıştı.. Dilerim olmaz ama, sayının artması muhtemel..

Böyle bir tablo yaşanırken, televizyonlar gece boyu normal bir akışla yayına devam etti..

Gece boyu ekipteki arkadaşlar bana da sordu.. Hepsine yanıtım aynıydı;

- Televizyon ekranlarındaki rahatlık, sessizlik, hayatın olağan akışına aykırı.. Bu kadar ciddi bir tabloda yayınların yıkılması lazım.. Türkiye''nin, hatta oralardan çok sayıda gurbetçi çıktığı için dünyanın dört bir yanından haber almaya çalışan vatandaşlarımız var.. Tecrübelerim bana diyor ki; Buna rağmen bu sessizliğin bir nedeni var, korku !

**

Ey okur;

O korku nedir biliyor musunuz?

O korku, sizin haber alma özgürlüğünüze vurulmuş prangadır..

Gece boyunca, hatta ertesi gün, herkes "Can"dan haber almaya çalışırken, AFAD''ın ve tüm resmî ağızların, bölgede çalışan ekip sayısını, ekipmanları duyurması, "Çok çalışıyoruz" demekten baka bir şey değildi.. Üstelik, bilgi de değildi..

HES meselesi hâlâ karanlıkta..

Kayıp sayımız birer ikişer artıyor..

Suyla gelen ve köprü altlarını tıkayıp, suyun şehre akışına sebep olan  tomruklardan, ağaç dallarından, Orman İşletmesi''nin sorumluluğundan söz eden yok..

Oraya gidip miting yapan, siyaset yapan, sağa sola atarlanan Cumhurbaşkanı''nın sözleri ve tavrı bile, bana dedirtiyor ki; Bu işte büyük bir perdeleme var..

Tabloyu perdeliyorlar..

Sorumlulukları perdeliyorlar..

**

Ama gerçeğin bir gün mutlaka gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu vardır..

Karartmayı ve perdelemeyi çare olarak görenler, günü kurtaran o karartmanın altında kalır..

Sel elbette doğal bir afettir..

Ancak, ülkeyi yönetenlerin, müteahhit ortaklarıyla birlikte, özellikle Karadeniz''de, suyun doğasını tarumar etmelerinin bunda katkısı çok büyük..

Türkiye yıllardır orman bölgelerindeki sorumsuz yağmayı, HES rezaletini konuşup duruyor..

Bu konuda laf eden, uyaran herkesi "Hain ve iş bilmez" ilan eden iş bilmez iktidarın,

Ve acının mahallesinde siyaset yapan patronunun hiç mi sorumluluğu yok?

Ya da, yangındaki rezaleti bile "Söndürecek suyumuz yoksa, kanımız var" gibi saçma sapan sloganlarla perdelemeye çalışan stepnesinin, hiç mi sorumluluğu yok?

**

Var elbette.. Ama sorunumuz şu;

Sorumsuzların, sorumluluk gibi bir duygusu yok..

Türkiye zengin diyorlar, ama her felaketin ardından vatandaşa avuç açıp, IBAN numarası veriyorlar,

Karşılaştığı her krizde balçığa saplanan bu iktidarın Türkiye''yi yönetemediği artık ayan beyan ortada..

Yakındır, bugünler geçecek..

Olan giden canlarımıza, kayıplarımıza, arkalarında kalan acı dolu yüreklere olacak..

Sessizliğine bakmayın..

İçimdeki ses avazı çıktığı kadar bağırıyor;

Çıkın artık hayatımızdan!

Yazarın Diğer Yazıları