Bu akılla sittin sene kalkınamayız

Bu akılla sittin sene kalkınamayız

Türkiye dünyada kalkınma ve büyüme yarışında geri kaldı.

*1980 yılında Türkiye‘nin GSYH‘sı 96,6 milyar dolardı. Dünya GSYH’sı 11 trilyon 240 milyar dolardı. Türkiye’nin Dünya GSYH içindeki payı yüzde 85,94 idi.

* 2021 yılında Türkiye’nin GSYH’sı 806, 6 milyar dolar oldu. Dünya GSYH’sı ise 96 trilyon 290 milyar dolar oldu. Türkiye’nin Dünya GSYH içindeki payı Yüzde 83,76’a geriledi.

Birleşmiş Milletler ve AB yıllık raporları ile Freedom House, Dünya Adalet Projesi ve diğer kuruluşlar da, Türkiye’nin kalkınmanın diğer unsurları olan, kurumsal yapı, eğitim, hukuk ve demokrasi, gelir dağılımı, sorunlarında geri düştüğünü yazıyor.

Hepimiz çok sık vurgu yapıyoruz; 1960 yılında bizde fert başına gelir Güney Kore’nin 3 katı idi. Bugün tam tersine Güney Kore’de fert başına gelir bizim 3 katımızdır.

gsyh-gostergesi.png

Ekonomideki çöküş hikâyesi yalnızca bugünkü iktidara özgü değil. Her dönemde Türkiye krizlerle boğuştu. Bunun içindir ki Arjantin ve Türkiye için Kriz İkizleri deniliyor.

Toplum olarak oturup düşünmemiz lazım. Neden yol alamıyoruz?

Birinci sorun siyasi İslam’dır.

Siyasi İslam, 1950-1960 DP döneminde, 1980 darbesi sonrasında ve bugün, 2003 yılından beri faiz nas gibi, faizsiz bankacılık gibi İslam ekonomisini öne çıkarıyor. 2021 sonunda başlayan son kriz tamamıyla faiz anlayışından kaynaklandı.

İkinci sorun ekonomi yönetimidir.

Devlet yönetimi ve özel sektör yönetimi çok farklıdır. Ancak olaya yalnızca başarı açısından bakarsak, özel sektörde başarı iyi yönetimden kaynaklanır. İstikrarlı bir ekonomi için de başarılı iyi bir ekonomi yönetimi gerekiyor.

Alman ekonomisi İkinci Dünya Harbi’nde yerle bir oldu. Ama çok hızlı kalkındı. Çünkü her alanda yetişmiş vasıflı iş gücü ve uzman eleman ve akademisyenler vardı.

Türkiye’de ise kurtuluş savaşından sonra Osmanlıdan kalan uzman ve akademisyen yoktu. Yalnızca bürokratlar vardı.

Türkiye’de Atatürk döneminde 1933 ve sonrasında Almanya’dan getirilen akademisyenler, ekonomi yönetimine katıldı. Üniversiteler dışında hükümete de danışmanlık yaptılar. Söz gelimi Neumark, kamu reformu ve vergi reformu programında yer aldı. Yine 1933-1938 birinci sanayi planı çok başarılı oldu. Türkiye beş yıl içinde yüzlerce fabrika ve altyapı yaptı. Millîleştirme gerçekleştirdi. Birinci sanayi planındaki başarılı sonuçlarda Alman profesörlerin katkısı olmuştur.

ABD’de Başkanlığa bağlı ekonomi danışmanları konseyi var. Bu konseye üye olanların bir kısmı Nobel İktisat Ödülü almış akademisyenlerdir.

Söz gelimi; bunlardan Joseph E. Stiglitz ve James Tobin, Nobel Ödülü almış profesörlerdir. FED Başkanı olarak da görev yapmış olan Yellen, Başkan Bill Clinton döneminde Beyaz Saray Ekonomik Danışma Konseyi Başkanlığı ve Kaliforniya Berkeley Üniversitesinde işletme profesörlüğü görevlerini yürütmüştür.

Türkiye Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu’nda iki akademisyen var. Bunlardan birisi iktisatçı, diğeri İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesidir. Dahası bu kurulun görevleri arasında “faizsiz finans sisteminin daha hızlı ve sağlıklı geliştirilmesi” de var. İlave olarak da, 2018 kur şokunda, 2021 faiz ve TL krizinde bu kurulun hiç sesi çıkmadı.

Aslında ekonomi geçmiş hükümetler döneminde de ekonomi bürokratlar tarafından yönetildi. Hatta ana muhalefet partisi CHP 1980 sonrasından beri ekonomi bürokratlara emanettir.

Elbette ki bürokratlar da kendi alanlarında başarılı insanlardır ve fakat ekonomi yönetimi çok yönlü bakmayı gerektirir. Siyasi liderler de bürokratları tercih ediyor. Çünkü bürokratlar emir-konuta zinciri içinde yetişmiştir.

Bugün CHP yönetimine tamamıyla bürokratlar ve maliyenin üstadlık geleneği hâkimdir. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi bazı akademisyenler toplandı ve fakat bu tamamıyla bir gösteriş amaçlıydı. Söylenenler daha çok medyanın her gün yazdığı krizin boyutunu gösterir nitelikte idi. Ciddi bir istikrar modeli sunan olmadı. Bu arkadaşlar önceden parti içinde bir konsey olarak organize olmuş olsalardı, hepsi en iyi modeli oluşturacak kapasitede akademisyenlerdi.

Türkiye yeniden istikrar istiyorsa, önce siyasi iktidar demokrasi, hukuk ve güven altyapısını oluşturmalıdır. Sonra tarafsız akademisyen ve uzmanlardan oluşan bir ekonomi yönetimi tesis etmelidir.

Ekonomi alanında yeniden istikrarın üç temel ayağı var;

Bir; Devlet-Piyasa optimum dengesini kurmak. Bunun için de kurumsal devletin üretimde dengeleyici ve rekabetin önünü açan bir fonksiyon kazanması gerekir.

İki; makro planlama yapılması;

Üç; üç yıllık bir geçiş programı hazırlanması. Bu program ile IMF’den 100 milyar dolarlık kredi alınması, kur politikasının, dış ticaret politikasının değişmesi, ithal girdi payının düşürülmesi, spekülatif sermaye girişlerinin kontrolü hedef olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları