''Çöküş''e giden yollar nasıl döşendi?

''Çöküş''e giden yollar nasıl döşendi?

Sedat Peker''in iddialarına dünya basını da büyük ilgi gösterdi ama bu haberlere kendi çabanızla ancak ulaşabilirsiniz! Genelde Türk halkını Atatürk''e ihanet etmekle suçluyorlar. Peker''in uyuşturucu ticareti ile ilgili iddialarına ise dünya basınının pek girmediği görülüyor. Çünkü gazeteciler, dünyadaki uyuşturucu trafiğini, istihbarat servislerinin yönettiğini, bu iş için mafya denilen suç örgütlerini kullandığını, elde edilen kara parayı da gayrimeşru işlerde kullandığını bilir. Dünyanın en bilinen uyuşturucu güzergâhı da Kabil''den başlar, New York''a kadar uzanır.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Habertürk''teki programda konuya bir ucundan temas etti. Yalnız, Soylu''nun, "Kabil''de uyuşturucu elde etmekte kullanılan bitkilerin ekim alanları ABD işgali sırasında beş kat arttı" diye özetlenebilecek mesajı üzerinde kimse durmuyor!

Türkiye bu hat üzerinde sadece bir geçiş ülkesiydi ama sonradan Kolombiya-Avrupa arasında kokain ve sentetik uyuşturucu hattı kurulunca Türkiye de pazar haline geldi. Nitekim operasyonlarda elde edilen eroin, esrar oranında azalma görülürken kokain ve sentetik uyuşturucu miktarında artış var. Bu trafik, Türkiye''nin kontrolünde değildir, ABD''nin kontrolündedir!

***

Uyuşturucu ticaretinin bir sektör haline geldiğini ve resmî rakamlara göre son 10 yılda yaklaşık 1.5 milyon kişinin uyuşturucuyla ilgili bir suçtan yakalandığını duyurmuştum. İşte bu ticaretle uğraşanlar, kara parayı aklamak için bütün sektörlere ve bütün bürokrasiye hatta siyasete nüfuz ediyor. Ülke halkının karakterini bozuyor! 

Bakın ünlü etnolog ve coğrafyacı Gumilev ne diyor:

"Yaratıcı ve çalışkan olmayan, duygu ve akıl yönünden değersiz ama hayattan büyük beklentisi olan insanlar da vardır. Etnosların kahramanlık çağlarında bu gibi bireylerin artma ve kendini ifade etme şansı pek yoktur. Onlar kötü askerdir, hiçbir işte çalışmak istemez, sert ve düzenli dönemlerde ise suç işlemenin yolu darağacında sona erer. Ancak uygarlıkların yumuşak dönemlerinde, maddi bolluk zamanlarında herkes için fazla bir lokma ekmek ve kadın bulunur. Hayat âşıkları, sınırsız bir şekilde üremeye başlar ve herkese ''Bizim gibi ol!'' der. Başka bir deyişle ''yemek içmek dışında hiçbir şeye özenme!''

Çalışkan insanlarla alay edilir, entelektüel sevinçler öfkeyle karşılanır. Sanatta üslup düşüklüğü baş gösterir, bilimde özgün eserlerin yerini derme çatmalar alır.

Toplum hayatında rüşvetçilik yasallaşır, her şey satılabilir, her şey satın alınabilir, hiç kimseye inanılmaz, hiç kimseye güvenilmez ve bir hükümdarın hükmedebilmesi için eşkıya başı taktiklerini kullanması gerekir, herkesten şüphelenmek, herkesi takip etmek ve en yakın dava arkadaşlarını öldürmek!

Bu evrede ortaya çıkan düzene ki kendisine ''çöküş'' demek daha doğru olur, demokratik bir düzen denemez. Eski dönemlerde olduğu gibi burada da gruplar hükmeder, sadece seçim ilkesi daha değişiktir, olumsuzdur.

Yetenekler değil, yeteneklerin olmaması; eğitimli olanlar değil cahiller; düşüncesini sonuna kadar savunanlar değil ilkesiz olanlar kıymetlidir.

Bu tür hayat tarzına herkes kadir değildir ve bundan dolayı, yeni hayat anlayışı açısından halkın büyük bir kısmı değersiz, başka bir deyişle, eşit olmaktan uzak kalır. Ancak burada cezalandırmalar başlar; hayat âşıkları, kendilerini ''uygar halk'' ilan edenlerin yağlı vücutlarında sadece parazit olarak yaşayabilir.

Hayat âşıkları ne yeni bir şey üretebilir, ne de üretilen bir şeyi koruyabilir. Kanser tümörlerinin insan organizmalarını yiyip bitirdiği gibi halkın kanını emer ama zafer kazandıkları, başka bir deyişle rakiplerini öldürdükleri zaman kendileri de ölür!"

Sahi bu tasvir, günümüzde hangi ülkeleri anlatıyor?

 

Yazarın Diğer Yazıları