Demediğini dedirtmeye çalışıyorlar...

Demediğini dedirtmeye çalışıyorlar...

Son dönem gazetecilikte, yayıncılıkta moda oldu…

Demek istediğini açık açık diyen konuklara, "Aslında şunu mu demek istiyorsunuz?" diyerek, bir nevi fişteklemek…

Misal, sevgili Kübra Par''ın programını izliyorum…

Konuklarından biri, İYİ Parti Hukuk ve Adalet politikaları Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem…

Kübra Par soruyor;

- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Kürt sorununun çözümünde HDP muhatap alınmalı dedi... İYİ Parti bu konuda ne düşünüyor?

Bahadır Erdem yanıtlıyor;

- Öncelikle, biz meseleden Kürt sorunu diye bahsedilmesini doğru bulmuyoruz.. Rencide edici bir ifade.. Türkiye''nin her yerinde insanların sorunları dertleri ortak.. Biz bu ortak sorunların çözümüne odaklanıyoruz…

Kübra heyecanla devreye giriyor ve mealen diyor ki;

- Bir dakika bir dakika... Kürt sorunu ifadesini doğru bulmuyoruz sözü yüksek ağırlıkta bir söz... Yani bu konuda sayın Kılıçdaroğlu ile farklı mı düşünüyorsunuz?

**

Buraya bir gülücük imojisi koyayım…

Kübra, Millet ittifakının ortakları arasında bir görüş ayrılığı yakalamış gibi öylesine heyecanlı ki…

"Yüksek ağırlıklı söz" tarifi, aslında, yeni bir polemiğin habercisi gibi geliyor sevgili Kübra''ya…

Yakaladım, buradan yürürüm heyecanında...

**

Niyet okumuyorum... Kötü niyet diye tarif de etmiyorum…

Maalesef, moderatörlerde beliren bu davranış ya da bu ince hesaplar, son dönemin modası… Hemen her programda rastlıyoruz...

İlla da "Demediğini dedirtecek" bir zorlama mecburiyeti…

Oysa Bahadır beyin sözleri gayet açık... Ne örtülü bir mesaj taşıyor, ne de aslında bir görüş ayrılığı... Sadece meseleyi farklı tarif ediyor, o kadar...

**

Bir başka örnek…

Kemal Kılıçdaroğlu''nun açıklamalarından sonra, gelen soru üzerine, İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu mealen diyor ki;

- HDP meşru bir siyasi parti değilse, mecliste niye başkanvekilliği var, hazineden neden milyonlarca lira alıyor?

**

Vaaay sen misin bunu diyen...

Akşam malum televizyonlarda fırtına kopuyor.. Bu kez de CHP ile ile görüş birliği üzerinden kopuyor fırtına...

Bir başka programda görüş ayrılığı kovalanıyor, bu sözün ardından başka programlarda da, bu kez görüş birliği sorgulanıyor…

Güler misin ağlar mısın?

Oysa Müsavat Dervişoğlu,

Görüş ayrılığı ya da görüş birliğine değil, iktidar ortaklarının ikiyüzlülüğüne işaret ediyor...

Ama illa fişteklenecek ya, denmeyenleri demiş gibi, üzerinde zıplayıp duruyorlar...

**

Bir başka örnek…

Habertürk''te Ebru Baki''nin programını izliyorum...

Konukları arasında Onur Serim var...

Konu da "Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?"

Aylardır iktidar ortakları bu soruya yanıt istiyor...

Aylardır iktidar medyası bu soruyu kurcalıyor...

Ve aylardır millet ittifakının liderleri de, yöneticileri de diyor ki;

- Bu konu seçim döneminde konuşulur... Millet ittifakının ortakları biraraya gelir, adayın kim olacağına karar verir... Bugünden konuşmanın anlamı yok…

**

Peki programda ne oluyor dersiniz...

Ara ara vicdanının sesini dinliyor-muş gibi yapan, ama iktidarla arası pekiyi olan Onur Serim diyor ki;

- Millet ittifakının liderleri de çıkıp demeli ki, "Bu konu seçim döneminde konuşulur… Millet ittifakının ortakları bir araya gelir, adayın kim olacağına karar verir.. Bugünden konuşmanın anlamı yok..."

Bir üst paragrafta, millet ittifakı liderlerinin ne dediğini bir daha okuyun lütfen...

"Demeli" denilen şey aylardır deniliyor zaten…

Ama gerçek şu, millet ittifakının adayı kim olacak, en çok merak eden cumhur ittifakının ortakları…

Sürekli bunu konuşuyorlar, ekranlardaki isimlerine bunu konuşturuyorlar, sonra dönüp diyorlar ki;

- Millet ittifakı Cumhurbaşkanlığı adayını açıklasın artık... Bu kadar konuşturmaya gerek yok…

Konuşturan kendisi, merak eden kendisi, konuşan kendisi…

Bi bir strateji... Ve bu stratejiyi, millet ittifakının üzerine bırakan da kendisi…

**

Kemal Kılıçdaroğlu daha ne desin?

Meral Akşener daha ne desin?

Temel Karamollaoğlu daha ne desin?

Zaten, desin dediğiniz şeyleri söylüyorlar...

Ama hayır!

Bu konu konuşuldukça, konuşturuldukça, bir an, bir vesile araya bir fiştek gireceğini umuyorlar…

Beyhude…

Neden biliyor musunuz;

Millet ittifakı meseleye, makam ve mevkiden arınmış olarak, memleket meselesi diye bakıyor...

Bu bakışa fiştek ekmek neredeyse imkansız…

Büyüğü ya da küçüğü, cumhur ittifakının ortakları, meseleye, koltuk, masa, yazıhane, siyasi ikbal, rant gibi pencerelerden baktıkları için anlayamıyorlar…

Cumhur ittifakının kalemşörleri ya da ekrandaki sözcüleri, meseleye, nereden, ne kadar daha fazla kazanırım hesabıyla baktıkları için kavrayamıyorlar…

Bunca fişteğe, bunca dedikoduya, bunca sortiye rağmen, millet ittifakında, aklın ve yüreğin isabet almamasının sebebini bir türlü çözemiyorlar…

**

Meselenin, sen-ben değil, biz kavgası olduğunu göremiyorlar...

Gören gözleri de kör etmeye çabalıyorlar…

Ama ben size bir sır vereyim mi;

Önemli olan kimin neyi nasıl gördüğü, ya da görmek istediği değil,

Önemli olan milletin olan biteni görüp görmediği…

Sahadayız ve şahidiz ki;

Dedikodular, ekran tuzakları, yalanlar, çamurlar milletin umurunda değil…

İşinin, aşının, geleceğinin derdindeki bir millete, gerçek sorunlarından başka hiçbir tiyatroyu izletemezsiniz…

İzletebileceğinizi sandığınız içindir, yüzünüzün asılmasına sebep olan anket sonuçları…

Son cümlelerden de bir fiştek çıkar mı bilmem, ama ilk sandıktan çok ilginç bir sonuç çıkacağı kesin…

Yazarın Diğer Yazıları