Demokrasi genetik mi?

Demokrasi genetik mi?

Geçen günlerden birinde kanalları gezerken TV 100''de Murat Bardakçı''nın konuk olduğu programa rastladım. Tam başka kanala geçecektim ki söylediği cümle dikkatimi çekti. "Bizde demokrasi olmaz. Bakın doğu toplumlarına. Hiçbirinde demokrasi yok" dedi.

Programın sunucusu Candaş Tolga kendisine "Neden" diye sordu.

Bardakçı, "Sen genetikçisin bunu daha iyi bilirsin" dedi.

Candaş Tolga''nın "Genetikle demokrasi arasında nasıl bir ilişki var" yahut "böyle bir şey genetik biliminin konusu değil" demesini bekledim, ama kabullenmiş gibi sohbete devam etti.

Şaşırdım.

Demokrasi bir yönetim şekli ve sosyal bilimlerin konusu. Genetik ise biyolojinin yani fen bilimlerinin konusu.

İnsan kişisi, elbette biyolojik bir donanıma sahip ve kişiliğinin temel alt yapısı buradan başlıyor. Lakin kişiliğimizin diğer yarısı tamamen öğrendiklerimizden meydana geliyor. Ona karakter diyoruz.

Karakter, sürekli tekrarladığımız davranışlarımızın diğer insanlar tarafından gözlenen ve her birimiz hakkında karşımızdakilere fikir veren, hakkımızda kanaat oluşturan davranışlarımızdır.

Toplumsal değerlerden, dolayısı ile kültürden beslenir.

Kişiliğin alt yapısında var olan genetik ise mizaçtır. Mesela saldırgan, sakin tabiatlı, mülayim vb. tüm davranışlar, doğamızı (yaratılışımızı) yansıtır. Öğrendiklerimiz bu biyolojik yapının üzerine kurulur ve ortaya kişiliğimiz çıkar.

Türkiye''de demokrasi sorunu genetik bir sorun değil, tamamen kültürel bir sorundur.

Kabile/aşiret kültüründen geliyoruz. Bu sebeple "Toplulukçu-dayanışmacı" bir kültürümüz var. Esasında doğu toplumlarının hepsi böyle. Moğol, Japon, Kore, Çin, Tayvan hepsi bizim gibi toplulukçu-dayanışmacı kültürün insanları.

Bu toplumlarda demokrasi ya hiç yok, ya da Batı''daki kadar gelişmiş değil.

Batı kültürü bireyci.

Batı''da her bir birey kendisinden ve yine kendisine karşı sorumludur. Biz de öyle değil. Biz, filancagillerin oğlu/kızıyız. Bu sebeple birey tarafımız olsa da, öyle kafamızın estiği gibi davranamayız. Davranışlarımızdan kendi dışımızdakiler de sorumlu tutulur. Onlar da olumlu ya da olumuz etkilenir.

Şunların oğlu/ kızı yapmış, denilir.

"İhaleyi falanca bakanın kardeşi almış" (zaten ona verilmiştir) diyoruz.

Bu sebeple oy verirken veya istenirken, pek çok yörede, tek tek her bir bireyin kendisinden değil, o kişinin sözünden çıkmayacağı kimselerden istenir. Doğu bölgelerinde aşiret beylerine gidilir. Aşiret kişisinin/bireyinin tek başına bir önemi yoktur.

Doğu kültürünün Batı''dan en önemli farkı işte budur.

Tam bu noktada soru şu: Toplulukçu doğu kültürü kötü mü?

Hayır.

Her kültür kendi içinde iyidir.

Peki, demokrasi açısından doğunun toplulukçu-dayanışmacı kültürü bir engel midir?

Bu soru ciddi bir akademik analiz gerektirir. Siyaset bilimciler ya da antropologlar bu tür analizlere eğilmiyor. Eğilmişlerse de benim bu konuda bilgim yok.

Yine konu hakkındaki fikrimi söylemeden bir şeye daha dikkatinizi çekerim. Annesinden yeni doğan her bebek, belirli bir kültürel dünyanın (sosyal çevrenin) içine doğar. Ve her kültür, içine doğup gelen her bu kişiye kendi özünü öğretir. Böylece ortaya "Sosyal kişilikler" çıkar. Buradan da anlaşılacağı gibi aslında her birimizin iki kişiliği vardır. Biri kültürden beslenen sosyal kişiliğimiz, öbürü, genetikten beslenen psikolojik kişiliğimiz.

İşte tam bu noktada, her bir kişinin ya da o kişilerin oluşturduğu toplumun demokrasi ile ilişkisi kurulabilir.

İçinde bulunduğumuz mevcut durumda;

a-Köylerden kentlere göç,

b-Özellikle etnik Türk kökenli yurttaşlarımızın daha önceden var olan aşiret yapılarının dağıtılmış ve bozulmuş olması,

c-Ayrıca, Orta Asya''dan başlayarak önce Arap-Fars İslam kültürünün etkisi, sonra 18. YY''den itibaren Batılılaşma nedeniyle büyük kültürel değişimler yaşanmış olması Türk toplumunun yapısını ikinci kere büyük değişime doğru götürmektedir.

Bu durum gelecek temelli olarak düşünüldüğünde, diğer Doğu toplumlarından farklı olarak, Türk toplumunun ilerde daha da bireyselleşeceğini göstermektedir. Demek ki, demokrasinin genetik değil, kültürel olduğunu unutmadan, toplumsal değişimi de dikkate alarak, anlamlı bir sonuca varabiliriz.

 

Yazarın Diğer Yazıları