Demokraside muhalefetsiz reform

Recep Tayyip Erdoğan ve Abdülhamit Gül'ün evveliyatlarını hiç saymasak bile, biri on bir yıllık başbakanlık vazifesinin ardından altı yıldır ülkenin cumhurbaşkanı; diğeri üç yıldır bu ülkenin Adalet Bakanı.

Ancak bu hafta, her ikisi de bir şeyin yeni farkına varmışlar gibi açıklamalar yaptı:

Özetle, Türkiye'nin ekonomideki problemlerini çözmesinin ve yol alabilmesinin tek yolunun "hukuk devleti" olabilmesinden geçtiğini söylediler.

Hukuk, demokrasi ve ekonomi ana başlıklarında "reform"dan söz ediyorlar. Hem de demokrasi ve hukukun bulunmadığını itiraf edercesine…

Peki bu reform niyeti, sahici mi?

Muhalefete yer yok

Erdoğan ve Gül tarafından yapılan açıklamaların ardından tam da bu defa olur mu, yoksa her reform, her yapısal değişiklik daha fazla demokrasi dışı düzene sebebiyet verir mi derken; dün sabah saatlerinde İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener tarafından yapılan açıklamayla, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma başlatıldığını öğrendik.

Hem de neden?

Muhalefet yaptığı için!

Evet, anamuhalefet partisine mensup bir belediye başkanı olarak, görev yaptığı ilde yapılacak bir projeye doğaya ve ekonomiye zarar vereceği gerekçesiyle (ki bu gerekçeyi gerçek manasıyla konunun uzmanlarından edindiği bilgilerle ileri sürerek) karşı çıktığı, kanalın olası zararlarını halk ile paylaştığı (yani halkı bilgi edinme hakkından faydalandırdığı) için hakkında soruşturma açıldı.

Nasıl bir reform?

Yapılmak istenen reformları duyduğumda açıkçası beni en çok korkutan demokrasi reformu oldu.

Çünkü karşımda biri, bir şeyi iyiye götürmekten söz ettiğinde aklıma ilk gelen her zaman o kişinin "iyiden ne anladığı" sorusudur.

Cumhurbaşkanı demokraside reform dediğinde de Erdoğan'ın demokrasiden ne anladığı sorusuna takıldı aklım.

Hükümet sistemini, bunca yıllık demokrasi tarihimizi adeta yerle bir ederek yeniden tek adama indirgeyen iktidarın lügatında demokrasi ne manaya geliyor ki, reform bir müjde içeriği taşısın?

İktidarın eleştiri sevmediğini hepimiz biliyoruz. Öte yandan eleştiri, muhalefetin vazifesi ve demokrasilerde bir denetim aracı.

Peki muhalefet yapılmayan ortamda demokrasi olabilir mi?

İktidarın politikalarına baktığımız zaman karşımıza çıkan tablo şöyle:

Avukatlar mı eleştirdi, böl, gücünü kır.

Doktorlar mı eleştirdi, birliklerini kapatmakla tehdit et, sustur.

Basın mı eleştirdi, düzenle bir iddianame, kararı bile beklemeden tutukla, hapset.

Milletvekilleri mi eleştirdi, fezleke düzenle, kaldır dokunulmazlıklarını.

Yargıdan mı bir ses çıktı, hemen yap yargıya bir reform.

Özerk olması gereken kurumlardan mı eleştiri var, değiştir başkanlarını partili birini ata.

Vatandaş mı eleştirdi… Korkut ve yönet politikası hakimken: Şşşş, aman sus sus, yerin kulağı var!

Eee, ülkede daha muhalefet bile yapılamıyorken, eleştiri yapmak şöyle dursun bir şeylerden şikâyet etmek dahi özür dileme sebebi olabiliyorken, hangi demokrasi, neyin reformu?

Hukuk devletine, demokrasiye, bağımsız yargıya, liyakate dönüşü sağlayacak her türlü yeniliğin yanındayız elbet. Fakat bu zihin yapısıyla yapılacak demokrasi reformu, ancak dudaklarımıza mühür vurdurur.

Çünkü demokrasiden anladıkları bu: Ya alkışlayacaksın ya da susacaksın.

Yazarın Diğer Yazıları