Diyarbakır'ımızda neler oldu? Neler oluyor?

Sayın okurlarım, Diyarbakır’ımızda, seksen dört yıl önce (25 Ekim 1924’te) Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün “fikir babam” dediği Türkçü Ziya Gökalp, çok genç yaşta (48 yaşında) uçmağa varmıştı.
1876’da Diyarbakır’da Ziya Gökalp, 14 yaşında şehrindeki Askeri Rüştiye’yi ve 18 yaşında da Askeri İdadi’yi bitirdi. Meşrutiyet’ten sonra da yurdumuzda başlayan Türkçülük Akımı’nın öncüleriyle işbirliğine başladı.
“Türk Düşünce ve Siyaset Hayatı” nı etkileyen “Milli Edebiyat Akımı” içinde Kazan Türkü Yusuf Akçura ve Azerbaycan Türkü Hüseyinzade Ali Bey, Ahmet Ağaoğlu ve arkadaşlarıyla edebiyatımızın biçim ve dil yönünden yenilenmesini sağlayan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin faal üyesi olarak çalışmış ve yeni kurulan “Türk Ocağı” nın bünyesinde faaliyet göstermiştir. “Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak” görüşüyle düşünce ve siyaset hayatımıza yandaşları ile birlikte yön vermişlerdir.
Yeni genç Cumhuriyet’imizin bütün yeniliklerinde Ziya Gökalp’in düşüncesi, emeği ve etkinliği vardır. “Türkçülüğün Esasları” Cumhuriyet’imizin şeklini ve istikametini tayin etmiştir. Atatürk İnkılâpları’nın temelinde onun fikirleri vardır. “Türkçülüğü, Türk milletini yükseltmek” olarak tayin etmiştir.
Altınışık-Türk Töresi-Türkçülüğün Esasları-Doğru Yol gibi temel eserlerinden sonra hazırladığı “Türk Medeniyet Tarihi” nin basıldığını göremeden uçmağa varmıştı.
“Türk sevmeyen Kürt, Kürt değildir” diyen Diyarbakırlı Türkçü Ziya Gökalp’in bölücülere de cevabı; “Sorma bana oymağımı, boyumu. Beş bin yıldır millet gibi yaşarım. Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı. Türk’üm, bu ad her unvandan üstündür” olmuş ve Türk Dünyası’na sırtını çevirip AB kapı bekçiliğinde sıra bekleyen köksüzlere de, “Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan. Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan” demiştir.
Sayın okurlarım, işte 80 yıl önceki Diyarbakır’ımızın meyvesi ve vatandaşının öyküsünün özeti.
Diyarbakır’ımızda şimdi neler oluyor?
Üç gün önce, hiçbir istihbarat yapmadan, Diyarbakır’a giden Cumhuriyet’imizin Başbakan unvanlı yetkilisi protesto edildi. Başbakan, ancak “Örgüt Kürt kökenli vatandaşların temsilcisi olamaz” diyerek kendisini teselli etti. Şehirde bütün esnaf kepenk kapamış, caddeler pislik içinde, çöpler toplanmıyor, belediye otobüsleri çalışmıyor. Batman-Van-Hakkâri ve Doğubayazıt’da da aynı olumsuz görüntüler var. Çatışmalar akşama kadar sürdü ve birçok yer ateşe verildi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, yanlışlıklarına ara vermeden devam ediyor; Frankfurt Kitap Fuarı açılışında, Türklere iftira atarak ödül kazanan Türk düşmanı Orhan Pamuk’a sarılarak hasret giderdi ve Kitap Fuarı’nı birlikte açtı. Türkiye’mizin onur konuğu olduğu fuarda, konuşma yapan Orhan Pamuk yine Türkiye’mizi kötüleme yolunu seçti.
Abdullah Gül’ün bir başka yanlışlığı da, bir Alman dergisine verdiği röportajdır. “Çok sayıda Kürt, geçmişte köklerinden dolayı ayırımcılığa uğradı. Kürtçe konuşmalarına ve yazmalarına izin verilmedi” diyerek en büyük yanlışlığı yaptı.
Son günlerde AKP, yanlışlıklar topluluğu haline geldi. Sömürücü yobazların senelerden beri Almanya’da halkımızı soyma faaliyeti gösterdikleri Deniz Feneri yolsuzluğu dosyalarını yurdumuzda işleme sokma amacıyla Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in uygulamaları göz kamaştırıcıdır! T.C. Hükümeti’nin, Alman mahkemelerinden bir dosyayı 15 gündür halen eline geçirememiş olması kendisine yakışmıştır.
Bu hafta başı başlayan “Ümraniye Davası” da kargaşayla başladı ve dünkü duruşmaların özelliklerini de bugün öğreneceğiz.
Tanrı Türk’ü Korusun.     

Yazarın Diğer Yazıları