MEDYA POLEMİK

MEDYA POLEMİK
Darbe istemiyorsan yeter, kışkırtma!

(...) Diktatörlük sevdalısı her iktidar, muhalefeti şiddet kullanmaya iter... 
İter ki, kendisi de buna karşı devlet şiddeti kullanarak herkesi sustursun! Tarih, muhalefeti yeterince kışkırtamayan faşist iktidarların, muhalif kılığında yaptıkları ve yaptırdıkları provokasyonlarla doludur..
(...) Türkiye yukarda belirttiğim genel ilkelerin hepsinin yaşanmış olduğu, büyük bedeller ödemiş bir ülkedir:
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinin gerekçeleri hep şiddet eylemleridir... 
Darbeler sonrasındaki mahkemelerin kesinleşmiş saptamalarına göre, solda da sağda da can alan kurşunlar, aynı tabancalardan çıkmıştır... 
Yine mahkemelerde belirlendiği gibi, şiddet uygulayan gruplar içinde, kışkırtıcı ajanlar, sadece eylemci olarak değil, lider olarak bile yer alabilmişlerdir!

***

AKP iktidarı, Başbakan Erdoğan, uzun bir süredir gerilim politikası uygulamakta...  (...) polise yönelik olarak Başbakan Erdoğan’ın söylediği  “Nasıl sabrediyorlar, anlayamıyorum” sözleri, demokrasinin şiddet sarmalında yok olması gibi bir felaketin, bilinçli bir politika sonucu oluşturulduğu izlenimi vermektedir. (...) İster iktidardan gelsin, isterse muhalif gruplardan ya da muhalif görünenlerden, her türlü şiddet kışkırtıcılığına hayır!        
Emre Kongar/Cumhuriyet

 

Al birini vur ötekine
(...) Star’dan Mustafa Karaalioğlu geçenlerde yine merkez medyaya vermiş veriştirmiş.. Kendilerini de övmüş de övmüş...
‘Yeni ahlaklı medya gazetecilik mesleğinin onurunu kurtardı’ demiş...
Bizler her zamanki gibi..
Ergenekoncu, darbeci, vesayetçi olmuşuz..
(...) Adı : Medya Derneği..
(...) Bizlere çekidüzen vermek, ahlaklı medya haline getirmek istiyorlardı!.. Başkan Sabah’tan Salih Memecan.. (12 yıl boyunca sadece muhalefeti karikatürize etmekle ünlenen) Yardımcıları; Star’dan Mustafa Karaalioğlu.. Zaman’dan Ekrem Dumanlı.. (...) 17 Aralık’ta yolları ayrıldı.. (...) Birbirlerini haber üretmekle suçladılar.. Kara propaganda yapmakla.. Dikkatinizi çekerim, haber üretmekle..
Birbirlerini tanımazlar mı? Demek ki; bu işte     uzmanlar..
(...) Ekrem Dumanlı uzun yıllardır ittifak yaptıkları     iktidarcı medyayı şu sözlerle suçlayarak istifa etti:
‘Yalan yazmaktan zerre kadar çekinmeyen, iftira kampanyaları düzenlemekten şehevi bir zevk alan, insanların hak ve hukukuna riayet etmediği gibi kitleleri nefret söylemiyle topyekun karalayan bazı gruplar     gördük.’
(...) Ne diyeyim, al birini vur ötekine.
Mehmet Tezkan/Milliyet

 

Yazıları 21 Mayıs 2014’ten bu yana açıklamasız olarak yayınlanmayan ve Zaman’da “mobbing”e uğradığı iddia edilen Etyen Mahçupyan, “dokunan yanar” dediği için iki cihanda lekeli ilan ettiği Ahmet Şık’tan özür dileyecek mi? İşte Mahçupyan’ın şimdi nasıl kaçacağını bilemediği “hizmet” aşkına (!) meslektaşlarını hedef alan zulme alkış tuttuğu o yazı!..

Çorbadaki kıl
 (...) Şener ve Şık normal habercilik faaliyetinin dışına çıkan bir bilgi ve belge derlemesine dayanarak kitaplar yazdılar ve yazmaktalar. Kullandıkları bilgi devletin içindeki çatışma halindeki grupların birinden gelmekte. Bu durumda kitapların ‘asıl’ yazarı kim, diye sormak doğaldır. (...) Bu gibi detayların şeffaf olmaması çorbadaki kıl gibidir. Çorbanın pis olduğunu kanıtlamaz ama midenizi bulandırır. Şener ve Şık olayında bunlar var... Ama fazlası da var... Şık’ın kitabının  adı ‘İmamın Ordusu’ imiş. Gülen hareketi ile ilgili kitap yazmaya kalkan, bu hareketin Emniyet içindeki yapısını gerçekten analiz etmek isteyen birinin bu başlığı tercih etmesi pek inandırıcı değil. (...) Şık, gözaltına alındığında da “dokunan yanıyor” demişti. Oysa Gülen hareketinin aleyhine ağır iddialarda bulunan onlarca kitap yayımlandı ve hiçbirinin yazarı ‘yanmadı’. Demek ki mesele dokunmak değil, dokunurken ne yaptığınız, neyin parçası olduğunuz. Şık’ın gösterdiği bu refleks, maalesef kendi yaptığına nesnel bakmadığını, gazeteciliğin gereğinden uzaklaşmış olabileceğini akla getiriyor.
(...) Sonuç olarak Şener ve Şık için öne sürülen ‘iyi gazeteci’ argümanı anlamsız. Bu iki kişinin son dönemdeki faaliyeti ‘gazetecilik’ mi, soru bu... Ve ne yazık ki bizzat kendi tutumları olayı bulanıklaştırarak, bir operasyonun parçası oldukları tezine destek veriyor.
Etyen Mahçupyan/Zaman (10 Mart 2011)

 

“Şecaat arz ederken, merd-i kıpti sirkatin söyler”  
Başbakan’ın danışmanlarından Yiğit Bulut’un Erdoğan’ı Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’ya benzetmesi, medya dünyasında tuhaf karşılandı. Zira bu sadrazam pek makbul bir kişi değildi.
(...)  Mahmut Celalettin Paşa’nın “Mir’at-ı Hakikat” adlı kitabında ise Sadrazam Nedim için şu sözler söyleniyor:  “Bulunduğu mevkilere gelmek için akla hayale gelmez yalan ve fitne karıştırmış, asılsız hikâyeler uydurmuştur.” 
(...) Olayı şöyle noktalayalım:  “Şecaat arz ederken, merd-i kıpti sirkatin söyler.”  (Çingene yiğitliğini anlatırken, hırsızlığını söyler.)
Nazlı Ilıcak/Bugün

 

Ertuğrul Özkök’ün ‘maklube’ yemiş hali 
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni değerli insan Ekrem Bey tam olmuş, nasıl desem, Ertuğrul Özkök’ün ‘maklube’ yemiş haline dönmüş. (...) ‘Çadır devleti mi?’ başlıklı dünkü yazısı gerçekten de beni benden aldı.
Diyor ki: ‘Geçenlerde kadim bir dosta rastladım. Mesleğin içinde. İktidara elinden geldiğince destek veriyor. Laf lafı açınca ona da son günlerde herkese sorduğum bir soruyu yönelttim: Türkiye nereye gidiyor? Durdu, şaşırdı. ‘Dünyayı tanıyan, değişik ülkeleri ve rejimlerini yakından bilen birisi olarak öngörünü dürüstçe söyle lütfen.’ dedim. Düşündü, taşındı, terledi. ‘Maalesef iyi bir yere gitmiyor...’ deyiverdi...’
Lan?!! Bu üslup, bu tarz, bu alegori, bu kurnazlık şıp demiş Ertuğrul Özkök’ün burnundan düşmüş gibi. (...) O değil de, dostu öyle ’deyiverince’Ekrem Bey çok etkilenmiş. ‘Kalbimin tam orta yerine kavurucu bir ateşin düştüğünü hissettim...’ diyor.
Aman diyeyim, bu tarz ‘hisli duygular’ Ertuğrul Beyciğimi dere kenarına düşürmüştü. Ekrem Bey’i bulmuşken kaybetmeyelim!
Bir kitap yazdı diye Hanefi     Avcı’nın mahpus damında     çürütülmesini onayla, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyesine, ‘Şimdi emniyet yetkilileri ya da yargı mensupları,’ Neden soruşturma yapıp sopayı biz yiyelim?’ dese haksız mı?’ şeklinde isyan et, ondan sonra da ‘özgürlükten’ bahset.
Nerde nasıl bu kadar güzelleşti acaba?
Salih Tuna/Yeni Şafak

 

Berkin’in Boğaz’da yalısı yoktu 
“Lüks kafelerde otururlar, deniz gören yalılarında Boğaz’a nazır villalarında otururlar. Ellerinde akıllı telefonlarıyla ahkâm keserler, yalan söylerler...     Bunlar sadece varsın demlensinler.” 
Yıl 2014. Konuşan Başbakan. 
(...) Gerçek şu ki meydanlarda gaz yiyenlerin, Nuri Bilge Ceylan’ın ödülünü adadığı ölen gençlerin Boğaz’a nazır yalısı yok. Başbakan’ın çalışma ofisi Boğaz’a nazır. İkincisi inşa ediliyor, o da Boğaz’a nazır. Bu klişeler bumerang gibi bazen döner dolaşır sizi vurur.
Mehmet Tez/Milliyet